"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Tencere-kapak’ gibilermiş!

Mehmet KARA
01 Aralık 2014, Pazartesi
Bir atasözümüz vardır. “Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş” diye.

Türk Dil Kurumu bu atasözünü, “Hoşa gitmeyen herhangi bir nitelik yönünden birbiriyle benzeşen iki kişi bir araya gelmiş” anlamında kullanılan bir söz olarak açıklıyor.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun çalışma arkadaşlıklarıyla ilgili bu atasözünü hatırlatır bir söz sarf etmiş. “Adeta tencere kapak gibiler, konuşmadan anlaşıyorlar…” demiş. (Hürriyet, 28.11.14)
Gazetecilerle sohbet ederken birçok konuya temas ederken iki siyasî arasında uyumun çok güzel olduğunu da söyleyen Zeybekci, Çankaya Köşkü’nün sempatik, şık bir yer olduğunu ama “fonksiyonel bir cumhurbaşkanlığı” için yeterli olmadığını, bu yüzden de Türkiye’nin bunu tartışmamasını istemiş.
Ancak, 1 milyar 370 milyon lira maliyetli ve 1000 odalı sarayı neden tartışılmaması gerektiğini anlamadık doğrusu.
Bir de Zeybekci, vatandaşın sloganlarına dikkat edin diyerek şunları söylemiş. “Halk Cumhurbaşkanına, ‘Tayyip’ diyor. Ötekine ‘Kılıçdaroğlu’, diğerine ‘Bahçeli’ diyor. Halk ‘Erdoğan’ demeye başlarsa o zaman sıkıntı vardır…” 
Bakanın sözlerinde Başbakan Davutoğlu’na halkın ne dediği yok. Ben hiçbir yerde “Ahmet’ diyene rastlamadım. Bu yüzden bakanın bu sözü havada kalıyor. Havada kalmıyorsa da halk ileride Başbakan’a ‘Ahmet’ demezse sıkıntı olduğu mu ortaya çıkacak?
Tencere tavadan başlayıp sloganlara kadar bakanın sözleri gerçekten ilginç enteresan geldiği için paylaşalım istedik. Sizce de öyle değil mi?

* *  *

ÜSLÛP

Son bir birkaç yıldaki tartışmalara bakıldığında, cumhurbaşkanlığını seçiminden bu yana siyasetteki karşılıklı üslûpsuz konuşmaların nispeten azaldığını ancak yine de zaman zaman bu yola tevessül edildiğini görüyoruz.
Son günlerde siyasetçilerin karşılıklı restleşmelerle tek parti döneminde Dersim’de yaşananlar üzerinden birbirlerini suçlamaları ilginç diyalogların yaşanmasına sebep oluyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Tunceli ziyaretinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Dersim’le ilgili sözlerine hatırlatırken, “Cesaretin varsa bunları Tunceli’de söyle” demişti. Bahçeli, Davutoğlu’nun bu restine cevabını Tunceli’ye giderek gösterdi.
Kayınvalidesi vefat ettiği için bu ziyaretlerinde Dersim konusunda Kılıçdaroğlu’na cevap vermeyen Davutoğlu, “CHP’nin iktidar olmayacağına inanmayanlar partiyi terk etsin” demesine ise, “Önce kendisi partiyi terk etsin” diyerek bir nevî parti içi meseleye karışmış oldu.
Bunları birkaç örnek olarak sunmak istedik.
Bütün bu sözlere rağmen siyasette üslûbun az da olsa düzelmesi iyiye işaret olarak görüyoruz. Kutuplaşmaya yol açan üslûba biraz daha dikkat edilmesi, yaklaşan seçimler öncesi şüphesiz ki önemli. 
Zira, siyasete bir seviye getirilmesi demokrasimizin gelişmesi açısından da önemli.
Siyasetçi yapacağını anlatır, yapılanların hatalarını sıralar. Bunu yaparken elbette üslûbunca eleştirir. Bu eleştiri sert de olabilir, ama üslûpsuz ve hakaret ihtiva edecek şekilde olmamalıdır. Zira, siyasetçinin bu tür konuşmasının halk içinde kötü örnek olduğunu yaşarak görüyoruz.
Siyasetçi yapacağını anlatır, rakibinin yanlışlarını sıralar, gerisine millet karar verir. Demokrasi de bu değil mi?


