Büyük hedefleri olanlara, bir gaye uğruna yollara düşenlere, “bahtınız açık olsun” duâsı yapılır. Kapalı olan bahtların açılması için kavlî duâ ile beraber anahtara da ihtiyaç duyulur.
Asırlar oldu kapalı olan, kasten kapatılan Asya’nın bahtının anahtarı da belli olmuştur. Bu anahtarın “meşveret ve şûrâ” olduğunu, ahirzaman müceddidi Bediüzzaman tesbit etmiştir.
Kur’ânî ve Muhammedî (asm) hükümlere dayandırarak, “Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûrâdır” hükmünü vermiştir.
Gazetemizin ismi bile, bu hakikatleri çağrıştırıyor: Yeni Asya!
Yani dağılmışlıktan, bölük pörçüklükten kurtulmaya çalışan “yeni” bir Asya!
Asırların, çağların, tarihlerin, beşer tabakalarının ve kıt’aların biribirleriyle istişaresini sağlama yolunda fikirler neşreden bir Yeni Asya!
Bediüzzaman’ın Şam’da Emevi Camii’nde irad ettiği, İslâm âleminin ve buna bağlı olarak insanlık âleminin kurtuluş reçetelerini bütün dünyaya duyurma gayesini adım adım takip eden bir Yeni Asya!
Matbuat lisanıyla, hedefi iman ve İslâm olan herkesi meşveret ve şûrâya dâvet eden bir Yeni Asya!
Lâkin, İslâm ve insanlık âleminin yakasını bırakmayan maniler bu gazeteye de rahat nefes aldırmıyor.
Hele şu havuz medyasına bir bakınız. Havuza dalanların, havuzdan karın doyuranların haline bakınız. Hak ve hakikat adına, insan hakları adına, fikir ve inanç hürriyeti adına yazacak halleri bile kalmamıştır.
Sabah’tan akşam’a; akşam’dan sabah’a baş döndürücü dönüşümlerin yaşandığı, Zaman’ın zamana yenik düştüğü, şafak vaktinde kapıyı çalanın sadece sütçüden ibaret olmadığı bir Türkiye’de, hele ki bütün bunların güya İslâm adına yapıldığı bir ülkede, Bediüzzaman misyonunu temsilen tavizsiz yol almanın zorluğu elbette ki tartışılmaz.
Öyleyse hep beraber ele ele, omuz omuza, gönül gönüle dik duralım. Ve fitneye yol açacak bütün kapıları kapatalım.
Şimdi aziz Üstad’a kulak verelim: “Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi, yalnız bize ve Risale-i Nur’a menfaati için değil, (...) sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki, bir hakikat var, hiçbir şeye feda edilmez, ehl-i dalâlete başını eğmez, mağlûp olmaz diye kuvve-i mâneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahete iltihaktan kurtulur.” (13. Şuâ’dan)
Aslolan da tesanüde, ittihada, muhabbet ve uhuvvete çalışmaktır. Hizmet, bu çalışmanın arkasından gelir. Haydi bahtınız açık olsun!