"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zorlu yolun kutlu yolcuları: Peygamberler

Mustafa Eren BOZOKLU
07 Ekim 2018, Pazar
İnsan, peygamber vasıtasıyla, hayvandan farkını ortaya koyabildiği, adeta âdemoğlunun mu’cizesi diyebileceğimiz iki şey üretebilmiştir; kültür ve hukuk. Kültür ve hukuk, silsile ile insanın gerçekte tek sahip olduğu meta olan emekten ve niyetten yol bulup meydana gelmektedir. Peygamber varsa; tesadüf, şans veya rasgelelik sussun ve hakikat konuşsun diye vardır.

Peygamber; kendisine vahiyle fısıldanmış, diline söz ve eline kitap verilmiş, rüyasında gerçeği görmüş âdemoğluna denir. İnsana unuttuğunu hatırlatan; haber getiren değil “haber”i getirendir. Eren, yapan, edinen, basamağı çıkan, iradesinde olan değildir peygamber; boyun eğendir; öfkeye yanağını uzatan, hakikate göğsünü açan, merhametinde kalpler ısınan ve cesaretine sığınılandır. Resuldür, emir iletir; nebidir, mevkisi yüceltilmiş olandır; “Şeytanın ona katmak istediği şeyi Allah’ın iptal ettiği ve kendi âyetlerini sağlam ve sarsılmaz olarak derununa yerleştirdiği kişidir” . 

Kanun-u İlâhî, her şeyden evvel, insanın ruhuna bütün varlığıyla uyan, apaçık ve benzersiz bir ilim şeklinde bir âdemoğlunda belirir. Bu görünme öyle olur ki bizzat Allah’ın nizamı ve hitabı olduğu kendi kendine anlaşılsın ve apaçık olsun; akıllar tecrübe ve delil ile kendileri için güzel neticeler çıkarsınlar diye, kalpler zevk ve ferahlık için feyz (ilim-irfan) alsınlar diye bir kurala bağlanır; şeriat olur, “vahiy” olur. Şeriat, bilinmek ister, yüklenen, anlatan ve hatırlatan olsun ister; Vahiy, kendisi onun dilinde tulu’ edeceği bir dellâlı olsun ister; Âdem de Musa da; İbrahim, İsa ve Muhammed Mustafa da (asm) Allah’ın üzerimizdeki nimetleri konusunda dellâllık eden böylesi âdemlerdendir.

Peygamber bir meslek, bir felsefe, bir siyaset veya bir yaklaşımın nesnesi değildir. Mesajı bulup getiren değil mesajın kendisini bulduğu, öncelikle ve ilk sırada mesajın kendisinde tahakkuk ettiği ve ona ilk uyanın kendisi olduğu birinci şahıstır. Bir kez Peygamber tayin edilmiş kişi artık kaçınılmaz bir yükü yüklenmiş demektir. Peki, öyleyse peygamber neyin nesnesidir? Mü’minlerin annesi Hz. Aişe bunu -Peygamberi kastederek-  “O, yaşayan Kur’ân’dır” demişti. Peygamber –sadece- bir elçi, bir haberci değildir; o, kavminin ve çağının vahye muhataplık  şeklini ve düzeyini yansıtır. Meselâ, Âdem (as), dünyada henüz gezmeye başlamış, sınıfsız bir topluluğa “kelimeler”i öğreten bir Resuldür. Ona, nesneleri tarif ve tasvir mu’cizesi verilmiştir. Hayvanlar orada öylece dolaşırken, ‘kelime’ ile âdem oturduğu yerde dünyayı dolaşma ve her şeyi yanında tutabilme kudretine sahip olmuştur. Peygamber ve mu’cizesi insanı aciz bırakır ve hayrete düşürür; bununla birlikte yolunu da açar, adeta gitmesi gereken tarafı işaret eder.

İnsan, peygamber vasıtasıyla, hayvandan farkını ortaya koyabildiği, adeta âdemoğlunun mu’cizesi diyebileceğimiz iki şey üretebilmiştir; kültür ve hukuk. Kültür ve hukuk, silsile ile insanın gerçekte tek sahip olduğu meta olan emekten ve niyetten yol bulup meydana gelmektedir. Peygamber varsa; tesadüf, şans veya rasgelelik sussun ve hakikat konuşsun diye vardır.

Âdem (as), toplum bilincinin oluşması ancak onunla mümkün olan, insandaki ‘insanlık cevheri’nin prototipidir; o, bir ilk örnek’tir. Esasında Peygamber’in temel işlevi de budur. Doğru, açık zihinli ve bilinçli kişilerin ve erdemli toplumların zeminde çoğalması onların mesleğinin tabiî neticesidir. Peygamber her seviyede ve özellikteki insanla muhataptır. Peygamber krala nasıl krallık yapacağını anlatmaz; belki nasıl insan olacağını, yaratıcısının mahiyetini ve O’nun karşısındaki durumunu hatırlatır. Musa (as) ve Firavunun diyalogları, hep bu tarzdadır. Peygamber’in dili ortak bir anlaşma zeminidir, o konuştuğunda anlamayan hiçbir kimse kalmaz; fakat çoğu zaman çoğu kimse kabul etmekte ve dinlemekte zorlanır.

Tamamen soyut kavramlar üzerinden gidilse, hiçbir emir anlaşılmaz. Âdil ve iyi olun, kötülükten kaçının, günah işlemeyin, merhametli davranın gibi ucu açık ve soyut şeylerle beraber iyi olanı, kötü olanı, şer ve çirkin olanı, günahı ve sevabı bazı uygulamalarla örneklendirecek ve hayatın geniş dairelerinde milyonlarca benzerlerini bulmaya sevk edecek bir mekanizma gereklidir. Biz bu mekanizmaya şeriat diyoruz. İçtimaî hayat geliştikçe şeriatın kapsamının genişlediği ve soyut alanın çiçeklendiğini; ancak imanın temel şartlarının değişmediği görülmektedir. Peygamber bütün bu çevrimin, değişimin, gelişimin nirengi noktasıdır.

İmtihan denilen şey dünyanın –en az- iki yönlü okunabilirliğidir. Peygamber imtihanın yani kâinat kitabının okunmasının yönergesini sunar, şartları iletir. Peygamber, insanın aklına hitap eder gibi görünse de temelde muhatap insandaki enedir. Göz görüp akıl kabul etse de teslim olmayan bir mevzi vardır. Ene insana verilmiş ve insan yalnızlığı tatmıştır. Nefs enenin yalnızlığını paylaşacağı dünya ile iletişimi sağlar. İstek ve arzular hayatla bağ kurmanın temel biçimidir. Kurgu, varsayım, dilek ve temenni üzerine kurulu bir süper gerçeklik meydana gelir ve sosyoloji başlar.  Peygamber bir “ene, nefs, akıl ve sosyoloji şerh edicisi” olarak onları asıllarına bağlayan ilkeleri terennüm eder.

San’at ve ilim; san’atçı ve san’at eseri ile; bilen ve bilinen ile öteki arasındaki etkileşimle anlam kazanırlar. Kendinin bir san’at olduğunun farkına varabilen, akleden, tercih edebilen bir eser ortaya koymaktır. San’at ve ilimde en kritik nokta malûmun ve eserin bir nesneye kavuşmasıdır. Nesne sadece bir maddeden ibaret değildir; daha fazlası olarak bir kalıbın kendisidir. Kalıp, bir tasavvurun (san’at ve ilim) ifadesi demektir. Tasavvur, nihayette bir nesnellik olarak tecelli eder. İşte Peygamber bunların şahidi, açıklayıcısı, ilânâtçısıdır. Allah’ın san’atı, ilmi, gayeleri, istek ve emirleri insan neslinde peygamberde kâmil anlamda tezahür eder. Nebi, Allah’ın has bir boyaması, muciz bir kelâmı, sadık bir dellâlıdır. 

 

Okunma Sayısı: 6926
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı