"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir ateş ver, ciğerimi yakayım Mehmed Zekeriya

Mustafa ORAL
19 Eylül 2018, Çarşamba
Mehmed’in kalbi Risale’nin Nuruyla yanarken köydeki evler narla yanmıştır.

Üzüntüyle Hazretin kapısını çalar. “Üstadım! Köyde yangın çıktı. Evler yandı…” Kardeşim, der Üstad, “Bazen ateş sudan daha iyi temizlik yapar.” Öyledir. İnsan kinlenince kirlenir, suyla abdest alır, geçer. Su bulamayınca toprağa sürer, geçer. Kapıları, pencereleri açar, havayla temizler. Kabre kadar temizlendin, temizlendin, yoksa kirli olarak kabre düşersin. Kabir ateşin menzilidir. Su, toprak ve havayla arınmayanı ateş temizler. İbrahim (as) hatırla ki, eli su, nefsi ateş, kalbi aşk temizler. Fakazlı yangından sonra Evrenye’ye gelir. Manzara dehşet vericidir. Köy harap olmuştur. Ayakucundaki denizin bir damla faydası olmamıştır. Oysa Zekeriya’nın evi ateşin ortasında açan gül gibi uzaklardan gülümsemektedir.

Bediüzzaman 1936 yılında Kastamonu’ya gelerek orada da Nur tohumları serpmeye başlar. Nazif Çelebi, Üstaddan izin alıp, İnebolu’da hizmetlere devam eder. İbrahimlerden, Selahattinlerden, Ahmetlerden oluşan güçlü bir Nur tayfasıyla hizmete başlar. Kandil aydınlığında Risale okuyup, yazarlar. Ellerindeki kırmızı kitaplarla sokak sokak İnebolu’yu aydınlatırlar. Dağlaşan gönüllere iman ateşini taşırlar. Bahtına aşk düşen pervane olur, alevlere kapılır, kalbindeki harı alır. Çok zor şartlar altında büyük bir gizlilikle Nurlar İnebolu’yu nurlandırır. Evrenyeli Mehmet Zekeriya hayatını Cennete dönüştürecek Risaleleri o günlerde işitir. Hamdır pişecektir, yandıkça yanacaktır. İçini derin, uçsuz, bucaksız ateşler basar. Yalım yalım her yanını kaplar. Yüreği yangın yeridir. Üstadı görmeden sönecek, ağrıları dinecek gibi değildir. Ateşine ateş, aşkına aşk katmak için Kastamonu yollarına düşer. Ateşin bağrına varır. Dağ gibi bir çıra kapıyı açar. Çıradan dalga dalga çerağ yağmaktadır. Mehmed ne diyeceğini bilemez. “Ah bir ataş ver ciğerimi yakayım”

Mehmed, Zekeriya Peygamber gibi bir ağacın içine gizlenmiştir. Üstadın dağları andıran kalbi Mehmed’i tutuşturur. Yine yeniden güzel bir yangın başlar. Üstadın ateşini ateşine, kalbini kalbine katar. Rahlesinde, ateşin sinesinde aşk içre yandıkça yanar. Zaman durur. Zekeriya (as) gelse “Sendeki ateş bende de olsa Mehmed’im /Aşk içre yansak yan yana kardeşim” diyecektir belki de. Ocak başındaki halleşmeler biter. Sevgiliye veda eder. Zekeriya (as) hüznüyle evine döner. Kandili yakar. Rahleyi kurar. “Bismillah” der Risale yazmaya başlar. Bıkmadan, usanmadan yıllarca yazar, yazar. Yazdıkça yanar, yandıkça yazar. Ateşin yalımları gibi sözleri uzadıkça uzar. Dünya duman olur, gözlerinde kaybolur. Kalbi har olur, hüznü göklere yükselir. Yazdıklarını heybesine koyar, Kastamonu’ya koşar. Nefes nefese çerağa varır. “Üstadım! Nurlar’ı yazdım.” bu şekilde defalarca Üstada ateş almaya gider, Kastamonu yollarını düz eder.