* * *

SİYASET BU MUDUR?

Yeri gelmişken Tunceli ziyareti üzerinden yaşanan polemiğe biraz daha temas edelim.
Malûm Başbakan Davutoğlu, Bahçeli’nin kendisinin Tunceli ziyaretinde söylediklerine ilişkin sert sözlerine yine aynı sertlikle cevap verirken, “Cesaretin varsa bunları Tunceli’de söyle” demişti. 
Bahçeli ise, Davutoğlu’nun bu restini görüp, Tunceli’yi ziyaret etti. Davutoğlu’nun söylemesini istediği bazı cümleleri orada söyledi. “1937-38’de baş gösteren hadiseler bir isyandır, buna karışanlar devrin teröristleridir. Devletin diz çökeceğini söyleyen Başbakan’a söylüyorum ki, devlet diz çökmez” diye konuştu.
Bahçeli’nin bu ziyaretini değerlendiren Davutoğlu’nun ise, ziyaretten memnun olduğunu söylerken, “Keşke bizim çağrımızı beklememiş olsaydı. Sadece mekân ziyareti yapmanın ötesinde, Tuncelilerle kucaklaşma imkânı ve cesareti olsaydı. Bunlar olmasa da ziyareti olumludur” diye bir açıklaması oldu.
Buradan da anlaşılıyor ki, Bahçeli gitmeseydi, “gitmedi, gidemedi” olacaktı. Gidince “Keşke biz söylemeden gitseydi” denildi.
İnsanın “Siyaset bu mu olmalı” diye kafasından sorular geçiyor.

* *  *

BU NE SEVGİ AH!

Kemal Kılıçdaroğlu, Davutoğlu ile ilgili öyle bir söz söyledi ki, “Bu ne sevgi ah” dedirtti. “Davutoğlu seni seviyorum, iyi bir adamsın” dedikten sonra esas meramını anlattı.
Meğer, esnafa kredi verilerek borçlarını ödeyip emekli olacağı yönündeki Tayyip Erdoğan’ın sözlerini hatırlatıp bunun üzerinden Başbakanı eleştirmekmiş. “Esnafa kredi açıklamasını başbakan mı yapar, hiç yetkisi olmayan cumhurbaşkanı mı? ‘Ey Cumhurbaşkanı benim görev alanıma neden giriyorsun?’ demeyecek misin?” diyerek sevgi sözcüklerinin ardından eleştirisini yöneltmiş oldu.
Kılıçdaroğlu’nun dikkat çektiği mesele birçok kişi gibi bizim de dikkatimizi çekmişti. Gerçekten de, bunları başbakan mı açıklamalı, cumhurbaşkanı mı? Görülen o ki en azından seçimlere kadar Cumhurbaşkanı açıklayacak… Sonrasına da bakacağız…

*  * *

ÖĞRETMEN MAAŞINI SANKİ ALTIN ÜZERİNDEN ALIYOR!

Öğretmenler Günün kutlandığı gün Meclis’te partilerin grup başvekilleri arasında ilginç bir tartışma yaşandı. 
AKP Malatya Milletvekili Mustafa Şahin’in öğretmen maaşlarını 2002 yılıyla kıyaslayınca MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, “Şimdi, 2002’yle maaş yönünden kıyaslama yaptı. Sadece şunu söyleyeyim: 2002 yılında, o tarihte yeni başlayan bir öğretmen tam 24 çeyrek alıyordu maaşıyla, şu an 14 çeyrek altın alıyor, sadece bunu söyleyeyim” dedi. Peşinden de öğretmenlerin durumunu anlatan bazı istatistikleri ortaya koydu. Buna cevabı da AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş verdi. O da altının onsunun 2002’de 300 dolar olduğunu şimdi ise altının onsunun 1.600 dolara çıktığını anlatarak kendi dönemlerinde artışın daha fazla olduğunu savundu. Bu tartışmayı görünce sanki öğretmen maaşını altın üzerinden mi alıyor?” sorusu aklımıza gelirken, geçim standardı, açlık ve yoksulluk sınıfları, yiyecek içecek fiyatlarındaki artışların gösterilmesi daha uygun olur kanaatimizce. Ayrıca, “2002’de mi yoksa şimdi mi daha rahat geçiniyorsun?” diye öğretmenlere sormak daha kolay bir yol olur.

Okunma Sayısı: 1821
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı