"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Abdurrahman Yargın ve on üç takım külliyat

Misbah ERATİLLA
04 Aralık 2016, Pazar
1971 askerî darbe sonrası yapılan baskınlarda en büyük sıkıntıyı Risale-i Nur kitapları gördü.

Elinde Risale-i Nur kitapları olanların birçoğu kitapları naylon poşetlere sararak toprak altına gömdüler. Bir kısmı da kitaplarını evinin ve iş yerlerinin güvenli yerlerine sakladılar. Kitapları yakalatmamak için herkes farklı bir yol bulmuştu.

1957’de ilçe olan Batman, köy havasından bir türlü kurtulamamıştı. Yolları, sokakları ve hayat tarzı ile büyük bir köy ruhunu taşıyordu. Çıkarılan petrolün yüksek geliri Batman’a yansımadığı gibi TPAO, çevresine ördüğü duvar ile Batman ile farklı zamanları yaşıyordu. İlçenin ekonomik ve sosyal yönden gelişmişlik düzeyi ise büyük şehirlerin elli yıl gerisinde görünüyordu.

Batman’ın toz toprak içinde yüzen çarşısında Abdurrahman Yargın’ın küçük bir hırdavat dükkânı vardı. Gençliğinden beri bu işle uğraşarak ailesini geçimini sağlıyordu. Bir kaç esnafla gittiği gece sohbetlerinde Risale-i Nurlarla tanışmıştı. Uzun yıllar bu sohbetlere devam etti.  71 Mart muhtırasının demir yumruğu halkın hürriyetine ininceye kadar düzenli bir şekilde bu sohbetlere devam etti. Baskınlar ve ardından gelen tutuklamalar sonrası kışın soğuğunda yüreğe düşen buz gibi ülke düşünce olarak üşüyordu. Karanlık günler daha da kararmıştı. Risale-i Nur sohbetlerine gidenler tek tek tutuklanmaya başlanmıştı. Gazete ve radyo haberlerine göre ardı ardına tutuklanmalar oluyordu. Korku, askerî mahkemelere sevk edilenlerin yüreklerine bir akrep gibi acı salıyordu.

 Bir gece sabaha doğru bir sohbet evine baskın düzenlendi ve evdekiler karakola götürüldü. İçlerinden biri polise verdiği ifadede Abdurrahman YARGIN’dan bir takım Risale-i Nur Külliyatı aldığını söylemiş. Polisler Abdurrahman Yargın’ın hırdavat dükkânının etrafını sararak malzeme deposunda on üç takım Risale-i Nur Külliyatı buldu. Polisler kitaplara el koyup Abdurrahman Yargın’ı karga tulumba karakola götürdü. Karakolda polise verdiği ifadede bütün kitapların kendisine ait olduğunu söyler.

Duruşma başladığında mahkeme salonu izleyicilerle tıklım tıklım doluydu. Hâkim, Abdurrahman’ın karakoldaki ifadesini teyit etmek ve zapta geçirmek için ona: “Kitapların hepsi senin mi?” diye sorar.  Abdurrahman cevap olarak: “Evet, hâkim bey hepsi benim.” der. Hâkim: “On üç takım külliyatın hepsi mi senin?” diye soruyu yeniler . O da cevaben: “Evet, hâkim bey hepsi benim.” der. Hâkim: “Peki bu kadar çok yasaklı eseri alıp satmanın yasak olduğunu bilmiyorsun?” der. Abdurrahman: “Biliyorum hâkim bey.” dedi. Hâkim: “Suç olduğunu bildiğin halde niçin bu kadar çok sayıda kitabı aldın?” der. Abdurrahman: “Hâkim bey, bu kitapları okumak için aldım.” der. Hâkim, Abdurrahman’ın dediğine şaşırır ve kelimeleri tane tane söyleyerek: “Demek ki sen okumak için aynı eserden on üç takım aldın, öyle mi!” der. Abdurrahman: “Evet, hâkim bey aynen öyle.” der. Hâkim çok rahat bir dâvâ ile karşı karşıya olduğu düşüncesine kapılmış gülümseyerek çenesiyle işaret eder: “Abdurrahman Efendi, hadi anlat bakalım bu on üç takım kitabı nasıl okuyorsun?” der. Abdurrahman Yargın: “Hâkim Bey benim on üç tane çocuğum var. Çocuklarıma miras olarak bu eseri bırakmak istiyorum. Zaten bu eserler de kolay kolay bulunmuyor. Ben de mirasta adalet olsun diye her birine bir takım aldım. Bunun da suç olduğunu düşünmüyorum.” dedi.

Savcı, Abdurrahman’ın anlattıklarını dinlerken huzursuz olduğundan sürekli oturduğu yeri değiştiriyordu. Savcının bu savunmaya çok sinirlendiği yüzündeki derin çizgilerden belli oluyordu ve önündeki kâğıtları bir şeyler arıyormuş gibi ha bire karıştırıyordu. Birden: “Hâkim Bey, sanığın anlattıklarına itiraz ediyor ve müsaadenizle söz almak istiyorum!” dedi. Savcı, önündeki evraklar içinde aradığı kâğıdı bulmuş olacak ki elindeki kâğıdı Abdurrahman’a sallayarak: “Sanık, on üç çocuğu olduğunu ve her çocuğuna birer takım Risale-i Nur Külliyatı miras aldığını söylemektedir. Hâlbuki yaptığımız nüfus kayıtları araştırmalarında sanığın on iki çocuğu bulunmaktadır. Sanığın dükkânında on üç takım Risale-i Nur Külliyatı bulunmasının sebebi çocuklarına miras bırakmak değil yasaklı yayın satışı yapmaktır!” dedi. Hâkim savcının elindeki belgeyi alıp baktıktan sonra başını kaldırıp Abdurrahman’ın yüzüne bir tokat patlatır gibi: “Sen yalan söylüyorsun!” dedi. Hâkim: “Abdurrahman Efendi, bu nüfus kaydına ne diyeceksin?” dedi. Abdurrahman: “Hâkim Bey, yalan söylemiyorum, benim on üç çocuğum var.” dedi. Hâkim sinirli bir şekilde elindeki nüfus kayıt belgesini Abdurrahman’ın yüzüne doğru sallayarak: “Bu kâğıt imzalı, mühürlü, resmî bir belge!” dedi.  Abdurrahman: “Hâkim Bey, belgede yazılanlar doğru, ama savcının dedikleri yalan.” dedi. Hâkim: “Abdurrahman Efendi! Bu belgede on ikisi var, peki ya on üçüncüsü nerede?” dedi. Abdurrahman: “Hâkim Bey, on üçüncü çocuğum yolda. Hanım hamile bu günlerde on üçüncüsü de geliyor.” dedi. İşaret parmağıyla dinleyiciler arasında oturan hanımını göstererek: “İşte orda oturuyor” dedikten sonra mahkeme salonunda bir gülüşme oldu. Duruşma bitmişti. Herkes ayağa kalktı ve karar okundu. Kişinin beraatına ve eserlerin iadesine denildiğinde mahkeme salonundaki izleyicilerin de yüzü gülüyordu.

Okunma Sayısı: 3523
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İbrahim Yargın

    7.9.2019 04:25:23

    Mekanın cennet olsun dedem...

  • emin bozkus

    4.12.2016 11:25:13

    Allah gani gani rahmet etsin Abdurrahman Abeyi. Görmüştüm Ulucaminin yanindaki ddershaneye derse gelirdi sırtında hep o deri yeleği vardi

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı