"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Terör belâsı ve sorular?

Mehmet KARA
12 Eylül 2015, Cumartesi
Bugün 12 Eylül askerî darbesinin 35. yıl dönümü.

Darbenin yıl dönümünde, bu darbenin doğurduğu PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği hain saldırılarda şehit olan asker, polis cenazeleri ardı ardına geliyor. Yürekler yanıyor, çocuklar babasız, kadınlar eşsiz, analar yavrusuz kalıyor. 

PKK terörünün başladığı 1984 yılından bu yana 31 sene geçti. Bu 31 senede 40 bin insan öldü. Ülke ekonomisine büyük zararları oldu. Zaman zaman yavaşlasa da terör hiç bitmedi. 

Yaklaşık 1.5 ay sonra seçime gidiyoruz. Aday listeleri önümüzdeki haftasonu YSK’ya teslim edilecek. Seçim kampanyaları dolayısıyla mitingler başlayacak. Normal de gündemimiz bu olması gerekirken 7 Haziran seçimlerinden sonra da terör bir anda Türkiye’nin birinci gündem maddesi haline geldi. 

Daha bu hafta içinde Dağlıca da 16, Iğdır’da 14 şehit haberi birer gün arayla geldi. Seçimin hemen ardından Suruç’ta yaşanan faciadan sonra başlayan terör her gün canlar alıyor. O günden bu yana 107’ye yakın polis ve asker şehit oldu…

***

12 Eylül’ün yıl dönümünde terörün azması bazılarının aklına ihtilâl döneminde 2. Ordu Komutanı olan Bedrettin Demirel’in, “Şartlar olgunlaşsın diye bir yıl bekledik” sözünü getirdi. 1980 öncesinde her gün onlarca insan öldürülüyordu. Akan kan resmî rakamlara göre 5 binin üzerindeydi. Elbette şartlar o dönemdeki gibi değil. “Aynı ortam hazırlanmaya çalışılıyor” diyen iktidara yakın bir bayan gazetecinin bunları akıllara getirmesi, bizim kafamızda soru işaretleri oluşturdu.

Böyle bir ortam yok, ancak ülke kan gölüne döndü. Bu duruma nasıl gelindi? Neden terör birden bire canlar yakmaya başladı, neden ülke böyle bir terör sarmalına girdi?

Seçim öncesine kadar AKP hükümeti, HDP, İmralı ve Kandil arasında yürütülen “çözüm süreci” çerçevesinde terör sebebiyle ölenlerin sayısı yok denecek kadar azalmıştı. Hatta Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, partinin grup başkanvekilleri ve genel başkan yardımcıları ile HDP’nin grup başkanvekilleri ve milletvekillerinden oluşan bir heyet İstanbul’da Dolmabahçe Sarayındaki başbakanlık ofisinde terörün bitirilmesi için “mutabakat metni” bile imzalamıştı. Mutabakatın ardından hem hükümet kanadından hem onu destekleyen basın mensupları tarafından terör örgütü liderine övgüler dizildi. PKK’ya “terör örgütü”, Öcalan’a “terörist başı” denilmesinden rahatsız olunduğu vurgulandı. Bunu diyenler hainlikle, silâhların susmasına karşı olmakla suçlandı!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “karşı karşıya oturulan masa yok” dediği andan itibaren karşılıklı açıklamalar birbiri ardına geldi. Masa birden dağıldı ve seçime gidildi. Ardından yaşananlar malûm. Her gün yürekleri dağlayan olaylara şahit oluyoruz.

***

Geldiğimiz safhada 2.5 yıl süren çözüm sürecinde terör örgütünün şehirlerde yapılandığı ve silâh depoladığı bizzat Cumhurbaşkanı, Başbakan ve başbakan yardımcılarınca ikrar ettiler. “Çözüm sürecinde çok ciddî bir silâh stoklaması yaptılar” sözünü Erdoğan söylerken, “PKK 2013’ten beri yığınak yapıyordu” sözü Davutoğlu’na ait…

Çözüm sürecinde PKK’nın silâh stoklandığının söylenmesi bir itirafın, bir ikrarın ötesinde ihmal değil midir? Devletin istihbarat örgütleri (MİT, emniyet, jandarma) bunları görmedi mi? Tonlarca bombayla saldırılar yapılıyor. Bu süreçte artık köylere ve mezralara değil, ilçelere ve hatta şehirlere bile topyekûn saldırılar yapabilecek seviyeye gelinmişse, PKK yolların altına bombalar yerleştirmişse burada “siz neredeydiniz?” sorusu sorulsa yanlış mıdır?

Yoksa çözüm süreci masası dağıldıktan sonra mı PKK bu yığınakları yapmış? Çözüm sürecini yürüten devleti yönetenlerin beyanlarından öğrendiğimiz bu vahametin sorumluğu kime ait? PKK bu süreçte teknolojisini geliştirdiği söyleniyorsa, devletin neden haberi olmadı? Bunlar istihbarat zaafiyeti değil mi? Bir karakola daha evvel defalarca saldırı olmasına rağmen yüzlerce terörist yüzlerce kilo patlayıcıyla nasıl yanaşabiliyor?

Bu soruların cevaplarının verilmesi lâzım. 

***

Çözüm sürecinin devam ettiği yaklaşık 3 sene boyunca barışın olmasına, kanın durmasına millet destek verdi. Fakat, o zaman da çözüm sürecinin milletten gizli yapıldığı, Meclis’in bilgilendirilmediği eleştiriler hep olmuştu. Ancak, buna kulak tıkanmış ve bilgi verilmemişti.

Geldiğimiz noktada, çözüm sürecinin karanlıkta kalan noktaları artık aydınlatılmalıdır. Oslo görüşmeleri, İmralı ve Kandil’de yapılan görüşmelerinin tutanakları en azından Meclis’le paylaşılmalıdır. Bu, son iki ayda şehitlerin ailelerine karşı olan bir borçtur. Siyaset kurumun millete olan borcudur. Bu, sadece hükümetin değil, sürecin aktörlerinin de borcudur. 

Süreç nasıl başladı, nasıl devam etti, ne sözler verildi, neden bitti, terör niçin birdenbire arttı. Bunu milletin bilmeye hakkı vardır.

Okunma Sayısı: 1716
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı