"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vericileri açık tutup, alıcıları kapatmak

Mustafa Gönüllü
29 Temmuz 2018, Pazar
Bir bebeğin, etrafını nasıl dikkatli bir şekilde gözlemlediğini fark ettiniz mi? Bir aletin şeklini gözleriyle incelemesi, dokunarak didik didik etmesi, ısırarak sertliğini öğrenmeye çalışması, merakla içini açması vs. Bunlar neyin göstergesi olabilir?

Evet, insanın fıtratında öğrenmek vardır. Bir bebek, alıcılarını her zaman açık tutar ve öğrenmeye çalışır. Bu fıtrî bir arzudur.

Yetişkin bir insan da, hayat şartları gereği öğrenmeye devam etme mecburiyetindedir. Çünkü şartlar sürekli değişime uğramaktadır. İnsanın bu değişime ayak uydurabilmesi için sürekli kendisini yenilemesi, yeni bilgileri öğrenmesi gerekmektedir. Değişimlere hazırlıksız yakalanan insanların hayatın zorluklarına kapılması muhtemeldir. 

İnsan fıtraten öğrenmeye muhtaç ve iştiyaklı olduğu gibi, bildiğini öğretmekle de yükümlüdür. Tebliğ, her mü’minin vazifesidir. Eğer kişi bir kardeşinin omzundaki akrebi görüyorsa, bunu ona söylemeli, onu o akrepten muhafaza etmeye çalışmalıdır. Bu, mü’min olmanın bir gereğidir. Başlığımızda geçen “vericileri açık tutmak” bu mânadadır. Kişiye bir olayda farklı bir bakış açısı gösterilmişse, o bakış açısını diğer bir kişiye aktarabilmelidir insan. 

Ancak vericileri açık tutarken yapılan bir hata, alıcıları kapatmak olmaktadır. Kendi bakış açısını yüksek görüp diğer bakış açılarını yok saymak, yani diğer fikirleri kendi alıcı süzgecinden geçirmemek, büyük yanlışlıkların başında gelmektedir.

Çünkü bu kısımda işin içine enaniyet girmektedir. Buradaki amaç fikirleri çarpıştırıp hakikati ortaya çıkarmak değildir. Amaç, kendi bildiğinin doğru olduğunu, diğerlerinin doğru olmadığını ispatlamaya çalışmaktır. Kişi bu ispatı, karşısındaki kişiyi tahakkümü altına alarak yapmaya çalışır. Ses tonu yükselir. Ve böylece kendini yükseltmeye çalışır. Hakikatleri, kendi makamına basamak yapmak ister. Böylece kendinde bulunan değerli hakikatleri de noksanlığa uğratır. 

Eğer kişi, diğer fikirlerin de doğru olabileceğini ihtimalini düşünseydi, amacın hakikati ortaya çıkarmak olduğunu söyleyebilirdik.

Üstad Bediüzzaman Münâzarât adlı eserinde her insanda haysiyet ve şöhret mertebesinin bulunduğunu beyan eder. Bu mertebeyi bir pencere olarak ele alır. İnsan bu pencereden diğer insanları temaşa eder ve kendini bu pencereden diğer insanlara gösterir. İnsanlar arasındaki iletişim bu pencerelerden sağlanır. 

Eğer kişi ilmî olarak yüksek bir seviyede ise, boyu pencereyi aşacaktır ve insanları görebilmek için aşağıya doğru eğilecektir, yani diğer insanlara tevazu gösterecektir. 

Ama eğer kişi kibirleniyorsa, kendini yükseltmeye çalışıyorsa, karşısındakini tahakkümü altına alıyorsa bu demektir ki, kişi ilmî bakımdan düşük seviyededir. Çünkü fıtraten kendinde bulunan haysiyet penceresinden bakabilmek için yukarı tırmanmaya çalışmakta bu kişi. İlim bakımından boyu kısa ki kibrini kullanarak yükselmeye çalışıyor. 

Ve Bediüzzaman devam eder, “Velâyetin, şeyhliğin, büyüklüğün şe’ni tevazu ve mahviyettir. Tekebbür ve tahakküm değildir. Demek tekebbür eden, sabiyy-i müteşeyyihtir (şeyhlik taslayan çocuktur.) Siz de büyük tanımayınız.” (Münâzarât)

Okunma Sayısı: 1258
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı