Risale-i Nurlar Kur’an’ın malıdır ve biz de iki âyet mealiyle başlayalım: “Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir.” (Nisa Sûresi, 79)
“Sevmediğiniz bir şey sizin için iyi ve sevdiğiniz bir şey de sizin için kötü olabilir. Siz bilmeseniz de ALLAH bilir.” (Bakara Sûresi, 216)
Evet; dünyada, bilhassa İslâm âleminde ve ülkemizde bu âyetlerin mânaları yaşanarak, git gide daha bariz görülür hale geliyor.
Bazı şeyler bizzat güzeldir, ona hiç kimse çirkin diyemez. Bazı şeyler de zahiren çirkindir, ama sağladığı neticeler itibariyle güzeldir.
Bu minval üzere çok şeyler yazılıp söylenebilir. Hatta her türlü çekişmeleri bir tarafa bırakıp, 15 Temmuz gecesi yaşanan elîm ve yüreklerimizi ağzımıza getiren hain kalkışmanın daha şimdiden sağladığı neticelere de bir an olsun, bu zaviyeden bakabiliriz.
Şehitlerimizin ve arada ölen masumların ind-i İlahîde mükâfatları o kadar büyüktür ki, bu gözümüzle göremeyiz, bu aklımızla idrak edemeyiz, insanî ve dünyevî ölçücüklerimizle tartamayız. Masum yaralılarımıza ve gazilerimize de acil şifalar dileriz. Suçlular ise cezalarını çekiyorlar ve çekeceklerdir.
Bize gelince:
Bize yakışan dik durmaktır, sarsılmamaktır, gevşememektir. Ve ümidimizi yitirmemektir. Belli ki, bu millet ve bu ülke İlahî ve manevî bir koruma altındadır. Bu İlahî ihsanın kıymetini bilelim. Bu vesileyle yakaladığımız birlikteliği bozmayalım.
Görüldü ki; ülkemiz, vatanımız, istiklâlimiz, bayrağımız, millî ve manevî birliğimiz söz konusu olunca, her türlü siyasî ve dünyevî menfaatler ayaklar altına alınabiliyor. Kısır siyasî çekişmelerden vazgeçilebiliyor. İktidar ve muhalefet iş birliği yapabiliyor. Aynı ideal için çarpan yüreklerle yürünüp, geceler aydınlatılabiliyor. Bayrağımızdan başka bir sembole ve siyasî argumanlara yer verilmeyebiliyor. Kalpleri ve niyetleri de Allah bilir. Bizim; kalpleri açıp bakma ve niyetleri yoklama gibi bir vazifemiz de, kudretimiz de, haddimiz de yoktur!
Ve sözlerimize de dikkat edelim. Birileri ellerini kirlettiler, biz dillerimizi kirletmeyelim. Şahsî, hissî ve siyasî kaygılarımızı bir tarafa bırakalım. Bu farklı emeller ve planlar kargaşasında fırsatçılık yaparak; kin, husumet, iftira ve intikam kusanlara da eceli, ölümü ve hesap gününü hatırlatırız.
Risale-i Nur yoluyla imana, Kur’ana, millet ve vatana hizmet dava edenlere de deriz ki, illa da konuşacaksanız, kafa fenerinizi kapatıp Risale-i Nur‘u konuşturun. Zira bu hakikatlar, bu ahirzamana Kur’an’ın hitabıdır.
İşte, “Risale-i Nur’da ispat edilmiştir ki, bazen zulüm içinde adalet tecelli eder. Yani insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme maruz kalır, başına bir felâket gelir, hapse de mahkûm olur, zindana da atılır. Bu sebep haksız olur. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vâkıa adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlâhî başka bir sebepten dolayı cezaya, mahkûmiyete istihkak kesbetmiş olan o kimseyi bu defa bir zalim eliyle cezaya çarptırır, felâkete düşürür. Bu, adalet-i İlahînin bir nevi tecellisidir.“
Evliyanın biri, beden ve elbise temizliğine büründükten sonra evinden çıkıp yürürken, bir evin damından bir leğen dolusu kül başına dökülmüş. Baştan aşağı küle bulaşınca, hemen elini yüzüne sürerek Allah’a şükretmiş ve şöyle demiş:
“Ey nefis! Ben ki ateşe layığım, hiç kül döküldü diye kızar mıyım?“
Hak dostlarının bir özelliğidir, “Ayağın taşa takılırsa, kalbini yokla“ derler.
Bir Hak dostu da şöyle demiş:
“Kula bela gelmez Hak yazmayınca/ Hak bela yazmaz, kul azmayınca/ Hak, kulundan intikamın kul ile alır/ Din ü irfan bilmeyen bunu kul etti sanır.“
Geliniz, bu darbe kalkışmasından bizi kurtaran Rabbimize şükredelim. Azmayalım, azdırmayalım. Bir darbeden kurtulduk, kendi kendimize darbeler indirmeyelim. Bugün bir camia toptan “terörist“ ilan edilip, toptan yok edilmek isteniyor. Onlara “terörist“ demeyenler kınanıyor. Hem de onlar devlet kademelerinde hükûmetle iş birliği içinde “hizmet“ aşkıyla coştukları zamanlarda bile, onlara mesafeli yaklaşanlara bugün çamur atılıyor. O zaman onlarla işbirliği içinde olanlar ise bugün kaymak gibi üste çıkarılıyor. Her neyse, söylenecek çok şey var da, şimdi zamanı değil.
Zaten ortalık toz duman. Doğen doğene, söven sövene. Bize de diyorlar ki, siz niye sövmüyorsunuz?
Rivayet olunur ki, Hz. İsa bir dostuyla yürürken, kendini bilmezin biri ona -hâşa- hakaretler yağdırmış. Hz. İsa da ona güzel sözler söylemiş. Dostunun buna şaşırdığını görünce de, “Herkes kendi dağarcığında olanı harcar” demiş.