Bir gün Risaleye muarız bir hoca zuhur eder. Fitne dalgası Evrenye’yi de vurur. Bazı Nur Talebeleri soğur, yazmayı bırakır. Yetmez, bir de o öfkeyle Risaleleri yakarlar. Oysa nur ile nar (ateş) birbirine düşmandır. Nur’un olduğu yerde nara yer yoktur. Nur Risaleleri muhabbeti anlatır, kalblerdeki öfke ateşini söndürür. Risale-i Nur’a ilişenler, hele hele yakanlar gerçekte kendilerini yakarlar, iflâh olmazlar. Mehmed Zekeriya bunu bilmektedir. Köylünün akıbetinden endişe etmektedir. “Yakmayın Efendiler. Nurlar’ı yakarsanız kendinizi de yakarsınız!” Ne var ki ateş bacayı sarmıştır. Öfke nefisleri kuşatmıştır. Kısa sürede Risaleler küle döner. Rabbim imhal (erteler) eder, ama ihmal etmez. Bir süre sonra Zekeriya’nın söyledikleri çıkar. Büyük bir yangın çıkar. Nurlar’ı muhafaza eden Zekeriya’nın evi dışında bütün köy yanar. Ayaklarının dibindeki denizin bile faydası olmaz. İbrahim Fakazlı haberi Üstada iletir. “Efendim Evrenye yanıyor. Halk Risaleleri yaktı. Allah da böyle bir musîbet verdi.” Şefkatli Üstad üzgündür. O kömürlerin arasındaki minik elması seçecek kadar ferasetlidir. Sözü elmas ruhlu Zekeriya’ya getirir. “Evi yanmış mı acaba?” “Bilmiyorum Üstadım…”

Mehmed’in kalbi Risale’nin Nuruyla yanarken köydeki evler narla yanmıştır. Üzüntüyle Hazretin kapısını çalar. “Üstadım! Köyde yangın çıktı. Evler yandı…” Kardeşim, der Üstad, “Bazen ateş sudan daha iyi temizlik yapar.” Öyledir. İnsan kinlenince kirlenir, suyla abdest alır, geçer. Su bulamayınca toprağa sürer, geçer. Kapıları, pencereleri açar, havayla temizler. Kabre kadar temizlendin, temizlendin, yoksa kirli olarak kabre düşersin. Kabir ateşin menzilidir. Su, toprak ve havayla arınmayanı ateş temizler. İbrahim (as) hatırla ki, eli su, nefsi ateş, kalbi aşk temizler.

Fakazlı yangından sonra Evrenye’ye gelir. Manzara dehşet vericidir. Köy harap olmuştur. Ayakucundaki denizin bir damla faydası olmamıştır. Oysa Zekeriya’nın evi ateşin ortasında açan gül gibi uzaklardan gülümsemektedir. Nuru yakan evlerden dumanlar yükselirken Nur aşkıyla yanan Zekeriya’nın evinden huzur dolu gözyaşı buğuları yükselmektedir. Gözyaşları denize maya olur. Evrenye tekrar eski Nurlu günlerine döner. Deniz kitap olur, Risaleler sayfa sayfa açılır. 

Her sayfanın altında küçük bir not vardır: Denize güvenip de Risaleleri yakma, kalbinde aşktan başka ateşe yer bırakma, Rabbinin rahmet denizine güvenip de günah ateşine dalma…

MEHMED’İN EVİ ÖNCE MEDRESE, SONRA KABRİ OLUR 

O günler zor günlerdir. Yusuf misali kuyulara düşme, zindanlara atılma, iftiralara uğrama; İbrahim misali ateşlere düşme, Zekeriya gibi ortadan bölünme, ağaçlar gibi devrilme günleridir. Zaman Yusuf, İbrahim ve Zekeriya olma zamanıdır. Mehmed kuyularda Yusuf, ateşlerde İbrahim, ağaçlarda Zekeriya’dır. Çağ yangınında, imansızlık ateşiyle yanan nesilleri kurtarmak için ateşe dalar. Bir eliyle narı söndüren (Risale-i) Nurlar’ı yazar, diğeriyle çocuklara, gençlere Kur’ân yazar.

