İbni Abbas (ra) rivayet ediyor: “Şu üç şey sebebiyle Arapları sevin: Ben Arap olduğum için, Kur’ân-ı Kerîm Arapça olarak nazil olduğu için, Cennette Arapça konuşulacağı için.”1 Peygamberimiz (asm) kendisinin Arap, Kur’ân’ın ve Cennet lisanının Arapça oluşunu açıkça bildirerek Arapları sevmeyi tavsiye etmiştir.
Bunda mühim hikmet ve sırlar vardır. Kur’ân-ı Kerîm, ilk muhatapları Arap olan bir topluma Arapça olarak gönderilmiştir. Arapça’nın çok geniş şümullü, az cümleyle çok mana ifade edebilen zengin bir dil oluşu, asırlar sonra anlaşılabilecek mana ve hakikatleri içerisine almasını sağlamıştır. Yusuf Sûresi’nin ikinci âyetinde “İyice anlayasınız diye, Biz onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik” buyurmuştur.
Arapça, belâgat, edebiyat, ve zenginlik bakımından dünya dillerinin en güzelidir. Aynı zamanda ses, ahenk ve cümle yapısı bakımından da diğer diller arasında yeri farklıdır. Bunun gibi birçok hikmete binaen âyetler de Arapça olarak nazil olmuştur. “Halkı Allah’ın azabından sakındıran peygamberlerden olsun diye, onu, apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine Cebrail getirdi.” 2
Evet, Kur’ân’ın dili, son Peygamber Hazret-i Muhammed’in (asm) konuştuğu dil Arapça olunca, Cennet dilinin de Arapça olacağı şüphe götürmez bir gerçek olur. Bunun hikmetini ancak Allah bilir. İmam Kastalânî, Hz. Âişe’den mealinde bir rivayeti şöyledir, “Cennet ehli Muhammed Aleyhisselâmın diliyle konuşacaklar.” 3 Bu rivayetlerde anladığımız üzere, Cennet lisanının Arapça olması kuvvet gösteriyor. Hiç konuşamadığımız bir dili nasıl konuşacağız diyenler olabiliyor. İnsanlar hiçbir şey bilmezken, dünyaya ilk kez gönderildiğinde nasıl ki dilleriyle konuşabiliyorsa, ahirette de Allah’ın izniyle asıl dilleriyle konuşabileceklerdir.
Doğrusunu ancak Allah bilir.
Dipnotlar:
1. Taberani - Kebir, Beyhaki - Şi’bü’l-İman.
2. Şuarâ Sûresi, 195.
3. Mevâhib-i Ledünniye, 1:276.