"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nur Postacısı Mustafa Debbaboğlu ve Bediüzzaman

Misbah ERATİLLA
13 Kasım 2016, Pazar
Risale-i Nur postacılarının pîri Abdullah Çavuş Ağabey’in ayak izini takip ederek Üstadın Nur postacılarından biri olma şerefine erişmiştim.

Risale-i Nur’ların bir yerden başka bir yere ulaşmasını sağlayan Nur posta görevini uzun zamandan beri yapıyordum zaten. Akşam karanlığı bastıktan sonra Risale-i Nurları heybeme doldurup yola çıkardım. Gün aydınlanmadan ihtiyaç olan yere teslim ederdim. Gündüzleri yatar geceleri posta görevimi yapardım. Risale-i Nur’u muhtaç gönüllere bir an önce ulaştırmak için az uyur, çok yol alırdım.

Zamanla Risale-i Nur’ları okudukça hayatı daha iyi anlamaya başlamıştım ve kafamda binlerce yeni kapı açılmıştı. Böylece kendimi dünyanın en zeki ve akıllı adamı sanmaya başlamıştım. Bu arada cevabını veremeyeceğim soruların olmadığına inancım her geçen gün daha da artmıştı. Üstadımın ifade ettiği gibi ben de kendimi ‘hakikî imanı elde eden adam kâinata meydan okur’ kıvamına geldiğimi hissetmeye başlamıştım. Risale-i Nur postacılığını yaptığım zamanlarda ise kendimi mutlu, huzurlu ve rahatlamış hissediyordum. Öyle zamanlar oldu ki Risale-i Nur sohbetleri verdiğimde dersimi ilk defa dinleyenler arasından bazılarının ‘Bu adam profesör mü?’ dediğini çoğu zaman duyardım. Halbuki bana “sen hangi okuldan mezunsun” diye sorduklarında onlara: “Risale-i Nur üniversitesinde okuyorum ve hâlâ bu üniversitenin talebesiyim.” diyordum. Her an ihtiyacı olan birine bir şeyler okumak ve anlatmak için hadis, âyet ve risalelerin elle yazılmış küçük bir akıl defterim vardı. O zamanlar Risale-i Nurları taşımak yasak olduğundan akıl defterimden dersler yapardım.

1960 İhtilâlinden sonra üzerimizdeki baskılar şiddetlenerek arttığından cezaevi ve mahkeme salonlarına abone olmuştum. Bu sebeple hâkimlerin çoğu ile tanışıyorduk. 1964 Mayıs ayı sonlarında bir gurup gençle Risale-i Nur sohbeti yaparken polis baskını sonucu yakalanarak mahkemeye çıkarıldım. Mahkeme hâkimi, beni daha önce çoğu sefer içeri atan hâkimlerden biriydi. Beni karşısında gören hâkimin rengi bir anda attı, kaşlarını çattı, benden rahatsızlık duyduğu her halinden belliydi. Hınçla ve yüksek bir sesle: “Yine mi sen geldin! Anlaşıldı. Sana verdiğim ceza az gelmiş! Bu sefer sana bir yıl ceza vereyim de belki aklın başına gelir!” dedi. Hâkim sana cezayı veriyorum dediğinde dosyamı açıp bakmamıştı bile. Hâkim beni o kadar iyi tanımıştı ki, suçumun ne olduğunu araştırma ihtiyacını dahi hissetmemişti. O kadar çok sinirlenmişti ki kinini, nefretini saklama ihtiyacını bile hissetmemişti. Hâkim, kâtibe seslenerek: “Yaz!” dedi. “Mustafa DEBBABOĞLU’nun devleti dinî esaslara uydurmak kastıyla yaptığı Nurculuk propagandasından dolayı bir yıl hapsine karar verilmiştir” dedi.

Karar metni okunduktan sonra sanki haşir meydanında amel defterim elime verilmiş ve Cenneti kazanmışım gibi sevinerek ayağa kalkıp iki elimi açarak içten ve samimî bir şekilde: “Hâkim bey, Allah senden razı olsun!” dedim. Hâkim etrafına bakındı, daha iyi duymak için kulağını bana doğru çevirerek: “Yanlış bir şey mi söyledim, ne Allah razı olsun diyorsun! Biz sana ceza veriyoruz, ceza olarak da bir yıl hapis yatacaksın diyorum!” dedi. “Sana mükâfat verdiğimizi mi zannediyorsun!” diye ekledi.  Oturduğum yerden ayağa kalkarak: “Hâkim Bey, ben de Allah sizden çok çok razı olsun diyorum!” dedim. Hâkim çıldırmış gibi iki elini yana açarak: “Yahu! Be adam, senin anlayışında bir kıtlık mı var! Biz sana ceza yazıyoruz, beraat ettiğini mi sanıyorsun!” dedi. Sakin sevinçli bir şekilde: “Hâkim Bey, ben de bir yıl hapis cezası iyidir.” diyorum. Hâkim: “Nasıl olur da iyidir, bize de anlat biz de bilelim.” dedi. Ben de: “Hâkim Bey, bundan önceki mahkemelerde bana iki üç ay ceza veriyordunuz. Mahkûmlara Kur’ân, abdest, namaz öğretmeye başlıyordum ki iki üç ay hemencecik geçiyordu. Tahliye günüm gelince başladığım Kur’ân, namaz eğitimi yarım kalıyordu. O yüzden bir yıl hapis iyidir diyorum Hâkim Bey!” dedim.

Hâkim bir anda koltuğunda donup kaldı. Sonra etrafına bakındı. Bu arada da Mahkeme salonunda dinleyiciler arasında gülüşmeler başlamıştı. Hâkim önündeki kâtibe bağırarak: “O karar kâğıdını ver bakalım!” dedi. Kâtip karar kâğıdını hızlı bir şekilde daktilodan çekip çıkardı ve hâkime uzattı. Hâkim kâğıda yazılan kararı öfkeyle yırtıp çöpe fırlattıktan sonra büyük bir hınçla ayağa kalktı, var gücüyle bana: “Defol! Çık dışarı! Sen içeride de olsan dışarıda da olsan muzır birisisin! Çabuk burayı terk et dedi!” dedi.

Okunma Sayısı: 2361
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdurrahman Demir

    13.11.2016 13:15:39

    Guzel hocam, elinize saglik . Profesyonel bir yazı.

  • emin bozkus

    13.11.2016 08:43:30

    Yüreğine sağlık Misbah Hocam harika bir yazı

  • Hakan

    13.11.2016 08:22:25

    Güzel olmuş.Kaleminize sağlık hocam.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı