"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medyanın kadına yönelik baskısı

Mehtap Yıldırım YÜKSELTEN
20 Mayıs 2013, Pazartesi
Her nedense medya, ‘kadını yönlendirme’ ve ona ‘akıl hocalığı’ yapma geleneğini kutsal bir vazife gibi sürdürmekten vazgeçmiyor. Sanki hep kadının yanındaymış gibi dost görünüyor, ama bir yandan da sinsice kadının hayatına ve düşüncelerine müdahale ediyor, sömürüyor, eziyor, psikolojik baskı uyguluyor.
Son zamanlarda bu baskının, en çok çalışmayan kadınları hedef aldığını görüyoruz. “Ev hanımı” ifadesini kullanmak istemiyorum zira bize göre çalışan her kadın aynı zamanda evinin hanımı olduğu gibi; çalışmayan, yani ‘ev hanımı‘ diye adlandırılan her kadın da birer çalışandır. Ne var ki; medya çalışan kadını yüceltip göklere çıkarırken, çalışmayan kadını da ezilen, şiddet gören, sürekli mağdur olan ve gözyaşı döken bir zavallı olarak gösteriyor. Mağdur olan kadına sahip çıkıyormuş gibi onları gündeme getirip ardından da, “Çalışırsan bunları yaşamazsın, kendi ekonomik özgürlüğün olursa güçlü olursun, ezilmezsin” mesajları veriyor. Filmlerde, dizilerde evin hanımı bir ofiste ya da bir şirkette önemli pozisyonda çalışırken; evinin hizmetçiliğini yapan kadın ise başı yarı kapalı, konuşması pek düzgün olmayan, giyim kuşamı olabildiğince geleneksel, sıradan, genelde geç ya da yanlış anlayan ve zekâsıyla dalga geçilen bir karakter oluyor. Çalışan kadın ise öyle kusursuz gösteriliyor ki; işinde çok başarılı olduğu gibi evinde de mükemmel bir eş ve anne, yirmi dört saat yüzünde makyaj, hep özenle giyinmiş ve kuaförden yeni çıkmış bir halde. Oysa bu konuda yapılan araştırmalara baktığımızda gerçek hayatta böyle bir tablonun mümkün olmadığını, bu tabloya uymaya çalışan kadınların ise fiziksel ve psikolojik bir çok  hastalığa yakalandığını görüyoruz. Uzmanların “süper kadın sendromu” ya da  “süper anne sendromu” diye adlandırdığı bu rahatsızlıkta; baş ağrısı, omuz ve sırt ağrısı, eklemlerde ağrı, güçsüzlük gibi fiziksel şikâyetler görüldüğü gibi; unutkanlık, mutsuzluk, konsantrasyon bozukluğu, panik atak, stres gibi psikolojik şikâyetler de yer alıyor.
Kadının sağlığı ve canı pahasına tercih ettiği bu yolu sürekli cazip ve ışıltılı gösteren medyanın tarafsız ve gerçekçi olmasını beklerdik. Bu uğurda sağlık problemi ve ailevî sorunlar yaşayan kadınların düştüğü olumsuz durumdan medya da sorumludur. Medyanın en yakın dostu olan ve onunla iş birliği içinde çalışan kapitalist sistem de sorumludur. Kapitalist sistem ise kadını hem bir pazar, hem de pazarlama aracı olarak görüyor. Kadına daima daha çok tüketmesi için baskı yapıyor. “Kusursuz bir güzellik için şunu sür!”, “Kendini şımart, sen buna değersin!” türünden cümleler hergün defalarca kez kadınların beynine işleniyor. Kadının ancak alış veriş yaparak, yeni kıyafetler alarak, makyaj yaparak güzel ve bakımlı olabileceği gibi bir algı oluşturuluyor.
Gerek film ve reklâmlarla, gerekse kadın programlarıyla etrafında dönülen mesaj: “Kadın çalışmalı, erkeğin eline bakmamalı. Böylece güçlü olmalı, kendi ayakları üzerinde durmalı. Ekonomik özgürlüğü olmalı. Modadan, güzel giyinmekten anlamalı. Sık sık alış verişe çıkmalı. Yani iyi bir tüketici olmalı. Lüks mekânlarda bişeyler yiyip içebilmeli.” İşte medyanın kadın zihnine adeta kazırcasına vurguladığı ve bunların sonucunda sözde “mutlu kadın” şablonu bu. Anlamakta güçlük çektiğim nokta, neden kadın hayatı dalga geçilir gibi bu kadar hafife alınıyor? Kadının hayatında  mutlu olmasını gerektirecek, eğitimi, bilgi ve becerileri, anneliği, evinin sorumluluğunu taşıyabilmesi gibi bir çok sebep varken; medyanın “mutlu kadın profilinde” ısrarla, alış veriş yapması, güzel giyinmesi, bakımlı olması, aşık olması, aşık etmesi gibi faktörlerin başta gelmesi ne kadar acı. Bir nevî hakaret gibi. “Sen sadece modayı takip et, süslen püslen, alımlı ol yeter” demek, kadın zekâsını ve sayısız kabiliyetlerini aşağılıyor. 
Bu konuda çözüm olarak en önemli görev kadının kendisine düşüyor. Hayatını medyanın şekillendirmesine izin vermemesi, bu konuda irade sahibi olması gerekiyor. Unutmamalı ki, çalışmayan kadını ezik ve şiddet mağduru gösteren, çalışan kadını yücelten medya bize asla dost değildir. Bu tutumlarının hiç de âdil ve gerçekçi olmadığı uzmanların tesbitleriyle de ortada. Kadınlarımızın bu durumu bilerek medyada vurgulanan “güçlü/mutlu kadın” rolünün etkisi altında kalmaması gerekiyor. Her kadının kendi çizgileri olmalı. Kişilik onuruna ve aile yapısına uygun hayat tarzı olmalı. Medyanın bir çeşit “mahalle baskısı” gibi bütün kadınlara aynı formülü dayatma girişimlerine prim vermemeli.
Kadının, alış veriş, giyim kuşam gibi sıradan eylemleri aşan çok daha büyük ve önemli hedefleri olmalı. Dışarıdan yükselen “Bunu al!, Şunu giy!, Şunu sür, başdöndür!, Büyüle!” gibi seslere aldırmayıp, içimizden yükselen büyük hedeflerin sesine kulak verip onların peşine düşersek işte o zaman gerçek mutluluğu ve başarıyı yakalayabiliriz.
Okunma Sayısı: 1145
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı