"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kadın üzerinden kalkınma

Mehtap Yıldırım YÜKSELTEN
20 Kasım 2013, Çarşamba
Hükümetin kadına yönelik verdiği imtiyazların ardı arkası kesilmiyor. Bundan sonra kadınları ne gibi bir lütuf (!) bekliyor bilmiyoruz. Son olarak 6 yıl erken emeklilikle müjdelenen kadınların bütün bu ayrıcalıklardan istifade edebilmesinin karşılığında istenen bir şey var. Hem mümkün olduğunca çok doğum yapması, hem de çalışması gerekiyor. Üç çocuğu olan ve çalışan bir anne 6 yıl erken emekli olabilecek. Yani çalışmıyorsa ne kadar evlât sahibi olursa olsun bir kıymeti olmayacak.

Bir yandan kadından yana gibi gözüküp, kadına iyilikte bulunduğunu zanneden hükümet, bir yandan da kadını evinden, ev hanımlığından, çocuklarından uzaklaştırıp, çocukları da kreşlere bırakmayı hedefliyor. Burada hiç samimî olmayan bir tavır var. Hadi çocuk sayısını teşvik etmesini anladık. Zira bütün devletler gelecekte güçlü olmayı, kalkınmayı arzuladığı için nüfus sayısının da artmasını ister. Fakat bu teşviğin arkasında kadını çalışmaya zorlayan politikalar olmaması gerekirdi. Eğer anneler samimiyetle desteklenmek istenseydi, çalışmayan kadınlara çocuk sayısına göre aylık belli bir ödenek tahsis edilebilirdi. Bazı ülkelerde olan “çocuk parası” denilen sistemde olduğu gibi. Kadının çalışıp çalışmaması ise tamamen kendisinin ve ailesinin istek ve şartlarına göre karar verebileceği bir durum olmalı.
Kalkınma planlarını kadın üzerinden yapmak iyi bir formüle benzemiyor. Kadın istihdamı için uğraşmak yerine, işsiz olan erkeklerin istihdamına öncelik verilebilir. Aile kurumunun selâmeti ve güzel ahlâklı bireyler yetiştirebilmek için kadının sanki bir eğitim kurumunun hem işletmecisi hem öğretmeni gibi evinde bulunması, çocuklarının eğitimiyle meşgul olması gerekir. İşte devlet tarafından asıl ödüllendirilmesi gereken anneler bunu gerçekleştirebilen kadınlar olmalıdır. Devletin öngördüğü sistemi düşündüğümüzde, kadın hem anne olacak, hem çalışacak, çocukları kreşe bırakacak, çocuk büyükse okulun etüd salonunda annesinin işten çıkma zamanına kadar kalabilecek. Dersi bittiği halde, sıcacık ev ortamına kavuşmak yerine çocuk neden etüd salonunda annesini beklemek zorunda kalsın? O çocuk içinden geçirmez mi, “Şimdi eve gitsem, kapıyı annem açsa, annemin benim için hazırladığı enfes yemekleri yesem, annemle sohbet etsem, sonra annemle birlikte derslerime çalışsam..” diye.
Kadının istihdamı için sunulan bu imkânlar hiç de sıcak ve hoş teklifler değil. Zaten medya tarafından uzun zamandır ev hanımlığı aşağılanıyor ve hor görülüyordu. Aylar önce özellikle izlemediğim halde kanal geçişi esnasında Esra Erol’un kendi programında ev hanımlığı için “evde pinekleyip duran” ifadesini kullanması dikkatimi çekti ve birkaç dakika kalıp seyretmeme sepep olmuştu. Verilen mesaj şuydu: “Kadın önce çalışmalı, ayakları üzerinde durmalı, sonra evlenmeye kalkmalı, erkeğin eline bakmamalı v.s..” Verdiği bu tür mesajlardan ziyade “pinekleyip duran” ifadesi çok kaba ve çalışmayan kadınlara bir haksızlık hatta hakaret olmuştu. Üstelik kendisi de bir gazetede köşe yazarlığı yapan eli kalem tutan bir hanım olduğu halde çalışmayan hemcinslerine bu sözleri reva görmüştü. O zamanlar kendisiyle bu konuda irtibata geçmeyi düşündüm, ama vazgeçtim.
Medyanın buna benzer bir sürü rahatsızlık ve baskısının üstüne, hükümet de çeşitli kanunlarla ve projelerle kadını ve aileyi değiştirmeye yönelik adımlar attı. Medeni Kanunda yer alan “Aile reisi erkektir” ifadesini kaldırarak erkeği aile reisliğinden azletti. Yeni kanuna göre aileden kadın-erkek eşit olarak birlikte sorumlu olacak, böylece eve ekmek getirmek yani evi geçindirmek sadece erkeğin vazifesi olmayacak. Kadın ve erkek birlikte sorumlu olacaklar. Bu durum erkek ve kadını birbirine rakip olarak gösterip, erkek otoritesini büsbütün sarsıp, eşler arasındaki samimiyeti kıran bir durumdur. Fıtrata uygun olmayan şeyler bünyeye zarar verir. Bu kanun maddesi de aile yapımıza zarar verici, tahrip edicidir. Kadın-erkek fıtratlarının genleriyle oynanmaktadır. Kadına iyilikmiş gibi yapılan bütün bu değişiklikler eşleri birbirinden uzaklaştırıp, muhabbeti, saygıyı ortadan kaldırarak yuvaların dağılmasına sebep olmaktan başka bir işe yarayacağa benzemiyor.
Doğrusu bu kadar tezatlık karşısında düşünmeden edemiyoruz. Bir yandan boşanmaların önüne geçilmeye, yuva kurmak ise desteklenmeye ve özendirilmeye çalışılıyor. Fakat bir yandan da gerek medya gerekse devlet eliyle eşler arasındaki samimiyet, muhabbet ve güven sarsılıyor. Bir yandan “ahlâklı, dindar nesil” isteniyor, ama bir yandan da kadın evinden uzaklaştırılarak çocuğunu eğitme vazifesi engellenmiş oluyor. Hem siyasetin hem medyanın kadından yana plan ve söylemlerine kulak tıkamak, yalnızca Kur’ân’dan süzülen hakikatlere kulak vermek istiyoruz:
“Mim’siz medeniyet, tâife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. Şer’-i İslâm onları rahmeten dâvet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı âilede. Temizlik zînetleri; haşmetleri hüsn-ü hulk, lûtuf ve cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı.”1

Dipnot:
1- Sözler, Lemaât, s. 1183.

Okunma Sayısı: 1204
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı