Sarı renkti güneş.
Ama sarı renginin içinde birçok renkte vardı. Turuncu, kırmızı, beyaz… buna rağmen karşıdan bakınca o sadece sarıydı. Tıpkı insan gibi. İnsanlar da karşıdan bakınca değil yakına gelince belli eder kendisini.
Dışarıda bir anne ve yanında saçları dökülmüş kız çocuğu vardı ağzında maskesi ile saatini bekleyen. İçeriye çağrılınca annesi tuttuğu eli bıraktı ve hemşireye emanet etti kızını. Usûlca gidişini seyretti gözlerinde yaşlarla. Her zaman içine akıttığı yaşları şimdi dıştan belli oluyordu.
Doktor onu görünce içinden bir sızı hissetti. Geçen geldiğinde olan sarı saçları artık yoktu. Ama gülümseyerek baktı ona ve bu sefer yan yana oturdular balkondaki banka. Uzaklara bakıyordu küçük kız. Öyle uzaklardı ki o uzaklar yakın olsa da o da gidebilseydi.
“Allah ne kadar büyük dimi doktor abla, baksana ben denizin sonunu göremiyorum, ama Allah bütün dünyayı görüyor.”
“Evet canım çok büyük bir Rabbimiz var. dediğin gibi bütün dünyayı aynı anda görüyor.”
“O zaman hasta olanları da görüyor ve duyuyor?”
“Tabi ki, hatta sizi çok iyi duyuyor ve size daha yakın biliyor musun?”
“O zaman beni iyileştirecek mi?”
“Şöyle düşün canım meselâ burada iyi olabilme imkânın varsa burada iyileşeceksin, ama bazen tedavin çok uzakta olması gerekiyordur ve orada olur yani her şartta iyileşeceksin.”
“Bunu duymak çok güzel yani iyileşebileceğim. Artık sorum kalmadı sadece biraz daha denize bakalım olur mu?”
“Tamam olur tabi ki”