Hayat, şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi, en büyük neticesi, en parlak nurudur.
Zîhayatı, küçük bir kâinat hükmüne getiren, mevcudatla münasebetdar eden hayattır. İnsan, ona bahşedilen hayatla imtihan olarak gönderildiği dünyada çalışır, gayret eder. Hayatımızın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediye olduğu için, hayatımızı da ebedi hayata programlamak gerekir.
Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyruluyor: “Dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve oyalanmadır. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi”1 Asıl hayat olan ahiret yurdunda Cennette beka bulmak istiyorsak, hayatın sırrını çözmek gerekir. Hayatı veren Zât-ı Hayy ve Muhyîye karşı şükür, ibadet ve hamd vazifesini lâyıkıyla yaparsak, hayatın baki meyvesini kazanmış olacağız inşaallah. Bediüzzaman Said Nursî, “Evet, madem bu kâinatın en mühim neticesi ve mâyesi ve hikmet-i hilkati hayattır. Elbette o hakikat-i âliye; bu fâni, kısacık, noksan, elemli hayat-ı dünyevîyeye münhasır değildir. Belki hayatın yirmi dokuz hâssasıyla mahiyetinin azameti anlaşılan şecere-i hayatın gayesi, neticesi ve o şecerenin azametine lâyık meyvesi; hayat-ı ebediyedir ve hayat-ı uhreviyedir ve taşıyla ve ağacıyla, toprağıyla hayattar olan dâr-ı saadetteki hayattır” 2 diyerek, hayatın sırrını çözüyor. Ve ebedî hayatı da ancak bu dünyada kazanabileceğimizi söylüyor.
Hem fani dünya hayatında kazanamadığımız her şey, sabrettiğimizde baki bir âlemde devam bulması gerekiyor. Hayatı sönen değer verdiğimiz her şey, bir zamanlığına zeval bularak bizleri müteessir ediyor. Ancak ahiretin varlığı yokluk kabul etmeyerek, manevî azabı ortadan kaldırıyor. Manen “Ebedî bir hayatın var gelecek” diyor. Evet sonsuz güzellikte, sanatlı yaratılan her şey elbette bu fani dünyaya münhasır kalmayacaktır. Hikmetine uygun olarak baki bir menzilde, ebedî bir sergi yeri muhakkak olacaktır. Hayatın mahiyetini anlayıp lâyıkıyla yaşadığımızda, en güzel hayata kavuşacağız.
Velhasıl, madem dünyada hayat var; elbette insanlardan hayatın sırrını anlayanlar ve hayatını sû-i istimal etmeyenler, dâr-ı bekada ve Cennet-i bâkiyede hayat-ı bâkiyeye mazhar olacaklardır, âmennâ…
Dipnotlar:
1) Ankebut Sûresi, 64. Âyet.
2) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul, s. 100.