"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dipsiz kuyudan çıkış

Misbah ERATİLLA
08 Temmuz 2018, Pazar 00:01
Mehmet’in babası bir akşamüzeri işten eve dönerken faili meçhul bir cinayete kurban gider. Annesi altı çocukla sudan çıkmış balık gibi ortada kalır. Babasının sigortası olmadığından onlara maaş da bağlanmaz.

Mehmet’in babası bir akşamüzeri işten eve dönerken faili meçhul bir cinayete kurban gider. Annesi altı çocukla sudan çıkmış balık gibi ortada kalır. Babasının sigortası olmadığından onlara maaş da bağlanmaz. Ailenin en büyük çocuğu olan Mehmet, Anadolu Lisesi 2. Sınıf öğrencisidir. Anne, eşinin ölümünden birkaç ay sonra elde avuçta ne varsa tüketir ve geçinecek hiçbir şeyi kalmayınca birkaç eski püskü eşyasını yanına alarak İstanbul’daki ağabeyine sığınır. 

 

Mehmet okuluna devam edebilmek için parasız, pulsuz, evsiz ve kimsesiz burada kalır. Okul dönüşü ne kalacak bir evi ne de yiyecek bir lokma ekmeğim vardır. Koskoca dünyada tek başına yapayalnız ve çaresizdir. Sıra arkadaşı Faysal onun kolundan tutarak onu evine götürür. Mehmet okula gittiği günlerde dersleri tabiat olarak dinlemez. Öğretmenin anlattığı hiçbir şeyi duymaz, kendini sahipsiz ve çaresiz hisseder. Mehmet’in kâinatta bir nokta kadar dahi olsa güç alacağı ve dayanacağı kimsesi olmaz. Kendini karanlık bir geleceğin içinde boğucu, dipsiz, derin bir kuyunun içinde hisseder. Geçen her dakika onu dipsiz kuyuya daha çok çeker.

Bu karanlık ruh hali içinde nefesi kesilir, ruhunun bedeninden yavaş yavaş ayrıldığını hisseder. Mehmet, sıra arkadaşı Faysal’ın önündeki kitabı alıp bir tespihle oynar gibi kitabın sayfalarını çevirir. Kitabın bir sayfasındaki bir cümle yüreğinde bir umut ışığı olarak yanar. Yazıda Hz. İbrahim Nemrut tarafında ateşe atıldığında sakin ve kendinden emin bir tavırla, “Allah bize yeter o ne güzel vekildir” diyordu. Bunu okuyunca birden içine sıcak ve güven dolu bir rüzgârın estiğini hisseder. Kendi durumunu Hz. İbrahim’in durumuyla karşılaştırdığında durumunun hiç de kötü olmadığını görür. Biraz olsun rahatlar. Mehmet ruhunu rahatlatan yazıyı okumaya devam eder. Yazıda, “Hz. Âdem’den bu güne o kafileye daima gaybi yardımların gelmesi ve muarızlara ise her vakit semavî musîbetlerin inmesi. Evet, kavm-i Nuh ve Semûd ve Ad ve Firavun ve Nemrud’u gibi bütün muarızlar, gazab-ı İlâhîyi ve azabını ihsas edecek bir tarzda gaybî tokatlar yedikleri gibi, kafile-i kübrânın Nuh Aleyhisselâm, İbrahim Aleyhisselâm, Mûsâ Aleyhisselâm, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm gibi bütün kudsî kahramanları dahi, harika ve mu’cizâne ve gaybî bir surette mu’cizelere ve ihsanat-ı Rabbâniyeye mazhar olmuşlar. Bir tek tokat hiddeti, birtek ikram muhabbeti gösterdiği halde, binler tokat muarızlara ve binler ikram ve yardım kafileye gelmesi, apaçık gündüz gibi zâhir bir tarzda, o kafilenin hakkaniyetine ve sırat-ı müstakimde gittiğine şehadet ve delâlet eder.”1 yazıyordu. 

Kitabın diğer sayfasını çevirdiğinde yazı “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir!” diye devam ediyordu. Bu son okuduğu cümle Hz. İbrahim Aleyhisselâm ateşe atıldığında söylediği sözdü. Hz. Muhammed de (asm) “Müşrikler size karşı toplandılar, başınızın çaresine bakınız!” dediklerinde bu sözü söylemişti. Bu haber Müslümanların imanını arttırır ve onlar hep birlikte “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir!” dediler.

Mehmet okumaya devam eder ve yazının devamında, “Demek ki insan “İntisab-ı imanî tezkeresiyle, Kadîr-i Mutlak öyle bir Sultana istinad edersin ki, zemin yüzünde her baharda dört yüz bin milletten mürekkep nebatat ve hayvanat ordularının bütün cihazatlarını kemâl-i intizamla vermekle beraber, her sene eşcar ve tuyur denilen o iki muazzam ordusunun elbiselerini tazelendirerek yeni libaslar giydirir, urbalarını ve formalarını değiştirir ve tavuğun ve kuşun fistanlarını ve çarşaflarını tazelendirdiği gibi, dağın libasını ve sahranın yüz örtüsünü değiştirir.”2 yazıyordu. 

Mehmet yazıyı okuduktan sonra, düştüğü dipsiz kuyudan asansör hızıyla aydınlığa doğru çıktığını hisseder. Yüzündeki çaresizlikten derinleşen çizgilerinin yerini ümitle beslenen tebessüm yer alır. Böylece sahipsiz ve kimsesiz olmadığını anlayarak rahatlar. Birkaç gün sonra bir hayırsever masraflarını karşılar ve bir öğrenci yurduna yerleşir. Barınma ve yemek ihtiyacı karşılanmış olur. Okul sonrası bir iş hanında gece bekçiliği yaparak eskisinden daha iyi bir duruma gelir. Mehmet, en güzel ve en güçlü vekil olan Allah’ın hiçbir kulunu çaresiz ve sahipsiz bırakmayacağını yaşayarak öğrenir. Mehmet üniversite sınavına girer. İktisat fakültesini kazanır ve iyi bir derece ile de mezun olur. Mezun olduktan sonra Almanya’da bir firmadan iş teklifi alır ve hayatını orada devam ettirir. Mehmet artık her şeye gücü yeten birine sırtını vererek hayatın yükünü ve zahmetini zorluklarla baş ederek yaşar. Gelecek artık onun için karanlık, dipsiz bir kuyu değil; ışıklar içinde bir kucaktı. 

Mehmet yalnız başına kaldığı zamanlarda “Allah bize yeter; o ne güzel vekildir” âyetini sık sık okuyarak damarlarındaki kan kadar kendini ona yakın hisseder ve nimeti verene geçmişteki zor günlerini hatırlayarak binler defa şükreder.

Dipnotlar:

1- Şuâlar, 16. Şuâ.

2- Şuâlar, 4. Şuâ.

Okunma Sayısı: 5575
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ihsan pilatin

    8.7.2018 20:48:48

    Allah sizden ebeden razi olsun.

  • Mirhan

    8.7.2018 09:52:48

    Yureginize saglik cok gzl yazi

  • Abdullah TUNÇ

    8.7.2018 09:30:43

    Evet,karanlık,derin bir kuyudan ep aydınlık bir dünyaya çıkışın hazin ve bir o kadar düşündürücü bir hayat hikayesi...Yalnızlık,kimsesizlik,her taraftan ümit kesik bir vaziyette iken Dünya ve ahiret saadetine vesile olan Nurlarla buluşmak...Ve iç alemi kaplayan karanlık ve ümitsizlik bulutların dağılması hikayesi...Cenab-ı Hakka güvenince;en olumsuz şartlar nasıl olumlu hale geliyor,sebepler nasıl musahhar oluyor,hayatın seyri nasıl değişiyorun ibretli hayat serencamı...Akıcı,ahenkli ve tatlı bir uslupla anlatılması ayrı bir güzellik.Kalem sahibi Misbah hocamı canı gönülden tebrik ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı