"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman ve Abdurrahman’ın vedası

Misbah ERATİLLA
15 Ocak 2017, Pazar
Sağlık Bakanlığı’ndaki odama işlerimin yoğunluğundan dolayı bu gün erken gelmiştim.

Dünden kalan işlerimi düzene koymaya çalışıyordum ki, Tahsin Efendi kapıyı çalarak içeri girdi. Onu ayakta karşılayarak masama en yakın sandalyeye buyur ettim. Ben de nezaketen Tahsin Efendi’nin yanındaki sandalyeye oturdum. Bu gün Tahsin Efendi’nin yüzünde eksik olmayan bir tebessüm vardı. Sanki yüzünde mutluluk ve sevinç gülleri açmıştı. Tahsin Efendi’nin bu görüntüsü normal değildir. Konuşurken de dilinden bal damlıyordu. Gözlerimin içine bakarken elini ceketinin iç cebine daldırarak bir tomar kâğıt çıkarıp bana uzattı. Kâğıtları elinden aldım. Sayfaları hızlı hızlı çevirdim ve Müellif Said Nursî ismini gördüğümde bedenim betona batmış eski bir demir çubuk gibi dondu. Amcamı tam beş sene önce terk etmiştim. Bir evlâdın babasını terk etmesi gibiydi bu terk edişi. Amcama karşı yüreğimin derinliklerinde mahcubiyet ve vefasızlık, sönmeyen bir kor ateş gibi hep içimi yakmıştı. Tahsin Efendi bana “bu (Onuncu Söz) amcanın yazdıkları” dedikçe küçülüp un ufak oluyordum. Hayat durmuş gözlerim ve aklım Onuncu Söz’e odaklanmıştı. İlk sayfaları okuduğumda sanki huzur, serum şişesinden damla damla damarlarıma akıyor ve düşüncelerimdeki pasların çözüldüğünü hissediyordum. Tahsin Efendi bana: “Abdurrahman! Üstad Hazretleri Onuncu Söz’ü iki yıl önce Barla’da yazmış. Ahirete iman konusunu; akla, mantığa ve duygulara hitap edecek şekilde yazmış.” dedi. 

Amcamdan ayrıldığım şu beş yıl içinde kalbimin ve aklımın çok yara aldığını şimdi daha iyi anlıyordum. Onuncu Söz’ü okumaya devam ettikçe bir cerrahın neşter ile kalbimin içindeki bazı parçaları kesip diktiğini hissediyordum. Amcamdan ayrıldığımdan bu yana, hayat bana hep zor kapıları göstermişti. Onuncu Söz’ü okudukça içimdeki kimsesizliğin, sahipsizliğin ve dünyanın acımasızlığının bıraktığı yaraların hafiflediğini hissediyordum. Ruhumdaki fırtına bir anda sessizliğe bürünmüştü. Tahsin Efendi’ye kaçamak bir bakış atarak ilk soru ağzımdan döküldü:  “Tahsin Efendi, amcamın durumu nasıl?” dedim. Tahsin Efendi, bana: “Amcan iyi, sağlığı da iyi, Barla’da sürgünde. Onuncu Söz Risalesi’ni orada yazmış. Elle yazdırarak çoğaltmış. Bana da bir dostum verdi.” dedi.

Ben de ona: “Tahsin Efendi, ben daha on bir yaşındayken babam vefat etti. Köyümüz ve çevre köylerdeki medreselerde birkaç yıl okuduktan sonra amcan Said gibi dünyaya açılmak istiyordum. Nurs’tan Van’a oradan da Trabzon’a gittim. Ardından gemiyle İstanbul’a geldim. Eminönü Hocapaşa Mahallesi’nde ikamet ettim.  Amcamın esaretten döndüğünü gazetelerden öğrendim. Amcama kavuştuktan sonra bütün İstanbul bir anda bana dost olmuştu. Amcamın Dar’ül Hikmet’il İslâmiye’de aza olmasından sonra  aldığı maaşı ile çok rahatlamıştım. Bu arada gazetelere de şiir ve makaleler yazmaya başlamıştım. Artık sırtımı dayayabildiğim ve beni anlayan bir amcam vardı. Amcamla İstanbul’da yaklaşık beş sene beraber kaldım. Amcam, bana her zaman bir baba kadar şefkatli, bir öğretmen kadar eğitici, bir arkadaş kadar sırdaş, bir ağabey kadar yakın, bir dost kadar içtendi ve bana bir anne kadar düşkündü. Yanında geçirdiğim her gün, bilgime bilgi katıyordum.

