"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir diriliş ve İttihad

Mü'mine GÜNEŞ
22 Ekim 2017, Pazar
Herkesin ayrı bir hidayete eriş hikâyesi vardır elbette. Benimkisi İTTİHAD gazetesi ile başladı. O ve Onu çıkaranlar önderim oldu.

Şöyle ki; 

İTTİHAD Gazetesinin  1. ve 8. sayılarını dağıtıcı arkadaşlar bir şekilde babama vermişler. O da eve getirmişti. Okudum. Etkilendim de. Oturup bir yazı yazmıştım. Fakat göndermedim. Bu yazıyı bir yere sakladım. Sonra da unuttum.

Gençliğin iman zafiyeti ya da imansızlık sebebi ile yaşadıkları ıztırapları Rabbimin bir hikmeti gereği  yaşamam gerekiyormuş demek ki. Benim İTTİHAD Gazetesi ile buluşmam, YENİ ASYA’ nın çıkışına yakın son zamanlarına rastlıyor bu yüzden. 

Lisenin bitişi yıllarında, hatta lise son sınıfta başladı, benim arayışlarım. Lisenin çevresinde yer alan geniş mezarlıklara hemen her gün son dersten sonra gider, ölümü ve hayatı sorgulardım. Mezarlıklar bakımsızdı o yıllar. İnsan kemikleri çoğu yerde mezarların dışına çıkmış, açıkta duruyordu.Kendi hayat dolu vaziyetime bakarak, onların da benim gibi hayatta oldukları dönemi, şimdiki halleri ile kıyasladığımda, yaşamak bana derin bir acı vermeye başlamıştı. Bize verilen eğitim sebebi ile, ölümden sonraki hayatla hiç bir bağlantımız yoktu.

Gayesizlik bir çok arkadaşım gibi beni de dört bir yandan kuşatmıştı.Yaşamak! Ama niçin? Ölmek! En ummadığımız bir yerde karşımıza çıkacaksa, yaşamanın ve bir şeyler için çabalamanın ne anlamı vardı? Asırlar boyu, çeşitli zamanlarda yaşamış bu insanlar, ölüme karşı koyamamışlar ve bu mezarlığı baştan başa doldurmuşlardı. Nereye gitmişti onlar? Ben de sonunda ölüme teslim olacak, çürüyüp gittikten sonra, nihayette bir yığın kemik mi olacaktım.

Benim bu mezarlıkların çevresinden uzaklaşmam gerekiyordu. Bu yüzden lise bitince bir iş yerinde çalışmaya başladım. Bir yandan da içimde siyah bir duman gibi yayılıp durmakta olan huzursuz çırpınışlarıma bir çare bulmaya çalışıyordum. Kimden bir meded umabilirdim ki? Kim anlardı ki halimden? Bu arada, bir dua,geriden geriye sanki benim içimden, bana seslenip duruyordu. İşe erkenden gidiyor, ‘’Beni kurtar Yarabbi!’’ diye uzun mektuplar yazıyordum Rabbime.

Bir gün Allah’a inanmayan bir arkadaş benim ismimi sorguladı. ‘’Ne demek bu Mü’mine? Sen Allah’a inanıyor musun? İnanıyorsan onun istediği gibi yaşıyor musun?’’diye. Sonra ‘’Ben inanmıyorum Allah’a. Hiç gerekmediği halde insanları yaratıp, onların dertleriyle eğlenen bir Yaratıcıyı tanımıyorum ben.’’ dediğinde başıma bir bomba düşmüş gibi oldu. Ben eğitim sistemi sebebiyle inançsızlığın getirdiği acılarla çırpınıyor olsam bile, Allah’a inanmamak ve ona karşı düşman bir tavır içine girmek gibi bir düşünce gütmüyordum asla.

Elimden geldiği kadarıyla Allah’ın varlığını ispata çalıştım. Peygamberimizi (asm) ve Kur’ân’ı müdafaa etmeye gayret gösterdim. Bu arada içimden  geçen çok kuvvetli bir duâ ile, içinde bu türlü bilgilerle donanmış kişilerin olduğu ve inancıma sataşanlara karşı imanımı müdafaa edebileceğim bilgilere ulaşabileceğim bir yere ulaşabilmek arzusunu duydum. Sonra da buradan tayinimi istedim.  

Şefim dindar bir insandı. Bana dini kıssalar anlatırdı hep. Bir kızı olduğunu ve kendisini dinlemediğini söylerdi hep. Ben de bu kadar güzel kıssalar anlatan babasını niçin dinlemiyor diye hayret ederdim. Bir gün şefime uzun zaman önce İTTİHAD Gazetesi için yazdığım o yazıyı götürdüm. Çok beğendi. “Şimdi bunu ben bir yere  göndereceğim. Gör bak nasıl ses getirecek.’’ dedi. Aradan bir aya yakın zaman geçti. Ben, ‘’Hani nerede ses?’’ diye sitem ettiğimde ki, o arada bir öğle vakti onlar yemeğe gittiğinde başımı örtüp, onlara büyük bir sürpriz yapmıştım. Hemen akabinde Mehmet Emin Birinci Ağabey İTTİHAD da çıkan o yazı ve yazı için gönderilen tebriklerle çıkageldi. Bana, ‘’Bu gazetede yazabilir misin? ‘’diye teklif getirdi. ‘’Ne yazacağım?’’ deyince ,’’İçinden ne gelirse! Hidayetle gelen güzel duygularını yaz’’ Böylece yazmaya başladım. 

Mustafa Polat Ağabey bana Risale-i Nur Külliyatı’nın tamamını hediye etti. ‘’Senin aradığın her şey burada mevcut. Okudukça eksikliğini duyduğun her şey karşılığını bulacak ve sen her gün yeniden dirileceksin.’’ dedi. Hakikaten bir diriliş menbaı idi Risale-i Nur. Gün geçtikçe  sadece ruhumun kalbimin değil, bütün zerrelerimin dirildiğini, yenilendiğini hissediyordum.

Daha sonra YENİ ASYA Gazetesi çıkmaya başlayınca, Mustafa Ağabey bana burada yazmayı teklif etti. Hemen kabul ettim. Günlük yazı yetiştirmek öyle kolay bir şey değilmiş meğer. Baktım ki  çalışma hayatına devam edemeyeceğim. İşten çıktım. Babam evimizin bodrumunda bana bir çalışma yeri ayarladı. Kendimi tamamen bu işe adadım.

İşte bu bir dirilişin hikâyesidir. Bu gün burada sizlerle paylaşmak istedim. Bu hidayete eren Mü’mine benim hep önümde ve bana rehber olagelmiştir. Onun ihlâs ve samimiyeti bana her zaman yön vermiştir. Ben maziye bakıp, onu gözyaşlarıyla anarım hep. 

İstikbale ve ebede de onunla geçmek isterim inşallah. 

Okunma Sayısı: 2094
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdurrahman KOÇAK

    22.10.2017 22:27:03

    Allah sizden ebediyyen razı olsun...İstikametten ayırmasın...

  • Demokrat

    22.10.2017 11:09:04

    Ne hoş.İÇTEN VE SAMİMİ.Tebrikler yüreğinize ve kaleminize.Hep istikamet üzere kalınız...

  • said yazar

    22.10.2017 06:52:27

    Muhtereme Ablacığım, Rabbim size ve emsalinizin kalemini parlak etsin. Selam ve dua ile

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı