Geride bıraktığımız 2018 yılı boyunca hep “gelecek yıl” dediğimiz 2019 yılı da artık “bu yıl” oldu. Demek ki, “külli âtin karîb”, yani her gelecek yakındır.
Giden gider, gelen gelir; ama bir hakikat var, onu da bilen bilir. Bu hakikat ki hiç eskimez, hep yenidir, tazedir, turfandadır, kıyamete kadar! Bu hakikat, iman ve Kur’ân hakikatleri Risale-i Nurlar’dır ki, Yeni Asya okurlarının elindedir, evindedir, gönlündedir, fikrindedir ve zikrindedir.
Şimdi tam da muhasebe zamanı..
Çoğumuzun evvelce birbirlerini tanımadıkları, önceden tanışanların da bu mânâda, yani Risâle-i Nur’un aşıladığı muhabbet ve uhuvvet tarzında tanışıp kaynaşamadıkları halde; şimdi tam bir tesanüd, hakikî bir uhuvvet, halis bir muhabbet bağlarıyla kaynaştığımız, öncesinden tasavvur bile edemeyeceğimiz güzellik ve ahenk içerisinde süren beraberliğimizin hiç sarsıntıya uğramadan, gittikçe kuvvetlenerek devamının temini için ve önümüzde bizi bekleyen daha geniş çaplı faaliyetleri omuzlayabilecek kapasite ve kaliteye ulaşabilmemiz için, bazı hususların istişarelerle irdelenmesine ve neşter vurulmasına olan ihtiyaç azalmıyor, artıyor...
İçimizden hiçbiri, mazisindeki Nur hizmetine, Risâle-i Nur’daki kıdemine veya kendisi için haddizatında bir imtihan unsuru olan ve hasbelkader taşıdığı ünvanına güvenerek, kendisini “müstağni“ addedemez.
Ve yine içimizden hiçbiri, tamamen bir lütûf ve ihsan-ı İlâhî olan, Risale-i Nur‘la en evvel tanışıp buluşma keyfiyetini, diğerlerine nisbeten daha önceden kavuştuğu hakikatleri başkalarına da tebliğ etmesinden hasıl olan güzel neticeleri ve güzel tesiri kendisinden vehmederek, kendisini, sonradan gelenlerin öncüsü ve pîri olarak göremez. Üstadımızın “iktiran” tabir ettiği “iki nimetin bir arada gelmesi” hakikatını aklından çıkarmaz. Üstadımızın 18. Sözde kendi nefsine hitaben söylediği hakikatı hep hatırında tutar.
Hakikat derslerinden istifademize sınır yoktur. Bilhassa şahsî okumalarımızı da ihmal etmeden, hafta boyunca yapılan toplu derslerin hiçbirisini kaçırmamanın istifade boyutu tartışılmaz. İster okuyan olarak, ister dinleyen olarak, fark etmez. Hatta, dinleyenin okuyandan daha çok istifade ettiği de vakidir. Aklımızı, kalbimizi ve bütün letaif ve duygularımızı Risâle-i Nurlar’a açık tutarak, o Kur’ân sofrasından âzamî derecede istifadeye azamî önem vermeliyiz.
Dersimizi ne kadar kuvvetli alırsak alalım, nihayetinde hepimiz beşeriz ve nefis taşıyoruz. Biribirimizi nefis ve şeytanın hilelerinden kurtarmak istiyorsak, içimizden birilerinin kendilerinde farklı pozisyonlar vehmetmelerine meydan vermeyelim.
Tesanüdümüzü, görüşüp buluşmalarımızı, bir araya gelmelerimizi, kardeşâne sohbetlerimizi, ailevî ziyaretlerimizi arttıralım.
Evet, geliniz, sadeliği, tevazuu; acz, fakr, şefkat ve tefekkür düsturlarını rehber edinerek, muhabbet fedaileri olarak bu ümmetin içine dalalım, onlarla oturup, onlarla kalkalım.
Risâle-i Nurlar’ın bize bahşettiği îman ve fazilet nimetlerini kendimizde bir “ayrıcalık“ gibi algılamak yerine, kendimizi başkalarına göstermek, beğendirmek yerine; ihsan-ı İlâhî olarak, elimizde bulunan hakikatları gösterip neşredelim, söz ve hallerimizle o hakikatlere ayna olalım, inşaallah..