Amcam ilerideki günlerde lâzım olur diye her ay maaşının büyük bir kısmını bana vererek saklamamı istemişti. Ben ise büyük bölümünü ölçüsüz harcadım. Bana şefkatinden bir şey demedi; ama artık paralar bende değildi. 1922 yılının son aylarında Ankara’ya geldik. Burada beş altı ay daha birlikte kaldık. Amcamın Ankara’da kaldığı süre içinde morali hep bozuktu. Bana Ankara’dan ayrılacağını söylediğinde ona kalması için çok ısrar ettim. “Bana gitmem gerekiyor. Sen de benimle gel.” dedi. Onu dinlemedim. O Van’a gitti ben ise mecliste kâtip olarak işe girdim. Ankara’da yaşadığım yıllarda yüreğim de anlayamadığım bir boşluk hissettim.  Huzurlu ve rahat günler, hep benden uzakta kaldı. 

Kuyuya düşmüş birine uzatılan ip gibi ben de Onuncu Söz’e sarıldım. Onuncu Söz’ü birkaç sefer daha sindirerek okudum ve bütün cesaretimi toplayarak amcama bir mektup yazdım... 

Üstad, yeğeni Abdurrahman’ın mektubunu aldığında çok sevindi. Abdurrahman’ın zeki, akıllı ve yüksek anlama kabiliyetinde biri olduğunu biliyordu. Yıllardır arayıp da bulamadığı o değerli talebesine kavuşmanın sevincini gelen o mektupla yaşadı. Abdurrahman’ın gönderdiği o ümit dolu mektuptan birkaç ay sonra Abdurrahman’ın vefat haberini aldığında bu vefat, onu çok etkiledi.

 Abdurrahman, Ankara’da mecliste kâtip olarak çalıştığı yıllarda Mustafa Kemal’in halası Nimet’in kızı Fatma’dan olma Hatice ile evlenir. Yani Nimet Hanım’ın torunuyla evlenir. Abdurrahman’ın ölmeden kısa bir süre önce (1928 yılında) Vahdet Suat adında bir erkek çocuğu dünyaya gelmişti. Bu arada Abdurrahman’ın ölüm şekline şüpheyle bakanlar da oldu.

Abdurrahman’ın oğlu Vahdet Suat, ressamdı. Aynı zamanda “Pardon” ve “Papağan” gibi değişik dergilerde Vahdet Sipahioğlu adıyla karikatürler çizdi ve bir de karikatür kitabı yayınladı. Abdurrahman’ın ölümünden birkaç yıl sonra eşi Hatice Hanım da vefat etti. Sipahioğlu soy ismini alan Vahdet Suat,  hâlâ Ankara’da yaşamaktadır. 

Üstad Bediüzzaman’ın Ankara ayrılığından sonra ne Abdurrahman’la ne çocuklarıyla ne de torunlarıyla yolu bir daha kesişmedi. Üstadın “manevî evlâdım” ve vefatında “dünyamın yarısı onunla gitti” dediği Abdurrahman’ı ve neslini hep yanında görmek istemesine rağmen görememesinin izahına kaderin bir cilvesi denilebilir.

Okunma Sayısı: 4595
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mirhan

    16.1.2017 17:26:14

    Kaleminize saglik 👏🏼👏🏼👏🏼

  • emin bozkus

    15.1.2017 11:26:09

    Mekanı cennet olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı