"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’a göre hür yaşamak

Muhammed Yusuf Akbaş
15 Nisan 2018, Pazar
İnsan haklarının kavramsal temellerinden biri hürriyettir.

Ferdî ve toplumsal gelişmenin temel dinamiği olarak kabul edilen hürriyetin olmadığı zeminlerde İslâm kardeşliğinin gelişmesinden de söz etmek mümkün değildir.

“Mü’minler ancak kardeştirler.”1 Mü’min kardeşliği, neseb ve kavmiyetten daha evlâdır. Çünkü nesep kardeşliği sınırlıdır; din kardeşliği ise tâ Hz. Adem’den kıyamete kadar gelecek bütün mü’minleri içine alan çok geniş bir dairedir. Nesep kardeşliği cismaniyetin icabıdır. Ruhun cisme rüçhaniyeti ne ise, inanç kardeşliğinin nesep kardeşliğine üstünlüğü de odur. Hürriyet olmadan kardeşlik olmaz.

Hakikî hürriyet, hem başkasının hem de nefsin esaretinden kurtulmakla mümkün olur. Hür insan, ne başkasına ne de kendine zarar vermeksizin, istediğini yapan insandır. Said Nursî’ye göre “Hürriyetin şeni odur ki ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın. Tam ve mükemmel hürriyet, kişinin firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etmemesidir.” 2

Hürriyet; kişinin yapmak veya olmak istediği bir şey konusunda, maddî, manevî bir baskı veya kısıtlama altında olmamasıdır.

Bir topluma hürriyet kendiliğinden gelmez. Onun gelmesi için insanların da gayret etmesi gerekir. Bediüzzaman, ümitsizlikle demokrasinin gelmediğinden yakınanlara, “Onun çabuk gelmesini istiyorsanız, işte marifet (ilim) ve faziletten demiryolunu yapınız; ta ki meşrûtiyet, medeniyet denilen şimendifer-i kemalata (mükemmellik trenine) binip ve terakkiyat (ilerleme) tohumlarını bindirerek kısa bir zamanda mânilerden kurtulup geçerek size selâm etsin. Siz ne kadar yolu acele ile yapsanız, o da o derece acele ile gelecektir.

Bediüzzaman’ın bu sözlerinin üzerinden yaklaşık yüz sene geçmesine rağmen, tembelliğimizle yolunu yapıp, eşkıyalardan korumadığımız için hakikî demokrasi treni henüz bize gelmemiştir. Bütün bunlara rağmen Bediüzzaman ümitvar olmamızı tavsiye eder.

Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle istibdad “insaniyetin mâhîsidir (yıkıcısıdır).” Zulmün temeli olan istibdad insana özgü değerleri öldürdüğü gibi, suistimallerin de kapısını aralamakta, potansiyel olarak “âlâ-yı illiyyin”e çıkmaya lâyık olan insanı esfel-i safilîne yuvarlamaktadır.

Bediüzzaman, Münâzarât adlı eserinde İslâm dünyasının gelişmesine mâni olan ve insanları hayvan derecesine indiren “istibdad hastalığı”nı teşhis etmekte ve bu hastalığa sebep olan “zorba virüsü”nü keşfetmektedir. Bediüzzaman, bu virüsün zorbacı devlet erkânı tarafından bütün topluma bulaştırıldığını ifade etmektedir. İyi anlaşıldığında, Münâzarât, des- potik yönetimler altında ezilen İslâm toplumlarında demokratik bilincin yerleşmesine katkıda bulunacağı gibi, İslâm’ın şiddet ve zorbalık telkin ettiğini yönündeki yanlış imajın düzeltilmesine de katkıda bulunacaktır.3

Bediüzzaman’a göre, kişinin kendi nefsine zarar verecek tavır ve eylemleri de hürriyete aykırıdır. Bu sebeple; ferdi ve toplumsal hayatta hürriyetin tam ve sağlıklı olarak tesis edilebilmesi için; meşrûtiyetin, Kur’ân’ın Kanunî Esasî ile sınırlı olması gerekmektedir. 

Temel hak ve hürriyetlerin korunmadığı, adaletin tesis edilmediği ve kuvvetin kanunda olma- dığı bir sistemde sadece istibdat el değiştirmiş olur. Bir hükümdarın istibdadının yerine bir parti ve grubun istibdadı getirilmiş olur ki; bu daha tehlikelidir. 

Çünkü parti veya grup istibdadı baskıları hem çeşitlilik olarak artırır, hemde halkın daha geniş kesimlerine yani tabana yayar. O- nun için parti tahakkümü ve istibdadı bir padişahın istibdadından çok daha tehlikelidir.

“Ben, Selânik’te Meydan-ı Hürriyet’te okuduğum nutuk ile ilân ettiğim mesleğimi, şimdi de onu takip ediyorum” (Makalat) diyen Bediüzzaman, Hürriyet nutkunu delil göstererek verdiği hürriyet mücadelesinden bahsediyor. Vah- şeti, keşmekeşi ortaya çıkaran durumlara karşı, hakikî adalet ve medeniyeti bünyesinde barındıran hürriyetle müdafaada bulunulacağı nazara veriliyor. 

“Bu zaman-ı Meşrûtiyet’teki hâkim, şahs-ı mütehakkim değil, belki kanun-i mümeyyizdir [iyi ve kötüyü ayırt etmeyi sağlayacak hükmetme kabiliyetine sa- hip kanun]” diyen Said Nursî, demokrasilerde tahakküm etmekten hoşlanan idarecilerin, bu zamanın hürriyet-i efkârı karşısında dayanamayacağını söylemekte, demokratik kanunların sözünün ve kararının, idarecilerin şahsî tasarruf ve lütuflarından çok üstün olduğuna de- ğinmektedir.

Bediüzzaman’a göre demokratik prensiplerin hâkim olmasıyla hürriyet, yani demokratlık hâkim olur. Bu sebeple ülke yönetimine talip olan siyasetçinin şahsî özelliklerinden ziyade görüş ve yaklaşımının hürriyetperver ve de- mokrat olması önemlidir.

Dipnotlar:

1- Hucurat Sûresi, 49/10. 

2- Münâzarât İfâde-i Merâm ve Uzunca Bir Mâzeret. 

3- Bilici (2008): ‘Said Nursî’ s Moral Philosophy’, Islam and Christian-Muslim Relations, 19:1, 89 – 98).

Okunma Sayısı: 4597
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı