İkindi ezanı okunuyordu.
İnsanlar ezanla birlikte camiye doğru giderken bazıları da şadırvanda abdestlerini tazeliyordu. İnsanların içerisinde gelen birisi daha vardı. O üstü başı dağınık, saçı karışmış, elinde bir çuval olan zihni bizim gibi olmayan, ama kalbi tertemiz olan birisiydi.
Caminin avlusunda durdu namazına. Yanında namaza duranlar onu hiç yadırgamadı, çünkü o anda Allah’ın huzurunda herkes aynıydı. Yanındaki çuvalıyla o çok güzel görünüyordu. İnsan bu dünyada bir yolcuydu ya, işte o yolcuyu canlandırıyordu sanki.
Farza durulduğunda herkesten farklı kılıyordu, ama hiçbir kuralı atlamıyordu. Kimseye bir zararı yoktu. Hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Namaz bittiğinde duâ etmeye başladı. Tesbihlerini çekti mi bilmiyorum, ama dakikalarca duâ etti. ellerini kocaman açtı. O an aklıma dedem geldi. O da ellerini kocaman açardı. “Eller şimdi kalbin dili” derdi. Aslında onun duâlarını merak ettim. Allah ile arasındaki bu duâ yolunda ne istiyordu acaba?
Herkes dağılırken “Amin!” dediğini duyabilmiştim. Allah kabul etsin inşallah. Tefekkür sebebim, şükür sebebim olan o insan çuvalını sırtına aldı ve usûlca, zararsız ve sessizce camiden ayrıldı. Gidene kadar arkasından baktım. Allah’ı sevmek için önemli olan kalpti ve kalp bir kere Allah’ı severse başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktu.
Sıra benim Allah’a ibadet etme vaktimdi. İnşallah benim ve Allah’ı kalpten seven herkesin ibadetleri o insanınki kadar temiz olur.