Meclis Genel Kurulu çalışmalarında artık sona doğru yaklaşıyor. Önümüzdeki hafta adayların YSK’ya teslim edilmesinden sonra Meclis de tatile girecek. Vekiller seçim bölgelerine dağılacak. 

Meclis’in çalıştığı son günlerde yaşananlar ve siyasetçilere yapılan saldırılardan iki örnek vermek istiyoruz.

Bu dönemde Meclis’in en kavgacı milletvekilleri arasında AKP Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın olduğunu söylesek yanlış olmaz. Neredeyse her kavganın içinde yer alırken zaman zaman da gazetecilerle diyalogları da dikkat çekiyordu. Aslan, öfkesini kontrol edemediği için “psikolojik destek aldığını” da bizzat kendisi söylemişti. Ama desteğin pek işe yaramadığını söylenemez. Geçtiğimiz hafta içinde CHP Grup Başkanvekili Levent Gök’ün Erdoğan’ın taziye ziyaretini eleştirmesi üzerine, Kök’ün üzerine yürüyen Aslan’ı milletvekilleri zor durdurmuşlar.

CHP’li Mahmut Tanal da sözlü tartışma yaşadığı milletvekillerini “dışarıya dâvet” etmiş. Bütün bunları Meclis tutanaklarından öğreniyoruz.

Taziye ziyareti demişken…

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çağlayan Adliyesinde şehit edilen Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın ailesine taziye ziyaretinde bulundular. Elbette, bu çok insanı bir davranış olmuştur.

Ancak burada yaşananlar pek taziye ziyaretine yakışmamış, aileleri de üzmüştür. Öncelikle Cumhurbaşkanı yurtdışı ziyaretinden döner dönmez taziyeye gitmesi ne kadar önemliyse, ses sistemi kurdurup oranın bir miting meydanına dönüştürülmesi de o kadar yanlış olmuştur.

Diğer yandan, Kılıçdaroğlu’nun taziye ziyareti sırasında arabasına pet şişe atılması ve 50-60 kişilik bir grubun “yuhalaması” da başka bir yanlışlık olmuştur.

Buradaki yanlışlığı da en güzel anlatan şehit savcının babası Hakkı Kiraz olmuş. Kiraz, “Sayın Genel Başkan sizden özür diliyoruz. Bu yuhlar size de değil bize oldu…” diyerek mahcubiyetini dile getirmiş.

Tam da burada şunu da söylemek lâzım. Siyasetçilerin hiç değilse böyle vahim bir terör saldırısı karşısında birlik ve beraberlik görüntüsü verebilmeleri beklenirdi. Bunun için de CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve diğer partilerin genel başkanlarının da cenaze merasimine gitmeleri gerekiyordu. Böyle günlerde siyasetçilerin birlik görüntüsü vermeleri önem arz ediyor. Ama bunu yapamadılar. 

Evet, seçime girerken toplumu geren, kutuplaşmaya yol açabilecek beyan ev eylemlerden kaçınmak en başta siyasetçilerin görevidir. Seçimi demokrasi bayramı şeklinde yapmak en başta onların tavrına bağlı.

***

“TALİMATI BEN VERDİM!”

Şu günlerde siyasetçilerin birbirlerini acımızca eleştirmeleri yanlıştır. Çünkü, siyasetin yapılacağı yerler vardır, yapılmayacağı yerler vardır.

Davutoğlu’nun şehit savcının cenazesinin kaldırıldığı gün, cenazeye gelmeyen muhalefet partilerinin genel başkanlarını eleştirmesi doğru olmakla birlikte, kullandığı üslûp ve basına ayar veren sözleri de eleştirilebilmelidir.

Başbakan’ın “İzinsiz sokağa çıkana müsamaha gösterilmeyecek” sözünün ne anlama geldiğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Seçim dönemine girildi. Önümüzdeki haftadan itibaren genel başkanlar meydanlarda olacak. Mitinglere katılımda sıkıntılar yaşanıp yaşanmayacağını göreceğiz.

Cenaze namazına bazı basın kuruluşlarının alınmamasıyla ilgili Başbakan’ın “Talimatı ben verdim” cümlesi de yanlıştır.

Davutoğlu, bu sözü savcının rehin görüntülerinin yayınlanmasından sonra söyledi. Toplum içinde infiale neden olacak bu görüntülerin yayınlanmasına biz de karşıyız. Başbakan bunu söylerken, görüntüleri yayınlayan gazeteler arasında da ayırımcılığa gitmesi yanlış olmuştur. İlk yayınlayanlara bile akreditasyon (ayrımcılık) uygulanmazken sadece iktidara muhalif basın-yayın kuruluşlarına uygulanması yanlıştır. Ya hepsine uygulanmalı, ya da hiç kimseye uygulanmamalıydı.

Aslında akreditasyon kökten yanlıştır. Eğer bu görüntüleri yayınlamak suçsa kanunlar önünde hesabı verilir. Başbakan da olsa bir kişinin talimatı ile bu tip bir ayrımcılık hata olur. Hadi kendi programınızda ayrımcılık yapıyorsunuz, hiç değilse millete açık toplantılara müdahale etmeyin…