"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çocukların Peygamberi Hz. Mustafa (asm)

Mustafa ORAL
21 Aralık 2016, Çarşamba
Çocuk saflık, sadelik, temizlik, dürüstlük, masumluk, günahsızlık demektir.

Hz. Muhammed Mustafa (asm) âleme çocuk safiyetinde geldi. Geldiği gibi tertemiz, günahsız şekilde gitti. Aşk, şefkat, merhamet, sadelik, hukuk, adalet, doğruluk ve masumiyeti yaymak için gelmişti. Şahsında bu ilkelere iman edenler ümmet unvanını kazandı. 

O Habib’idi, sevgiliydi. Sevgiyi yaymaya gelmişti. Bu gün dünya savaş meydanı. Kutuplar gibi soğuduk birbirimizden. Sevginin yerini öfke ve nefret aldı. Birbirimizi kırıyoruz, yoruyoruz. İncir çekirdeğini doldurmayacak bahanelerle savaşlar çıkarıyoruz. Kırgınlıklarımızla iç savaşlara kalkışıyoruz.  

O şefkat timsaliydi. Bütün varlıklara karşı merhametliydi. İnsanlığın dünya ve ahiret saadeti için hayatını feda edebilecek kadar diğergamdı.  Bu gün bizler sanki o şefkat çeşmesinden hiç içmemiş gibiyiz. Her yanımızdan kan damlıyor. O ise düşmanları başını kanattığında damlaları düşürmemeye çalışıyordu. Değil mi ki peygamberin kanını yere düşürenler iflâh olmazdı. Onun kanı çocukların, kadınların, masumların gözyaşlarıdır. Onların gözyaşlarını yere düşürenler iflâh olmayacaktır. Oysa bu gün o kadar çok çocuk, kadın, masum gözyaşı dökülüyor ki.

O sade yaşamıştı. İran ve Roma sultanları saraylarda yaşarken o Medine’nin kumlarında yatıyordu. Misafirlerini burada ağırlıyordu. O sarayları yıkmaya gelmişti. Yaşantısıyla bunu gösteriyordu. En fakir nasıl yaşadıysa öyle yaşıyordu. Dostları Ebubekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler de öyle yaşamıştı. Bu gün muhtarından en yüksek memuruna kadar, itibar adı altında Müslüman’ın zengini makbuldür anlayışıyla öyle lüks içinde yaşıyoruz ki. Düne kadar yatacak yeri olmayan bizler bu gün yatlar, katlar, yalılar, saraylar, saray yavruları gibi yerlerde yaşıyoruz. Onun sade ve mütevazı hayatına karşı bizim israf, lüks, gurur, kibir, bencillik kokan hallerimiz var. Gıpta ve kıskançlık damarlarını tahrik ediyoruz. Kendimi ötekinin yerine koyarak son yıllarda yaşananlara bakıyorum da, -eğer öyle bir iddiamız varsa- dâvet ettiğimiz şey ne kadar da hakikatsiz…

O yalan söylememişti. Mü’min her günahı işlese bile yalan söylemeyeceğini söylemişti. Bakanlar “bu yüzde yalan yok” diyordu. Yalan hakikatin incitilmesiydi. Hele de yalan başkasının incinmesine, kırılmasına, mal ve can kaybına neden oluyorsa… Bu gün medyada, ticarette, siyasette hatta diyanette bile o kadar insan gözlerimizin içine baka baka yalan söylüyor ki. Bizler bunların yalan ve yanlış olduğunu bile bile o kadar çok haksızlığa, yanlışa sebep oluyoruz ki… 

O el-Emindi. Düşmanlar peygamberliğini inkâr etseler bile ona güveniyorlardı. Mallarını, canlarını emanet ediyorlardı. 10 sene önce mü’min toplumda en güvenilir insan iken bu gün mü’minler bile birbirine güvenmiyor. Makam, mevki, servet, saltanat, şöhret, ticaret, siyaset hatta diyanet hırsıyla kendimizi insanlardan o kadar uzaklaştırdık ki. Bu gün mü’min para ve makam için her şeyi yapabilen, hırsızlığa, yolsuzluğa, rüşvete hatta darbeye bulaşan insan olarak anılıyor. Birçok kişi “İslâm buysa ben Müslüman değilim” diyor. Bu gün kendimize verdiğimiz zararı bütün dünya toplansa veremezdi her halde. 

O haram lokma yememişti. Başkasının hukukuna girmemişti. Nefsini başkalarına tercih etmişti. Kâfirlerin “Seni en zenginimiz yapalım. Başkan yapalım. Sen de iman dâvâsından vazgeç” teklifini reddetmişti. Dünya malına beş para ehemmiyet vermemişti. Helâle haram katmamıştı. Bu haliyle kâfirlerin bile takdirini kazanmıştı. Şimdi biz harama helâl katmaz olduk. Dini müesseselerimize bile haram kattık. Oralardaki tertemiz çocukların midelerini harama alıştırdık. Aslında işlerin bu noktaya geleceği dünden belliydi. Dilinde yalan, midesinde haram olanın gün gelecek elinde kan olacaktı.

O günahsızdı. Buna rağmen kendini kusurlu biliyor, akıbetinden endişe ediyordu. Bizi de günahlardan arınmaya çağırıyordu. Bizse birimizi günahkâr, kafir, münafık, mason, hain ilân ediyoruz. 

O çocuklar gibi masumdu. Kimseyi kırmamış, üzmemiş, incitmemiş, zulmetmemişti.

Biz büyüdük, kirlendi dünya. Ne öğrendilerse bizden öğrendi çocuklar. Yalanı, haramı, hileyi, üzmeyi, nihayet öldürmeyi bizden öğrendiler. Misket oynarken misket bombalarının hedefi oldular. Evlerde, TV’lerde, caddelerde yalanlara, haramlara, başkalarının mallarına, canlarına, ırzlarına musallat olunmasına şahit oldular.

Bu günlere baktığımızda Hz. Muhammed Mustafa’nın (asm) sözünü en çok çocukların dinlediğini görüyoruz. Hz. Muhammed Mustafa (asm) bizden çok çocukların peygamberi olmuş.  Kendimizi sıfırlamış, onun gibi çocuk safiyetinde yaşayacağımıza dair söz vermiştik. Her zaman olduğu gibi yine tutmadık. Aynı hatalara devam ediyoruz. Çocukları manen ve madden öldürmeye devam ediyoruz. Bu günler de geçecek; Asr-ı Saadetteki çocuksu ruh tekrar gelecek…

Okunma Sayısı: 2687
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • i.seyda

    21.12.2016 11:52:44

    Keşke bizler de bugun çocukların büyükleri olabilmeyi basarabilseydik...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı