Asrı Saadet dönemi öncesi, Peygamberimiz (asm) Kureyş’in ileri gelenlerine İslâm dinini anlatmak için fırsat bulmuştu.
Tam o sırada yanına iki gözü görmeyen İbn-i Mektum geldi ve kendisine İslâmı anlatmasını istemişti. Efendimiz (asm), yüzünü çevirince, orada bulunan Kureyş’in ileri gelenleri, “Bu dine hep zayıflar, fakirler, köleler ve âmâlar giriyor” diye alay edip güldüler.
Tam bu sırada, İlâhî ikaz geldi:
“Yanına âmâ geldi diye yüzünü ekşitip döndü! Nereden bileceksin, belki de o günahlarından arınacaktı. Yahut o öğüt alacak ve o öğüt kendisine fayda verecekti. Öğüde ihtiyaç duymayan kimseye gelince, sen ona yöneliyorsun. Onun inkâr ve isyan pisliği içinde kalmasından sen mesul değilsin. Sana koşarak gelen ve Allah’tan korkan kimseyi ise ihmal ediyorsun. Sakın! O Kur’ân bir öğüttür.” (Abese Sûresi)
Bu olaydan sonra Peygamberimiz (asm) İbn-i Mektum’a iltifat ve ikramda bulundu.
Hatta ne zaman onu görse; “Ey Rabbimin beni ikazına sebep olan kardeşim, merhaba!” diye lâtife eder, bazen de hırkasını serer, oturtur, halini hatırını sorardı. Öyle ki, ona aileden biri gibi davranırdı.
İbn-i Mektum yıllar içinde Peygamberimizin (asm) huzurunda bulunarak, Kur’ân âyetlerini ezberlerdi.
Yine böyle bir günde; Hz. Cebrail, Peygamberimizin (asm) huzuruna gelmiş ve İbn-i Mektum’a şu soruyu yöneltmişti; “Gözünü ne zaman kaybettin?
Cevap; “Çocukken.”
Bunun üzerine Hz. Cebrail, kendisine şu müjdeyi verdi, “Allah buyuruyor ki; ‘Ben bir kulumun gözünü aldığım zaman ona Cenneti mükâfat olarak veririm.” (Hz. Enes’in anlatımıyla)
Abdullah İbn-i Mektum Cennetle müjdelenen ilk görme engelli insan olarak İslâm tarihine geçti.
Peygamberimiz (asm) çoğu kez sefere çıkarken Hz. İbn-i Ümmü Mektum’u da Medine’de vekil bırakarak imamlığı da ona verirdi. Böylesi değer ve kıymet biliniyordu. Eksikliği onun zenginliği idi.
Dinimiz hiçbir zaman engellilere karşı hor ve hakir davranmadı. Tam tersine onları yeteneklerine göre değerlendirmiş, kıymet biçmiş ve ödüllendirmiştir.