Allah, insana hayatı verirken, ölüm de hayatın içine yerleştirilmiş.
Çok eski bir ezgide denir ya: “Ölüme nişanlıydım dünyaya geldiğimde annem babam mutlu ben de gözyaşı” Yani yaşadığımız her saniye aslında ölüm de yanımızda yaşıyor. Vakti geldiği zaman o da görevini yerine getirecek.
Sonbaharda yapraklar dökülürken penceresine bakan yağmur taneleri sesleniyordu ona gökgürültüsü eşiliğinde. “Başını kaldır ve semaya bak.”
Masasının başına geçti, oturdu ve eline çok sevdiği kalemini aldı. Evet, bazıları kalemi çok sevse de ellerine alamıyordu, ama o alabiliyordu. İlk önce buna şükretti. Sonra kâğıtlarının arasından bir kâğıt aldı. Sonbaharı çizmek istiyordu. Yaprakların ölümlerini hissetti kalbinde. Her fani gibi kuruyup gidiyorlardı. Gözlerini kapattı ve o anda rüzgârı hissetti.
Rüzgâr, aslında kalbinde esiyordu. Her estiğinde kuruyan yapraklarını götürüyordu adeta. Adeta içindeki çürüyen herşeyi götürüyordu. Bazen bir hayaliydi kopan, bazen de olumsuz düşünceleri. Ama o sanki temizliyordu kalbini.
Kalemle çizdiği aslında kalbindeki sonbahardır. Kalbinde verilmiş sözlerini hissetti. Ama en önemlisi de kendine verdiği sözleri vardı. Hayalleri vardı.
Çok yorulmuştu hayattan, hayat ona son bir ayda bin yıl gibiydi sanki. Ama sonra yaprakları yeşertmeye çalışan sevdiklerini gördü kalbinde. Onun mutluluğu ile mutlu olan sevdikleri vardı. Onlar için silkinmesi gerektiğini anladı. O zaman elini uzattı ve kâğıda kocaman bir yaprak çizdi. Ve üzerine de “Hayat” yazdı.
Evet hayat zordu, ama bu zorluğu yine aşacak olan oydu ve o yaprağa her baktığında hayalleri de aklına geldi. Hayalleri hayatıydı aslında ve insan hayalleri ile yaşardı.