"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir çelebi ruh: Ahmed Nazif Çelebi

Mustafa ORAL
28 Aralık 2016, Çarşamba
İnebolu’nun medar-ı iftiharı Ahmet Nazif Çelebi 1891 yılında Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde doğar.

Soyadı gibi Çelebi bir ruha sahiptir, kabına sığmamaktadır. Yerinde duramayan civa gibi, civan gibi bir delikanlıdır. Ruhunda Karadeniz’in dalgaları vardır; gidip gelmektedir değişik âlemlere.

1908 yılında Bediüzzaman İnebolu’ya uğrar. 17 yaşındaki Nazif, Üstadla ilk kez o gün karşılaşır. Aylardır deli taylar dibi dolanıp duran Çelebi birden duraklar. Göz göze gelirler. Selamlaşırlar. 

Bu gözler… Ah bu gözler bu dünyaya ait değildir. Başka âlemlerden gelmiştir. Üstadı İnebolu’ya getiren vapurdur, Nazif’i kendine getiren bu gözlerdir. Üstad gözleriyle Nazif’in ruhuna maya çalar. Mayanın tutması 30 yılı alır. 30 yıl boyunca o gözler unutulmaz, kalbinde yaşar. 30 yıl sonra Isparta Kahramanlarına arkadaş olacak seviyeye gelir.

KAHVE SARHOŞLUĞU

Yıllarca adı konulmamış mânevi bir sarhoşluk ve sekir yaşayan Nazif son on yılda beş vakit namazda Cenab-ı Rabb-ül Âlemîn Hazretlerinden “Ya Rab! Bana bir mürşid-i kâmil ihsan buyur” diye diye niyaz eder, Üstadı intizar eder. 

Bir gün ruhunu dinlendirmek için kahvehanede soluklanır. Anadolu insanının sarhoşu bile hakikatle karşılaştığında ayılır. O gün orada bir sarhoş da vardır. Sarhoşun kanında şarap dolaşsa da kalbinde Allah inancı dolaşmakta, o ses zaman zaman diline vurmaktadır. O günlerde Kastamonu’da sürgün hayatı yaşayan Ruh Sultanı Üstadı öve öve bitirememektedir.  

O gün ilk defa kahve bu kadar keyiflidir. O gün ilk defa kahvehane bu kadar şendir. Yılların yorgunluğunu kahve tadındaki bir çift söz gidermiştir. Bu kahvenin kırk yıl değil ebede kadar hatırı olacaktır.

Sarhoşluk, Nazif’in manevi sarhoşluğunu daha da artırır. Kalbindeki Üstad sevgisi gün geçtikçe daha da ateşlenir. Nihayet, her tehlikeyi göze alarak ziyaret edip, mübarek ellerini öpmek ister.  

Kastamonu’ya gider. Üstadın huzuruna çıkar. Karadeniz gibi celalli ve haşmetli, bastığı yeri titreten Nazif’in huzurda heyecandan her yeri titremektedir. Sanki yer, gök Üstad diye inlemektedir. 

Nazif kemal-i aşk ve ihlâsla Üstada sarılır. Üstad, kendisini yıllar önce gördüğünde talebeliğe kabul ettiğini söyleyince aradığı mürşidi bulduğunu hissederek o gün yegâne mürşid, rehber ve büyük Üstad olarak Risale-i Nur’u seçer.

KILIÇLAR KINA, ELMAS KALEMLER RAHLEYE 

Nazif, İstiklal Harbinde İnebolu’da Yunan gemilerini topa tutarken 20 sene sonra manevi bombalar olan Risale-i Nur’ları İnebolu Limanından Anadolu’ya sevk eder. Yılanların gömleğini bırakıp gittikleri gibi Yunanlılar da menhus ruhlarını bırakıp giderler. Anadolu mânen işgal edilir. Deccaliyet kol gezmeye başlar. Nazif bu kez Deccalle mücadele edecek Mehdiyi beklemeye başlar. Mehdiye asker olabilmek için kılıcını bileyler. 

Beklenen gün gelir. 1937 yılında Mehdi Kastamonu’yu şereflendirir.  Nazif, Mehdi ordusuna katılır. “Sen Mehdi değil misin?” diyerek Üstadı cesaretlendirir. Üstad tebessüm eder. Nazif aynı güzellikle cevap verir: Ey Üstadım, o halde hiç tereddüt etme, yürü. Benim malım, mülküm, her şeyim hatta canım dahi bu hizmete feda olsun!…

Üstad da “Maşaallah Kahraman Ahmet Nazif, benim seksen has şakirdimden daha kıymetlidir ve hizmetin kutbudur” diye mukabele eder.

Zaman değişmiş, asır başkalaşmıştır. Artık Deccalle mücadele kılıçla değil, kalemle olacaktır. Nazif ve arkadaşları kılıçları kınına koyarlar. Kılıçtan daha keskin elmas kalemleri çıkarırlar. İnebolu’da onlarca altınparmak Nurlar’ı yazmaya koyulur. Birkaç sene sonra teksir makinesi ile Risaleleri çoğaltmaya başlarlar. Anadolu’ya Risale sevk ederler. Dün İnebolu’nun Yunanlılardan kurtuluşuna katkı sağlarken bu gün Nurlar ile Anadolu’yu dinsizlik ve Kominizimden korumaya çalışırlar.

