"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Korku ateş gibidir, bulaştığı yeri yakar!

Misbah ERATİLLA
28 Şubat 2017, Salı
Nisan ayının sonuydu. Okullar tatil olmamıştı hâlâ. Köyde erken başlayan işlerimizden dolayı okula gitmiyorduk.

Köyümüzün önünde sessiz bir sürü gibi kıvrılarak akan çayda akşamüzeri serpmeyle ve çoğu zaman da oltayla bolca balık avlardık. Balık mevsiminde haftanın birkaç günü evimizde balık pişerdi. Köyümüzün sırtını verdiği yeşil dağlara, koyun ve keçilerimizi otlatmaya götürürdük. Köyümüz, yeşille suyun buluştuğu meyilli bir sırt üstünde kurulmuş olup bağ-bahçe, tarla ve hayvancılıkla geçimini sağlayan şirin bir cennet köşesi gibi bir yerdi. Köyümüzdeki her çocuk, akan suyla bir yakınlık kurmuştur.

Kendi halinde; üç kız, iki erkek kardeştik. Kavga dövüş günlerimizi geçiriyorduk. Baharın, tatlı bir esintiyle evlerin penceresinden içeriye misafir olduğu bir akşamüstü babam tarladan yeni dönmüş üstünü başını değiştiriyordu. Annem ve kız kardeşlerim aceleyle sofrayı kuruyordu. Dış kapı arka arkaya rahatsız edici bir şekilde çalındı. Kapıya yakın olan annem hızlı ve koşar adımlarla ürkütücü bir şekilde çalınan kapıyı açtı. Karşısında iki jandarmayı görünce kapı önünde donup kaldı. Jandarmalardan kısa boylu olan anneme, babamın evde olup olmadığını sordu. Annem çocukluğundan beri askerden korkardı. Korkudan babamın evde olmadığını söyledi.  Kısa boylu jandarma anneme: “Ahmet’i karakol komutanı istiyor; hemen gelsin!” dedi. Annem 12 Eylül öncesi ve sonrası karakola çağrılıp eve dönmeyen köylülerin hikâyelerini çok duymuştu. Jandarmalardan kısa boylu olan anneme: “Ahmet eve geldiğinde komutanın onu karakolda beklediğini sakın unutma!” dedi. Annem, jandarmaya: “Gelir gelmez söylerim.” dedi. Jandarmalar karanlığa karışıp karakola doğru gittiler.

Babam jandarmaların onu sorduklarını duyunca küçük odadaki dolaba saklanmıştı. Annem yılların yorgunluğu üzerindeymiş gibi son gücüyle dış kapıyı kapadı. Ayağında tonlarca ağır yük varmış gibi zoraki adımlarla sofranın kurulduğu oturma odasına geldi. Babam da askerlerin gittiklerini, dış kapının kapanma sesini duyduktan sonra dolaptan çıkarak oturma odasına geldi. Babamın ayaklarının bağı çözülmüş gibiydi. Bir korkuluk gibi bir köşede anneme bakıyordu. Annem bütün gücünü toplayarak babama: “Sen ne yaptın ki jandarma seni karakola çağırıyor?” dedi. Babam buzu yeni çözülmüş su gibi yavaş yavaş kendine geliyordu. Hayretler içinde olduğunu gösteren ellerini iki yana açarak: “Ben bir şey yapmadım!” dedi. Annem: “Senin bir suçun olmasa karakola seni niye çağırsınlar ki?” dedi. Babam: “Bana ya iftira atmışlar ya da hakkımda yanlış bir ihbar yapılmış.” dedi. Babam anneme: “Hiçbir suçu olmayıp da karakola çağırılan köylülerden eve dönmeyenleri biliyorum” dedi. Babam üzerindeki korkuyu atmış kendine gelmişti. Evin içinde birbaştan birbaşa volta atmaya başlamıştı. Babam anneme döndü ve kararlı bir şekilde: “Ben karakola gitmem! Zor bir dönemden geçiyoruz. Ben karakola teslim olmayacağım!” dedi. Babam, yatak dolabının olduğu küçük odaya hızlı adımlarla girdi. Somyanın altında tozlanmış gri çantasını çıkardı. Giyeceklerini çantaya yerleştirdi. Yatakların arasından tüfeğini çıkardı. Çevik bir hareketle tüfeğin kayışını omuzuna astı. Ayakkabısını acele ile giydi. Anneme yaklaştı kulağına gizlice bir şeyler fısıldadı ve gecenin karanlığında evden çıktı, gitti.

