Bütün her şey geçici. Siyaset hayatı, yargı hayatı, yani her türlü vazife hayatı geçici. Çünkü hayat geçici.
Şimdi gündem siyaset. Haziran seçimlerinden sonra, bugünün bazı siyasetçileri yerini yenilerine bırakacak. Yani bazılarının siyaset hayatı geçmiş olacak, bazılarının siyasî hayatı ileride geçmiş bir hayat olmak üzere başlamış olacak.
Önemli olan siyaset hayatı bitince de itibarını koruyabilmek. Duvar diplerinden, ağaç gölgelerinden yürümek, şapkanın altına saklanmak zorunda kalmamak. İnsanların yüzüne vazifesini lâyıkıyla yapmış bir insanın rahatlığıyla bakmaya devam edebilmek.
Maalesef günümüz iktidar siyaseti, hatta yargısı hatta diğer devlet kurumları inanmasam da “gözümü kaparım, vazifemi yaparım” ekseninde hareket ediyor. İnsanlar doğruluğuna inanmasa da, kendilerinden böyle yapmaları beklendiği için ya da böyle yapmaları gerektiğine kendilerini inandırdıkları için, yanlış kararlar verip yanlış uygulamalar yapabiliyorlar. Bundan sonraki hayatları ise, ya vicdanlarını doğru yaptıklarını ikna etmeye çalışmakla ya da derin vicdan azaplarının getirdiği buhranlarla geçiyor.
Hukuka, adalete inanmama rağmen, gerçekten şu anda hâkim olmak istemezdim her halde. Bir yanda hakka hukuka bağlı kalarak karar verebilme, diğer yanda devletin otoriter duruşu. Hâkim vicdanına göre mi karar verecek yoksa reis, adalet bakanı ya da filan siyasetçi benim yerimde olsaydı ne karar verirdi diye düşünüp onun vereceği kararın bir benzerini vermeye mi çalışacak?
Halbuki hukukun kaynağı siyaset değildir, hatta devlet dahi değildir. Hak denen şey devletten önce de vardır. Dolayısıyla yargının görevi, gerekirse devlet gücüne rağmen; hakkı muhafaza ve müdafaa etmektir. Kendinize nasıl bir vazife addederseniz addedin, vazife haktan önce gelemez.
Son birkaç gündür bazı basın yayın organlarında, 9-10 kişilik bir fotoğrafta Fethullah Gülen’le aynı fotoğraf karesi içinde yer alan 5-6 kadın siyasetçinin AKP milletvekili sıralamalarında, 1. sıralara yerleştirilmesi konusu işleniyor. Bu adayların milletvekili olmasına kesin gözüyle bakılırken, hayatında F. Gülen’i görmeyen binlerce insan işinden edilmiş veya hapislere düşmüş durumda. Zamanında Yalnızca F. Gülen’in elini öpmekle kalmayıp öptüklerini de herkese göstermeye çalışan bazı iktidar zevatı, siyasetin birinci sıralarından aday yapılıp siyasetin en üst kademelerine doğru bir maceraya yelken açarken, hayatta bırakın bu kişinin elini öpmeyi elini dahi görmeyenler, kanunlarca faaliyetlerine devam etmesine izin verilen Bank Asya’da para bulundurmak, okullarına çocuğunu göndermiş olma gibi olaylar dolayısıyla cezalandırılıyorlar.
Ne istediler de vermedik, diyen siyasetçiler aldatıldık deyip F.Ö’cü olmaktan kurtuluyorlar, ama bu yapıya ne bir şey veren ne de bir şey alan ve hatta ne alma ne de verme kabiliyet ve yetkisi olmayan muhalif siyasetçiler ve partiler F.Ö’ye destekçi diye suçlanabiliyorlar.
Nedense onlar ne yaparlarsa yapsınlar onların üstüne bir şey konmuyor, diğerleri yan baksa, yandan görse F.Ö’cü oluyorlar. Bu ve bunun gibi örnekleri arttırılabilir.
Siyasî iktidar maalesef adaletli davranmıyor. Aynı konuyu kendisi için farklı, başkası için farklı yorumluyor. Kendileri yaparsa affedilebilir hata, başkaları yapmasa dahi affedilmez hata.
Ama artık bu çelişkilerin farkına millet de varıyor. Kişiye göre, zümreye göre farklı farklı adaletin uygulanmaması gerektiğini, bunun adalet olamayacağını bütün vicdan sahipleri artık görüyor.