"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Boğaza nazır cumbalı bir çift göz: Selahâddin Çelebi

Mustafa ORAL
04 Ocak 2017, Çarşamba
Selahâddin Çelebi, Nur fedakârlarından Ahmet Nazif’in oğludur. 1913 yılında İnebolu’da doğar. Üstadın ismini 25 yaşında duyar.

Üstadı ziyaret etmek için Kastamonu’ya gider. Evi bulur. Fakat evde değildir. Karadağ’a gitmiştir.  Bir saat yürüyerek dağa çıkar. Üstad ufak bir tepenin zirvesinde bir ağacın altında beyazlar içinde namaza durmuştur.  İçinden “Her halde bu zattır” der. 

Namaz biter. Üstad başı ile oturmasını söyler. Selahâddin diz çöker. Üstad “insanlığın ve İslâm dünyasının huzur ve selâmeti, dünyevî ve uhrevî saadeti için hazin bir sâdâ ile niyaz” eder. Selahâddin “Amin” der. 

Getirdiği kitabı verir. Üstad “Sen hoş geldin kardeşim, bu Risalenin tashihatını yapayım” der. Tashih yarım saat sürer. Akabinde Selahâddin’e “Sen de yazı biliyor musun?” diye sorar. “Evet” deyince bir cümle yazdırır. “Maşaallah... Keçeli güzel yazıyorsun, sana bir Risale vereceğim, yazar mısın?” der. “Memnuniyetle” deyince, Küçük Sözler’i verir. 

Selahâddin müsaade isteyerek huzurdan ayrılır.

 “SELAHADDİN KORKMA”

Denizli’de Risalelerin ele geçirilmesi üzerine Ankara’da tutuklanır. Üstad karşısındadır. Büyük bir cesaretle Üstada yaklaşır. Hürmetle elini öper. Elleri sıcacıktır. Ağır şekilde hasta ve yorgundur. Bir süre ellerini Üstadın ellerinden ayıramaz. Üstada yapılanlara çok üzülür. Teselli etmek yine Üstada düşer. Etrafındakilere “Bunlar bu vatanın fedakâr, imanlı evlâtlarıdır. Bunlar emniyet ve asayişi ihlâl etmez. Bilâkis muhafaza ederler” der. Selahâttin’e dönerek ‘Korkmayınız…” diye haykırır.  Odadan çıkarırlar. Ama o haykırmaya devam eder: Selahâttin korkma! Selahâttin korkma! Selâhattin korkma!…

Ertesi sabah evraklar hazırlanır. Üstadı Denizli’ye götürmeleri için evrakları verirler. Bu esnada Üstad ellerini kaldırarak “Selahâddin korkma! Selahâddin korkma! Selahâddin korkma!” diye bağırır.

İstasyona doğru hareket edilir. Selahâddin Üstada yaklaşmak ister, fakat on beş yirmi metre mesafeden daha yakına bırakmazlar. 

Selahâddin, İnebolu’ya sevk edilir. Kısa süre sonra 12 Nur Talebesi ile Denizli’ye sevk edilirler. Denizli’ye vardıklarında halk teessür içinde Nur Talebelerini selâmlar. Bazıları “Sizin başınızda öyle bir Hoca Efendi var ki sorgu hâkimi sual sormadan sorularına cevap verdi. Sizlerin hiçbir kabahatiniz yoktur, merak etmeyin. Beraat edeceksiniz” derler.

Selahâddin ve arkadaşları ilk geceyi beş kişinin barınamayacağı bir yerde geçirirler. Oturarak tilki uykusuna dalarlar. Bu bir nevi işkencedir. Kapıları da kilitlenmiştir. Artık yegâne tesellileri Üstadın o binada bulunmasıdır. Üstad da “Hoş geldiniz” yazılı bir pusula gönderir.

HAPİSHANE MEDRESE OLUR 

Üstad müdafaasını yazdırmak için hapishane müdüründen Selahâddin’i ister. İzin verilir. Üstad söyler, Selahâddin yazar. Bir saat içinde altı bakanlığa gönderilmek üzere dilekçe hazırlanır. Bu şekilde pek çok mektub, istida, müdafaa  ve Risalenin yazılmasına vesile olur.

12 defa mahkemeye çıkarılırlar. 15 Haziran 1944 tarihinde Denizli Ağır Ceza Mahkemesi suç unsuru olmadığını belirterek başta Üstad olmak üzere bütün Nur Talebelerinin oy birliği ile beraatına karar verirler. 

