Dünya hayatı fani, kısa ve zahmetlerle dolu olmasına rağmen, yaşamayı çok severiz.
Ölümü düşünmek bile istemeyiz. Ayrılıklarla, acılarla dolu bu kısacık hayatı dahi bu kadar seviyorsak; ebedî, zahmetsiz, üzüntünün, kederin olmadığı bâki bir hayatı çok daha fazla sevmeliyiz. Bizi öyle bir hayata götürecek olan “ölüm” gerçeğine de böyle bakmalıyız.
Peygamber Efendimiz (asm): “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi de ahirete çalış.” 1 buyurmuştur. Her konuda ve her alanda geçerli olan “denge” unsurunun, dünya-ahiret arasında da olması gerektiği karşımıza çıkmaktadır. Hiç ölmeyecekmiş gibi bütün mesaisini dünya işlerine harcayan, dünya işlerinde başarılı olabilir. Yarın ölecekmiş gibi de ahirete hazırlanan insan, gaflete dalmaz, haramlara girmez, ibadetlerini yapar ve ahiretini kazanabilir. Hadis-i şeriften de yola çıkarak bizden istenen denge ise, her an ölümün başımıza gelebileceğini bilmek ve daima hazırlıklı olmaktır. Farzları yerine getirmek, günahlardan kaçınmaktır. Bunun yanında, meşru olan dünyevî işlerimizi, her türlü çalışmalarımızı ve sorumluluklarımızı da yerine getirmektir. Bu dengenin en önemli unsuru, ölümü hatırdan çıkarmamaktır. Bu gerçeği kabul etmek ve sevmekten başka çare yoktur.
“MADEM ÖLÜM ÖLDÜRÜLMÜYOR”
Bediüzzaman Hazretleri: “Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Elbette, bu ecel celladının elinden ve kabir haps-i münferidinden kurtulmak çaresi varsa, insanın en büyük ve her şeyin fevkinde bir endişesi, bir meselesidir.”2 Diyerek, her insanın en büyük meselesi ve endişesi olan ölüm hakîkatini sorgulaması ve dikkate alması gerektiğini vurgular. Hangi dinî ya da felsefî düşünceye sahip olursa olsun, her insan ölümü sorgulamıştır. Bu sorgulamadan rahatsız olanlar, bir kaçış yolu arar. Ölümü düşünmemek için çeşitli sarhoşluklara, dünyevî eğlencelere daha çok dalarak ölüm gerçeğini unutmak isterler. Bu ise, avcıdan kaçmak için kafasını kuma sokan devekuşunun durumundan farksızdır.
İslâm’ın verdiği bakış açısında ise ölüm sürekli hatırlanması gerekir. Peygamber Efendimiz (asm) “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü zikrediniz.”3 Buyuruyor. Bu da her an, her şey üzerinde olan fanilik damgasını okumak, fâni olanlara gönül bağlamamakla mümkündür. Öyleyse, bize verilenlere Allah’ın emaneti nazarı ile bakmalı, bu dünyadan her an ayrılabileceğimizi, başka bir diyara gideceğimizi unutmadan yaşamalıyız.
Kaynakça:
1. Câmiüssağir 11/12 hadis no: 1201.
2. Asa-yı Musa s. 24
3. Razi, Tefsiru Kebir, XXI, 577.