Üstadın meskeni dağlardır. Kastamonu’dan sonra Emirdağ’da otağını kurar. Mehmed’i daha derinden ateş basar. Artık aklına geldikçe Üstadı göremeyecektir. Değil mi ki karşılıksız aşk da, ateş de söner. Endişeye gerek yoktur. 

Ondaki ateşten Üstadda da vardır. Mehmed’i merak etmektedir. İnebolu’ya haber salar. “Varın bakam, Mehmed’imin bacası tüter mi/Etrafında gayrı bülbül öter mi” Oy! Oy! Bu ne devlet ya Rabbi! Üstadı Mehmed’i için endişe etmekteymiş. Mehmed’in bıraktığın gibidir Üstadım. Tek tüfek nöbettedir. Tüfeğe barutu, kaleme mürekkebi koymuş Nurlar’ı yazdırmaktır. 

Hasretli bir mektup yazar: Sevgili Üstadım! Benim için endişe etme. Ben Kastamonu’da bıraktığın yerdeyim. Hizmete devam ediyorum. Çocuklara Kur’ân öğretiyorum.

Sevinme sırası Üstaddadır. Oy! Oy! Bu ne bereket ya Rabbi! Mehmed’i sağmış, kalbi hâlâ Üstadındaymış. Bu güzel haberi dünyaya haykırsa, dağlara, taşlara yazsa yeridir. “Nurlar’a güzel kalemiyle çok hizmet eden kardeşlerimizden Mehmed Zekeriya’nın bir mektubunu aldım. Endişelerimi izale edip beni mesrur eyledi… Merak etmesin; o eski makamını muhafaza ediyor.” (Emirdağ Lâhikası)

Evet, Mehmed makamını muhafaza etmektedir. Bu makamla Rabbine gidecektir. Bir gün ölümün ayak sesleri evini doldurur. Azrail’in eli kulağındadır. Sâlâyı okudu, okuyacaktır. Mehmed meselenin farkındadır. “Beni evimin bahçesine defnedin.” Belli ki kabrinde de Kur’ân ve Risale dersi verdiği çocukların sesini dinleyecektir. Mesaj alınmıştır. Mehmed gözlerini dünyaya kapar. Evrenye sessizliğe bürünür. Nur Medresesi olan bahçesine kurulan beşiğe koyarlar. Evi medreseden sonra kabri olur. Yıllar sonra yapılan çalışmada birçok ev ve kabristan yola dönüşür. Dün yangından kurtulan evi, bu gün de yol olmaktan kurtulur. 

Belediye memurları bilir, siz de bilin azap melekleri: Mehmed’in evi Evrenye yangınında yanmamıştır. Siz de Nur Üstadın biricik Mehmed’ini kabrinde rahatsız etmeyin.

 

Okunma Sayısı: 3532
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp

    19.9.2018 14:44:01

    Mustafa bey kardeşim, "ateş düştüğü yeri yakar" derler. Hele bu ateş "aşk ateşi" olursa. Hz.Üstad'a ve Nur'a gönül verenlerin kalbine nur aşkı düşünce, nasıl bir hayat yaşadıklarını güzel yazılarınızdan öğreniyoruz. Teşekkürle birlikte eline sağlık diye dua ediyoruz Türlü türlü dünyevi "ateşlerin bacayı sardığı" ülkemizde manevi "ateş" temalı yazınız güzel bir tevafuk olmuş. Kalbe aşk ateşi düşünce gözleri kör edermiş. Kafa gözü dünyaya kapanır kalp gözü öteki dünyaya açılırmış. Kays'ı "Mecnun" eden de aşk değil miydi? Dün başta Bediüzzaman olmak üzere inananlara, "mürteci" deyip "ateşten gömlek" giydirenler vardı, bugün de ağız değiştirerek "hain, terörist, darbeci" deyip birkaç kat ateşten gömlek giydirenler var.Yani ateşten gömlek giyen ile giydirenler (isimleri farklı olsa da) hiç değişmedi. Oysa "ateşle tecziye etmek/cezalandırmak" yasak diye öğretmişlerdi. Ne diyelim! Nur devrini yaşamak isteyenlere nar devrini dayatanlar utansın!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı