Korkunun lügat anlamı tehlike anında duyulan endişe ve tedirginlik hali olarak tanımlanmaktadır.
Korku kavramı Kur’ân’da havf, haşyet gibi kelimelerle dile getirilir. Havf Arapçada, korkma, ürperme anlamlarını taşır, ama aslında ikisi tam da eşit değildir.
Korku duygusunun cebanet (aşırı korkaklık), tehevvür (hiçbir şeyden korkmamak) ve şecaat olmak üzere üç mertebesi bulunmaktadır. Müslüman şecaat sahibi olmalıdır.
Peygamber Efendimizin (asm) güzel ahlâkı ve sırat-ı müstakim, korkunun “şecaat” mertebesidir. Sahabelerin, Üstadımızın ve Risale-i Nur Talebelerinin korku mertebesi şecaattir.
“İnsanda en mühim ve esaslı bir his, hiss-i havftır. Dessas zalimler, bu korku damarından çok istifade etmektedirler; onunla korkakları gemlendiriyorlar. Ehl-i dünyanın hafiyeleri ve ehl-i dalâletin propagandacıları, avâmın ve bilhassa ulemanın bu damarından çok istifade ediyorlar, korkutuyorlar, evhamlarını tahrik ediyorlar.” 1
Bediüzzaman’a göre korku duygusu, insanın yaratılışında vardır. “Cenab-ı Hak, havf damarını hıfz-ı hayat (hayatı korumak) için vermiş; hayatı tahrip için değil! Ve hayatı, ağır ve müşkil ve elim ve azab yapmak için vermemiştir. Havf, iki, üç, dört ihtimalden bir olsa… hatta beş, altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârane bir havf, meşrû olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimal ile havf etmek; evhamdır, hayatı azaba çevirir!” 2
Said Nursî’nin ‘korkusuz’ olması en temel özelliğidir. Millet olarak yeni bir korku dalgası ile karşı karşıya olduğumuz için zihinler çok karışmış ve gündem sürekli korku ile devam etmektedir.
İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin iktidarından bu yana gerçek iktidarı, saltanatı, yani kamu gücünü elinde bulunduranlar, devlet ve millet hayatı üzerindeki faaliyet ve kontrol kabiliyetlerini sürdürebilmek için kapsamlı bir korku uygulamaktadırlar.
Said Nursî, “Bütün sergüzeşt-i hayatım şahiddir ki, hak gördüğüm meslekte gitmeye karşı korku elimi tutup men’ edememiş ve edemiyor. Hem neden korkum olacak? Dünya ile, ecelimden başka bir alâkam yok. Çoluk çocuğumu düşüneceğim yok. Malımı düşüneceğim yok. Hanedanımın şerefini düşüneceğim yok” 3 diyerek dünyevî bir maksadı olmadığı için korkuyu bu şekilde def etmiştir.
Jean Paul Sartre “İnsanların çıplak ayakla dolaştığı bir dünyada, yazarın görevi ayakkabı yapmaktır” der. Ahmet Altan geçenlerde bir söyleşisinde yazarın korkudan dolayı sadece edebiyatla vaktini ayırıp toplumsal sorunlara ses çıkarmasını eleştirir. Sırf başka yere tayin olmaktan korktuğu için binlerce masuma zulmeden hâkimler, savcılara şunu der: “Korkuyu bu kadar sıradanlaştırmayın.” Ayrıca bunu dünyevî bir hikâye ile özetler. Kartaca elçisi Roma İmparatoru’na bir mesaj getirmiş, şöminenin başında konuşurken imparator elçiyi işkence yaptırmakla tehdit etmiş, elçi elini şöminedeki ateşin içine soktuktan sonra “özür dilerim majesteleri, ne diyordunuz,” diye söze devam etmiş…
Bediüzzaman, 31 Mart hadiseleri bahane edilerek, idam veya hapis edilmek istenir. İdam edilmek için götürüldüğü mahkemeden beraat kararı ile çıkar.
Ama o yine de yapılan hukuk dışı zulüm ve uygulamalara tepkisini dile getirerek “Zalimler için yaşasın Cehennem!” diyerek yürür.
Minnet ve tahakküm altına girmeyi fıtraten kabullenemeyen Bediüzzaman, cumhuriyet döneminde gelen parlak tekliflere de hiç itibar etmemiş. Çünkü o, daima “Ben ekmeksiz yaşarım, fakat hürriyetsiz yaşayamam.” demiştir.
Risale-i Nur’da Rüstemi İranî ve Herkülü Yunanî’nin örneğindeki gibi bu feylesoflar imansızlıklarından ve bilgisizliklerinden dolayı böyle olaylardan korkarlar. Ancak iman sahibi birisi bunların hiçbirinin başıboş olmadığını bilir ve tevekkül ederek korkmaz.
“Evet, sırr-ı ihlâs ile samimî tesanüd ve ittihad, hadsiz menfaate medar olduğu gibi, korkulara, hattâ ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddır” 4 İhlâs düsturu ile Bediüzzaman korkulara karşı çıkmıştır. “Demek iman ne kadar mükemmel olursa hürriyet o derece parlar.” 5
Dipnotlar:
1- Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub
2- Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub.
3- 13. Mektup.
4- 21. Lem’a haşiye.
5- Hutbe-i Şâmiye.
6- 23. Söz.