Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde basın danışmanlığını yapan ve “Başbakanlık sözcüsü” olan Akif Beki, “Her evetçiyim’ diyene inanmayın” başlıklı yazısında ilginç tesbitlere yer vermiş.
Uluorta “hayır” demenin cesaret gerektirdiğini söylerken, “Arkalarında ne iktidar gücü ne dağ gibi bir Erdoğan güvencesi duruyor. Getirisi derseniz, o da nerede. Aksine, götürebileceklerini gözden çıkarmanız, doğurabileceği maliyeti göze almanız lâzım. ‘Hayır’cıların susarak kendilerini saklamasını bu yüzden anlayabiliyorum. ‘Evet’çiler kadar güvende hissetmemeleri normal” demiş, ama aslında “normal” kabul edilmemesi gereken bir durum.
Beki’nin bir de şu tesbiti var: “Hayır’cıların gerçek sayısı, tercihlerini deklare edenlerden fazladır…”
Normal olan “evet” diyenin de “hayır” diyeninde düşüncesini özgürce söyleyebilmesidir. İnsanları riyakârlığı veya ikiyüzlülüğe iten bu ortamdan kurtarmak gerekir.
Sosyal medya insanın başına iş açabilir!
Sosyal medya artık hayatımızın bir parçası oldu. İnsanlar sosyal medyada paylaştığı bir cümleden dolayı cezaevlerine konulabiliyor. İşinden, aşıdan oluyor. Bu yüzden de dikkatli kullanmak gerekiyor.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Malatya İl Seçim Müdürü Gürsel Dursun’un şahsî Facebook sayfasından paylaştığı bir cümle başına iş aştı. Bazı kamu görevlileri referandum için oylarının rengini daha şimdiden açıklamaya başladılar. Aslında kamu görevi yapanların bunu yapmaları doğru ve normal olan bir durum değil.
Dursun’un sayfasındaki cümleler ise yenilir yutulur cinsten değildi. “Vallahi evet, billahi evet, tallahi evet. Kılıçdaroğlu’nun başı için, fakir fukaranın aşı için, anaların göz yaşı için, şehitlerin naaşı için” cümlesi her kesimden tepki aldı.
Dursun, tepki çeken paylaşımla ilgili açıklama yaptı. “Mobil uygulamadan ana sayfamdaki bir gönderi reşit olmayan çocuğum tarafından paylaşılmıştır” derken, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere bütün vatandaşlardan özür diledi, ama açığa alındı. Bakalım soruşturma sonucu ne olacak? Bu yüzden siz siz olun bu günlerde telefonunuzu reşit olmayan çocuklarınıza vermeyin, ya da şifre koyun.
ÜST AKIL DERKEN…
Son günlerde “üst akıl” ifadelerini daha sık duymaya başladık. Ancak bu üst aklın kim ya da kimler olduğu bir türlü söylenmiyor.
Venezuella’nın Ankara Büyükelçisi’ni Meclis’te kabul eden Türkiye-Venezuella Parlamentolar arası Dostluk Grubu Başkanı Kerem Ali Sürekli de, “Latin Amerika ülkelerine girmekten çok mutlu olacağız. Stratejik ortaklıklar geliştirerek üst akla karşı mücadele de önemli mesafeler kaydedeceğiz” demiş.
Üst akıl derken kiminle mücadele edilecek? Bir kişi mi, bir kurum mu, bir devlet mi? Karanlık olan burası…
Ben anlamıyorum, varsa anlayan açıklasın da öğrenelim…
NEDEN MOTOSİKLET DEĞİL?
Öyle anlaşılıyor ki, anayasa değişikliği referandumuna Olağan Üstü Hal (OHAL) şartlarında gidilecek.
Gazeteci-yazar Abdulkadir Selvi, Hürriyet’teki yazısında OHAL sürecinin yılsonuna kadar devam edeceğinin anlaşıldığını yazarken, “Çözüm sürecinde IRA barışının mimarlarından Jonathan Powell’ın bisiklet örneği verilirdi. Bisiklet örneği bu kez OHAL için veriliyor. ‘Hem terörle mücadele edeceğiz, hem 15 Temmuz travmasını aşacağız. Bisiklet gibi sürekli olarak pedalı çevirmezsek düşeriz” ifadelerini kullanmış. (2.2.2017)
OHAL ile bisiklet örneği ne kadar uyuşuyor bilemedik, ama pedal çevirmeden daha sür’atli gidebilen motosiklet neden kullanılmaz ki…
NASIL BİR MİLLET OLDUK?
Döviz yükselince sevinen, düştüğünde üzülenler var! Diğer yandan da, 3 kuruş düşünce sevinen, 10 kuruş artınca bunu görmeyen… Yükselince, ekonominin kötüye gittiğini söyleyeni hainlikle suçlayan, üzerine çullananlar var! Nasıl bir millet olduk böyle. Ülke ve millet menfaatine olan şeylerde ne sevinebiliyoruz, ne üzülebiliyoruz.
Doğru olan tavır ise, eğriye eğri, doğruya doğru diyebilmektir…