HAFIZ ALİ’NİN KABRİNDE 

Hapisten çıktıktan sonra Üstad, Mehmet Feyzi, Ahmet Nazif Çelebi, Selahâttin Çelebi,  Çaycı Emin ve Emin Uzun ile Hafız Ali’nin mezarını ziyaret ederler. Kur’ân’lar okunur. Üstad hazin bir duâ yapar. Elini semaya kaldırır. ‘Bu şehid bir yıldızdır’ der. O sırada talebeleri gayr-i ihtiyarî başlarını kaldırdıklarında, gökte ışıl ışıl bir yıldızın parladığını görürler. Üstad mezar tahtasına “Mahkeme-i Kübra-yı Haşir’de Risale-i Nur Talebelerinin bayraktarı şehid-i merhum Hafız Ali rahmetullahi aleyhi ebeden daimen” diye yazar. 

Beraat kararına rağmen ayrılmasına izin verilmeyince Üstad Delikli Çınar olarak anılan semtte bu gün MC Donals olarak bilinen otele yerleşir. Selahâddin iki gün Üstadın hizmetinde kalır. Üstadın bir tane ağaçtan yemek kaşığı vardır. Sapı kırılınca çivi ile perçin yapılarak kullanılmaya devam eder. Selahâddin işgüzarlık yapıp çöpe atar, yenisini alır. Akşam Üstad tahta kaşığı arar. Selahâddin “Efendim, eskimiş ve kırılmıştı, çöp sepetine attım” der. Üstad celâllenir. “Benim otuz senelik arkadaşımdı. Onun kıymetine paha biçilir mi? Derhal bul ve getir…” der. Selahâddin çöp sepetine koşar. Kaşık hâlâ oradadır. Alır, suda kaynatıp Üstada getirir.

NÖBETİ HASAN FEYZİ DEVRALIR 

Hasan Feyzi’nin de aralarında bulunduğu Denizli Nur Talebeleri nöbeti devralınca Selahâddin Kastamonu’ya döner. Kalem kardeşleri ile Risaleleri yazarak çoğalttıkları günlerde yolu İstanbul’a düşer. Bir ticarethanede teksir makinesi ile karşılaşır. Bir dakikada yüz sahife bastığını öğrenince alarak İnebolu’ya getirir. İlk defa Âyetü’l-Kübra Risalesi teksirle çoğaltılır. İlk nüshayı Üstad’a götürdüğü zaman fevkâlade memnun olur: Ya Rabbi! Bir kalemle beşyüz nüsha yazan Nazif Çelebi ve mübarek yardımcılarını Cennetü’l-Firdevste mes’ûd kıl.

İnebolu’nun Küçük Isparta olmasında hissesi büyüktür. Denizli’den sonra Afyon hapsinde de Üstadıyla bulunur. 1969 yılında İnebolu hapsinde bir ay yatar. Avukat Bekir Berk’in çabasıyla hapisten çıkar. 

Üstad, 1952 yılında İstanbul’a geldiğinde, Selahâddin de yanındadır. Birlikte kır gezilerine çıkarlar. Osmanlı döneminde Üstadın kaldığı Sarıyer’deki eve giderler. Üstad ruhî tekâmül hâllerini yaşadığı denize bakan cumbalı odaya çekilir. Masmavi denizi seyreder. Çok hislenir. Duâ eder. Mazi hüzünlü bir sinema gibi gözlerinin önünden geçer. Selahâddin’e döner: Bu oda Abdülkadir-i Geylani Hazretleri’nin Fütuhu’l Gayb kitabıyla Eski Said’in inkılâbına sahne olmuştur!

1964 yılında hac farizasını ifa eden babası Nazif, mukaddes menzillerden döndükten sonra vefat eder. Babasına lâyık bir hayat yaşayan Selahâddin hizmetleri bıraktığı yerden devam ettirir. Fırsatı bulunca hacca gider.  Dönüşte bir önsezi ile herkesle vedalaşır. 9 Ocak 1977 akşamı çocuklarına Mi’raç Risalesini okutturur. Hacdan döneli henüz 15 gün olmuştur. Hanımına “artık ben gideceğim, evlâtlar sana emanet” der. O gece kalp krizi geçirir. Ravza’nın kokusu üzerinden çıkmadan duâlar ede ede hayata veda eder. Ruhunun ufkuna mi’raç eder. Hacdan sonra hasretine dayanamadığı Peygamberinin (asm), Üstadının ve babasının yanına hicret eder. İnebolu’da Hastane Üstü Mezarlığı’nda babasının yanına defnedilir.

Okunma Sayısı: 1920
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı