"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dağlar bana kim olduğumu söyledi

Mü'mine GÜNEŞ
09 Haziran 2015, Salı
Issız dağ başlarını seviyordu. Burada kendini Yaratıcısıyla baş başa ve mutlu hissediyordu.

Burada anlaşılamamak, azar, kınama, hiç bir şey yok. Hiç konuşmasan da seni bir anlayan var. Rüzgâr, ağaç, gökyüzü, bulutlar, çimenler, çiçekler, akarsular, kuşlar, renkler, sesler, hepsi yaratılışın bir en muzeci olup içine akmıştır. Sen de bu yaratılışın içindesin. O çorbada bir cüz.

Sen o yaratılış çorbasının içinde bir şuur çiçeği olarak açmaktasın. Gözün âleme değdiğinde, ‘’Kim yapmış, kim yaratmış bu mucizevâri eserleri?’’ diye hem hayranlık, hem merak duyguları ile etrafındaki o âlemi gezerek tanımak istersin, O San’atkarı. Zira O’na karşı inanılmaz bir hayranlık ve sevgi kalbinde oluşmuştur. ‘’Kimdir bu eşsiz, harika âlemi yaratıp, sonra da seni seyirci, mütalaacı mevkiinde o sergiye davet ederek senin de fikrini soran?’’

Ben kendimi biliyor muydum? Nerede, nasıl saklandığımı? Buraya nasıl geldiğimi? Ama buradayım işte. O San’atkâr benden bir şey talep ediyor. Hem de çok mühim bir şey. O’nu tanımamı! O’nu tanımak çok mu zor, çok mu akıldan uzak? Üstelik şuurun başında iken... Bir çocuk bile, bir nesneyi kendisine gösterdiğinde, ‘’Bu ne? Kim yapmış?’’ diye sorabiliyorsa, senin bu kâinatın sahibini ve seni buraya ne için gönderdiğini araştırmaman, sormaman, bir çocuk şuuruna dahi ulaşamaman esef verici bir şey!

Ey dağ başında oturup şu âlemi gözleyen adam! Sen kendini ifade edecek hiçbir kelime bilmesen de, etrafındaki kusursuz ve mükemmel âlemi hissediyorsun. Bunların kendi kendine olamayacağını biliyorsun. Etrafındaki âlemin güzelliği ve mükemmelliği, seni O San’atkârı aramaya itiyor. Buraya boşuna davet edilmediğini, senden beklenilen bir vazife olduğunu anlıyorsun.

Öyleyse gez, dolaş, her şeyi yakından incele, dinle, anla ve düşün....Seni mükemmel bir tablonun ortasına yerleştirip, bir seyirci pozisyonunda, anlama, dinleme, ifade kabiliyeti verip de istediği nedir? O kendisini sana tanıtmak istiyor. O’nun varlığını hissedip, tanımak iştiyakı kalbine doğduğunda, bütün âlem sana sırlarını açmaya hazırdır artık. 

O’nun adına bakınca, O’nun adına düşününce, O’nun adına isteyince, O’nu görmesen de pek yakınlarında hissedersin. Sanki sessiz bir lisanla sana hitab etmektedir. ‘’Korkma! Kaybolmak, yok olmak yoktur benim kitabımda. Beni tanıman yeter. Beni istemen, beni çağırman yeter. Ben hemen yanındayım. Ta kalbinin içindeyim. Buyur! ‘’

O’nu tanımak muhabbettir. O’nu tanımak hayranlık, umut, hasret ve korku! Korkarsın, seni bu kadar seven, ehemmiyet veren, bütün yarattıklarının üstünde bir kıymet veren ve kalbine koyduğu sonsuz sevgi kabiliyeti ile ölçüsüz sevdiğin O Zat’ın muhabbetini asla kaybetmek istemezsin.

O sana küserse, O sana ilgisini keserse, senin elinden kim tutar, kim yalnızlığını giderir, kim kalbine ünsiyet eder? Sen, seni O’na götüren esas muhabbet kaynağını kaybedersen, bölük pörçük sevgilerin cılız dereciklerinde, muhabbet susuzluğunu giderebilir misin?

Dağlar, yaratılışın uçsuz bucaksız bir sahifesi olarak yayılırken, oradaki her satır, her nokta sana kendisini okutturmak istercesine, gözlerine doğru mesajlar gönderiyor. Bakmıyorsan, göremezsin. Bakmak gözüne değil, kalbine hissettirmekle tamamlanır. Yoksa bakarsın ama göremezsin. Her an fısıldanan sayısız adet sırlar duyulmaz olur. Yemek içmenin de ötesinde, tüm hissiyatını doyuracak manevî gıdaları keşfedemezsen, karnının şişliğinden ve gurultusundan başka bir şey duyamazsın.

Dedi ki ıssız dağların yolcusu,’’Eğer sahibimi ve yaratılış maksadımı biliyorsam, duygularımı ifade edecek bir lisanım olmasa da, renkleri bilmesem, her bir şeyin lügatimde bir ismi de olmasa, şu yolculuğumdan anlıyorum ki, bir köşeye büzülüp, gördüklerim karşısında biteviye bir hayranlık içinde hadsiz bir muhabbet ile eriyor da olsam, bana yeter. Hiç konuşmasam da o beni anlar. Beni biliyor. Beni seviyor, benimle ilgileniyor ve ben O’nunla buluşana kadar beni asla yalnız bırakmayacak. O beni ziyan etmeyecek. Beni böyle yüksek bir maksat için yaratmışken, hiç ziyan eder mi? Beni secdeye götüren o ifade edemediğim hayranlık ve muhabbet bende oldukça o beni asla bırakmaz. Bunu ete kemiğe büründüğümde koydukları ismim kadar kat’i olarak biliyorum. 

Okunma Sayısı: 1652
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    9.6.2015 14:29:47

    Evet,kâinat kitabiyle halıkını aramak,tefekkür etmek,sanat harikaları olan eserlerinden,müessire gitmek ne güzel.Bu cihette Mü'mine bacımız çok mahirdir.Bu konuda geçmişte yazılmış çok nefis yazıları var.Bu yazı beni yetmişli yıllara götürdü.O yıllarda Mü'mine bacımızın ilham başlığı altında yazdığı enfes yazılarının zihnimizde izleri hala silinmemiş.Çok ince duygulu yazıyordu. Yazılar o kadar temiz ve berrak bir yürekten akıyordu ki çok etkili oluyorlardı. Samimi olarak itiraf ediyorum ki o yazılar beni defalarca ağlatmıştır. Her halde yeni hidayete ermiş bir insanın halis ve samimi duygularının tezahürüydü.Hidayet nurları idi desem mubalağa etmemiş olurum diye düşünüyorum. Allah ebediyen razı olsun.Yarım asra yaklaşan bir zamandan sonra Yeni Asya'da yazılarını görmek bizi hem sevindirdi,hemde son derece memnun etti.Devamını diliyoruz.

  • Abdurrahman KOÇAK

    9.6.2015 08:39:01

    Hoş geldiniz Mü'mine hanım....

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı