Yaşarken hiçbir şey garanti değildir.
Sağlık meselâ, bir anda insan hastanede buluverir kendini. Oysa ki bir gün önce sağlıklıdır kendince. Ama bir sonrasının garantisi yoktur.
Ben de hep elimdekilerin her zaman benim olduğunu düşünürdüm. Ama şunu anladım ki, benim dediğim hiçbir şey esasında benim değilmiş. Hepsi bana emanet olarak verilmiş. Ben ise, gafletimden ve cehaletimden dolayı bunları sahiplenmişim.
Vücudum da bana ait değilmiş. Ne yürüyen ayaklarım, ne kalem tutan elim, ne de gören gözüm, benim kendi malım değilmiş. Her birisi, bir amaç için kullanılmak üzere bana emanet edilmiş. Asıl sahibinin isteği doğrultusunda kullanmam istenmiş.
Ben ne kadar gafilmişim ki, ayaklarımın hiç yorulmayacağını, elimin her zaman bu kalemi tutacağını, başımın ağrımayacağını, hiç hasta olmayacağımı düşünmüşüm. Ama yorgunluğum ve ağrılarım artınca, kendimi hastanede buldum. Ne kadar âciz ve zayıf olduğumu anladım. Cenâb-ı Hakk’ın Şafi isminden medet bekledim, duâ ettim. Hastalar Risalesi’nin önemini daha iyi anladım. Demek ki bu Risaleyi daha çok okuma vakti gelmişti ki, bugünlerde elimden düşürmüyorum.
Hastane penceresinden bakarken, bunları düşündüm ve kaleme aldım.
Cenâb-ı Hak, bütün hastalara Şafi ismiyle şifalar versin.