Babam bir yıl boyunca eve gelmedi. Teslim olmamak için köyün sırtını verdiği sıra dağlarda saklandı. Artık dağlarda yaşıyordu. Kendisi gibi çeşitli suçlardan dağa çıkmış mahkûmlar arasına katılmıştı. Mağaralarda, ağaç kovuklarında, toprak üstünde ve ağaç diplerinde yatıp kalkıyordu. Kışın soğuğunda, yazın sıcağında, gece karanlığında; yılanlar, akreplerle ve yırtıcı hayvanlarla beraber yaşıyordu. İnsanların geçmekten dahi korktuğu yerleri kendine mekân edinmişti.

Babam dağa gideli bir yıl olmuştu. Bizi merak ediyordu. Bir gece yarısı her şeyi göze alarak köye geldi. Bizleri görmek istiyordu. Korku ve heyecan içinde yerlerde sürünerek dar köy sokaklarından eve yaklaştığında sokak başında köy muhtarıyla karşı karşıya geldi. Kaçacak gibi oldu. Bir an hareketsiz donmuş gibi kaldı. Muhtar babama: “Ahmet, nerelerdesin görünmüyorsun?” dedi. Babam kendini toparladı. Muhtara: “Karakol komutanı beni arıyormuş. Jandarmaları evimize gönderip beni karakola çağırtmış.” dedi ve “Muhtar, sen de karakolların durumunu biliyorsun. Karakola giden kolay kolay askerlerin ellerinden kurtulamıyor. Ben de teslim olmamak için dağa çıktım. Bir yıldır mahkûm olarak dağlardayım.” diye ekledi. Muhtar: “Ahmet seninle ilgili herhangi bir ihbar veya arama emri duymadım. Seninle ilgili bir durum olsaydı karakol bana haber verirdi.” dedi. Daha sonra Muhtar: “Ahmet sen bu gece eve git. Sabah karakol komutanından durumu öğrenir seninle görüşürüm.” dedi.

Babam o gece eve geldiğinde kimse onun geldiğinin farkına varmasın diye sessizce, gürültüsüz hatta lambayı yakmadan eve geldi, sevindik.  O gece babamın kokusu ve sesi bizlere huzur, mutluluk ve güven verdi. Bir yıl boyunca her gece duvarlara sinen korkularımız o gece buhar olup uçmuştu. Ya babam yine giderse şüphesi sevincimin dibine kibrit suyu döküyordu. Korku benimle saklambaç oynuyordu. İkide bir sevinçle korku yüreğimde yer değiştirerek canımı acıtıyordu. 

Muhtar sabah karakola gitti. Komutana sohbet esnasında: “Ahmet’i arıyormuşsunuz!” der. Komutan: “Hangi Ahmet’i?” der. Muhtar: “Şu geçen sene size yoğurt getiren köylü.” der. Komutan: “Ha o mu? Geçen seneden beri Ahmet’in getireceği yoğurdu bekliyorum. Muhtar, hatırlıyor musun Ahmet bana güzel bir yoğurt getirmişti. Tadına doyum olmayan bir yoğurttu. Ben de askerlere Ahmet’e gidin bize bir bakraç daha yoğurt getirsin.” dedim. Askerler onu evde bulamadıkları için eşine Ahmet’in karakola gelmesini söylemişler. Karakol komutanı, Muhtara bir yıldır Ahmet’ten gelecek yoğurtu bekliyorum demiş. Muhtar karakol komutanına hiçbir şey demeden karakoldan ayrılarak Ahmet’in evinin yolunu tutmuş.

Babamla muhtar konuştuklarında kahkaha sesleri, evimizde düğün havasını çağrıştırıyordu. Annem babama bakarak bazen dakikalarca güldüğü oluyordu. Babamın evde olması beni çok mutlu ediyordu.

Okunma Sayısı: 2939
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • 672 KHK magduru

    28.2.2017 09:15:58

    Sabah sabah yuzumuzde tebessüm hasıl ettiniz. Teşekkürler:)

  • Nurettin

    28.2.2017 01:17:06

    Ellerine sağlık,emeğine karşılık Allah razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı