Gün geçmiyor ki yayınlarımızda, “FETÖ” suçlamasıyla işinden edilen hapse atılan insanlar hakkında görüş beyan edilmesin.
Bu beyanlar, kâh köşe yazıları vasıtasıyla yazarlarımız, kâh ülkenin hukuk alanında fikir beyan edebilecek ehliyetteki hukuk insanları, kâh bizzat bu suçlamanın mağduru olmuş kişiler tarafından dile getiriliyor.
Hapisteki gazeteci meslektaşlarını hariç tutacak olursak Gazetedeki Yazarlarımız ve bu konuda gazetemizde görüş bildiren hukuk insanları kendileri ve aile efratları açısından, umumiyetle bu suçlamalardan mağdur olmuş insanlar değiller. Bu duruma insaniyet ve kul hakkı açısından kayıtsız kalamıyoruz. Mağdur Kürsüsü’nde yazanlar ise, bu suçlamaların hayatlarını alt üst ettiği kişiler. Bir kısmı işini eşini yuvasını kaybetmiş, bir kısmı hayatını hapiste idame ettirip, oraları kendi için bir Medrese-i Yusufiye eylemeye çalışıyor.
Gazetemizde her gün, hukukî belgeler, Kur’ân, sünnet, Anayasa, kanunlar, mukayeseler, insan hakları ve hukuk insanlarının görüşleri ışığında; vicdan sahiplerinin ittifakla kabul ettiği şekilde, azı kuru çoğu yaş olarak içeri takılan bu insanların durumu için, çok değerli görüş ve argümanlar ortaya konuluyor. Fakat konunun muhataplarından gık çıkmıyor.
15 Temmuz’dan sonra devletin kendini koruma refleksiyle bazı ani tepkiler vereceği tahmin ediliyor ve hukuk içinde kalınarak suçluların hak ettikleri cezalara çarptırılması toplumsal bir konsensusla da talep ediliyordu. Fakat işin, Olağanüstü Hal ve KHK’lar vasıtasıyla, belirli bir grubun insanlarını sistematik bir şekilde hayattan koparma operasyonuna evrileceğini hiç kimse bilemezdi. Darbenin yapıldığı ilk günden itibaren işten atmalar ve tutuklamalar; tamamen yasalar ile faaliyetine izin verilen Sendikalara üyelik, çocuğunu bu grubun okuluna göndermiş olma, Bank Asya’da hesabını açık tutup para yatırma gibi, hiçbir şart altında mazur görülemeyecek ipe sapa gelmez gerekçelerle giderek kontrolden çıkan hatalar zincirine dönüştü. Bu hatalar zincirinin son halkası ise ByLock oldu ve belli bir tarihte telefonunda ByLock yüklü olması, kanunda tarif edilen hiçbir terör eylemi işlenmemiş dahi olsa, terör örgütü üyeliğine delil olarak kabul edildi.
ByLock konusu, bir çok yazarımız ve hukukçu tarafından ayrı ayrı müteaddit kez analiz edildi ve yalnızca bir mesajlaşma sistemi içerisinde yer almanın tek başına bırakın terör suçu, adi bir suç bile olamayacağı bir çok kez vurgulandı.
ByLock gibi bir mesajlaşma programının bir telefonda yüklü olmasının tek başına bir suç fiilî olamayacağı çok açık ve artık bu görüş toplumda da genel kabul görmeye başladı. Bir an için ByLock yüklemenin kanunen suç kapsamına alındığını varsayalım. Bu durumda, Kanunilik ilkesinin gereği olarak aleyhe olan kanunun geçmişe yürüyemeyeceğinden hareketle, işlendiği sırada suç olmayan bir fiilden dolayı, sonradan fiilin suç olarak düzenlenmesi dolayısıyla kimse cezalandırılamaz. (nulla poena sine lege praevia)
Yine; Suç ve bunun karşılığı olan cezanın ancak kanun ile belirleneceğinden hareketle; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasında yer aldığı haliyle, “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.” Bu da suç tanımının belirgin ve açık biçimde kanunla düzenlenmesini gerektirir. Belirsiz ve muğlak ifadelerle suç tanımlanamaz. (nulla poena sine lege certa).
İktidar cenahından Adalet Bakanları da dahil hiçbir siyasetçi, Sırf binlerce insanın kul hakkına girilmemesi, insanlık onurunun çiğnenmemesi, hak ve adaletin yerini bulması için ortaya konan bunca argüman karşısında lal kesildiler, ortaya hiçbir karşı argüman koymadan hukuksuz işlemleri devam ettirdiler.
Maalesef, bütün bu hak, hukuk kurallarının en açık ve en net şekilde ortaya konması bile; Yargıtayın bu hukuksuzluğa alet olmasını engellemedi.
Şüphesiz ki; ister mason cemaati, ister dini cemaat, ya da farklı bir grubun, hangi gerekçe ile olursa olsun, devlet içinde yapılanmasının, kadrolaşmasının karşısındayız, bu bugün değil var olduğumuz günden beri böyle. Aksini hiç kimse iddia edemez. Ama aynı zamanda terörle mücadele denilip, on binlerce insanın delilsiz, hukuksuz, uydurma suçlamalarla hayatlarının karartılarak mağdur edilmesine de karşıyız, karşıydık ve karşı olacağız. Ülkede lânetli bir darbe girişiminin yaşanmış olması, hukuken suç olmayan faaliyetler ileri sürülerek, yüzbinlerce insanın hayatlarının karartılmasına gerekçe olamaz.