Risalelerin yayılmasını hazmedemeyen bazı bahtsızlar 1943 yılında 126 nur talebelisini Denizli hapsine gönderirler. İnebolu’da ilk tutuklanan Nazif’tir. 

İNEBOLU’NUN NUR ÇERAĞI

Isparta da nur çerağını Hüsrev yakmıştır. İnebolu’da Nazif yakar. İnebolu’nun Hüsrev’i olur. Hüsrev ile Isparta “gül fabrikası” olurken, “Küçük Hüsrev” Nazif ile İnebolu “Küçük Isparta” olur. 

İhlâsıyla Hüsrev’e benzeyen “Küçük Hüsrev” sadakat ve kahramanlığı ile Büyük Hafız Ali’ye benzemektedir. “Yalnız bir iki cihetle değil, çok cihetlerle mabeynlerinde tevafuk” vardır. 

Hapiste Risalede isimlerini duyduğu Hüsrev ve Hafız Ali ile tanışır. Sabri Arsever ve Hafız Ali’nin kendisi hakkındaki senakâr ve takdirkâr sözlerini duyunca gözyaşlarına boğulur.

Hapisten çıkar çıkmaz ikindi vakti Üstadla Hafız Ali’nin mezarını ziyaret ederler. Kur’an’lar okunur. Üstad hazin bir dua yapar. Elini semaa kaldırır. “Bu şehid bir yıldızdır” der. O sırada talebeler gayr-i ihtiyarî başlarını kaldırdıklarında, gökte ışıl ışıl bir yıldızın parladığını görürler. 

Nazif yaptığı hizmetlerle Üstadın takdirini kazanır. Cübbesini hediye eder. Cübbe Denizli Hapsi Hatırası olarak kayıtlara geçer. 

Rum ev Risale ile nurlanır  

Nazif ve Fakazlı gibi hizmet erleri şartların değiştiğini görerek daha uygun hizmet metotları aramaya başlarlar. 1944 yılında Selahaddin Çelebi, İstanbul’da bir teksir makinesi görür. İnebolu’ya getirir. O güne kadar kalemle çoğaltılan Risaleler Nazif’in Rumlardan kalma evinde teksir edilmeye başlanır. Dün fani emellere konaklık eden bu ev o gün aydınlanır. Rum ev Risale ile nurlanır.  Asırlara mührünü vuracak hizmetler burada yapılır. Nazif o günün zor şartlarında birkaç saatlik uykuyla Risale teksir eder. Artık Nurlar  “İnebolu Baskısı” ismini alır. Risaleler buradan Türkiye’ye yayılır. 

Üstad 1960 yılında vefat eder. Nazif dengini ve dengesini kaybeder. İnebolu dar, dünya sığ gelir. Ne yaparsa yapsın içindeki boşluğu dolduramaz; dengini ve dengesini bulamaz. Üstadının ve Sevgilinin (asv) cennete davetlerini bekler.  Barla sahibi Üstadı artık Ravza sakini Hz. Mustafa’nın (asm) yanındadır. Ruhundaki sızıyı bir nebzede olsa dindirebilmek için Ravza’ya gider. Mukaddes menzillerde Sevgili (asm) ve Üstad ile hasret giderir. Veda vakti gelir. Zor gelse de ayrılmak zorundadır. 

İnebolu’ya döner. Ravza ve Barla tadında yaşamaya devam eder. Ravza kokusu üzerinden çıkmadan 30.12.1964 tarihinde dünya kutbundan ahiret kutbuna; şimal (kuzey) kutbundan kıble (güney) kutbuna geçer. Üstad dört yıl sonra da Nazif’i yanına, kendi kutbuna çeker.  Nazif’i Üstadının gözyaşlarını silmesi için Afyon Hapsine gönderen Rabbi bu sefer de “Üstadın burada sensiz yapamıyor” diye cennetine alır. İnebolu Hastane Üstü Mezarlığına defnedilir. 

Okunma Sayısı: 7601
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • MUZAFFER

    28.12.2016 11:00:03

    Evet Afyon hapsinde Üstadın gözyaşını silmiştir. Üstat eksi bilmem kaç dece soğukta camları kırık bir koğuşta tecridi mutlakta tebaşıha kalırken zehirlenmiştir. Yüksek ateşte perişan vaziyette kıvranmaktadır. Bu durumda iken Nazif Çelebi gelir ve o vaziyeti görür. Birbirlerine sarılır ağlarlar..... Yazınız tarihi vesika gibi takdire şayan tebrikler...... Dualar.. Selamlar

  • Hasan KOÇ

    28.12.2016 09:00:40

    "Beklenen gün gelir. 1937 yılında Mehdi Kastamonu’yu şereflendirir. Nazif, Mehdi ordusuna katılır. “Sen Mehdi değil misin?” diyerek Üstadı cesaretlendirir." ifadesinde "üstadı cesaretlendirir" denilmesi sanki yanlış bir ifade gibi geldi bana. Yaşanan hadiseleri olduğu gibi anlatmak lazım. Herhangi bir çekince ve korku içinde olan cesaretlendirilir. Bediüzzaman için böyle bir şey söz konusu değil.

  • Mehmet

    28.12.2016 08:27:10

    Nazif Abimiz inşallah cennettedir. Lakin biz kimin ne olduğunu, olacağını bilemeyiz. O yüzden "Üstadın burada sensiz yapamıyor deyip Cennetine alır." İfadesi bu hâliyle yanlış. Buraya bir "inşallah" mutlaka eklenmelidir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı