Ezan okunuyordu.
Açık olan pencereden giren bu ses kalbinde yankılanıyordu. Ezan sesi, sanki ruhu ile konuşuyordu. Sessiz duran kalbi cevap ona veriyor gibiydi.
Ezan sesi, bir vaktin daha girdiğini haber veriyordu. Artık ikindi geçmiş ve akşam olmuştu. Bir gün daha bitmişti yani. Güneş de toparlanmaya başlamıştı. Öğleden beri bütün ışığını verirken artık onun da bu günlük görevi bitiyordu.
Gökyüzüne baktı. Ufuk kızıl bir karanlığa teslim oluyordu. İçindekileri dillendirmek istercesine kâğıt kalemini aradı. Masasına oturunca ne yazacağını düşündü. Bugün yaptıklarının günlüğünü mü tutmalıydı? Sonra kalktı yeniden ve pencereye doğru gitti. Pencerenin önünden aşağıya bakarken çocuklara takıldı gözleri. Anneleri balkonlardan sesleniyordu; “Akşam ezanı okundu hadi gel içeri!”
Çocukların oyunu biter mi? Biraz daha izin istiyorlardı annelerinden. Ezan onlar içinde oyun vaktinin bitimiydi aslında. Hava artık hızlı hızlı kararırken sokaktan gelen tabak çatal sesleri de yankılanmaya başlıyordu.
Minarenin ışıkları yanmaya başladı sonra, sokak lambaları, araba farları… İşte akşam olmuştu artık. Sessiz sessiz hazırlanmıştı. Minareye takıldı yine gözleri. Ezan, nasıl da değiştirmişti vakti. Akşam vakti, biten bir günün ardından geriye kalanları görebilmekti.