"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Denizli’nin nur kahramanlarından Muzaffer Erdem’in ardından

Mustafa ORAL
18 Ocak 2017, Çarşamba
Çağın büyük yolcusu Bediüzzaman 1911 yılında Şam’a giderken Denizli’ye uğrar.

Şeyh Hasan Feyzi Hazretlerinin dergâhında bir gece kalır. Tekrar geleceğim, diyerek şehirden ayrılır.  32 sene sonra, 1943 yılında Denizli Hapsi nedeniyle tekrar gelir. Bu sefer 1 yıl kadar kalır. Hapisten çıktıktan sonra Acıpayam ilçesine gider. Otelci Salih’in hanında bir gece kalır. Nur hizmetinin tohumlarını atar. Zamanla tohumlar badem ağacı olur, Acıpayam’ı kuşatır. 

Üstaddan 73 sene sonra o badem ağaçlarını görmek üzere yollarındayım. Üstad o şartlarda Acıpayam’a nasıl geldi bilemiyorum ama günümüzde imkânlar çok fazla. Yol uzadıkça, meşakkat arttıkça daha da artar mı özlem? Yol zahmetsiz de olsa bende yine de artan bir özlem ve aşk var. 

İçimde büyük bir heyecan var. Çünkü dünya gözüyle göremediğim Üstadı görmüş gözler göreceğim. Bu gözler Acıpayam’da kök salan nurani çınarların en büyüğü Muzaffer Erdem’in. 

Muzaffer Erdem’in mavi gözleri Üstadın elâ gözleri ile defalarca buluşmuş.  Kalbim kıble oluyor, beni o elâ gözlere götürüyor. 

Muzaffer abinin evi Otelci Salih’in hanına yakın olmalı. Handan önce Muzaffer abinin evini buluyorum. Kapıyı çalıyorum. Yavaşça açılıyor. Sanki ahiret âlemlerinin kapıları açılıyor. 

Muzaffer Erdem’in Üstadımdan miras masmavi gözleri kapıyı açıyor. Sanki bir çocuk dünyaya gözlerini açıyor. Sanki bir kadın masmavi denizlere açılıyor. Vefalı eşi yanında. Bu deniz gözler sadece o ihtiyar kadın için dalgalanmış. Bu kalp sadece o tertemiz kalbe akmış.

Bu kalb… Bu kalb Muzaffer Erdem’in değil Üstadın kalbi. Bu gözler… Bu gözler Muzaffer Erdem’in değil Üstadın gözleri. Çıkıp gelmiş cennetlerden, bana bakıyor, “hoş geldin”, diyor.  “Hoşgördük Üstadım, hoşgördük…”

İşte bir yıldır aradığım gözler... İşte deniz sefası. İşte Denizli sefası. İşte payam gözler…

Odaya geçiyoruz. Asırlık çınar Muzaffer Abi ilerlemiş yaşına rağmen nefes nefese Üstadla geçen günlerini anlatmaya başlıyor. Gözleri film şeridi oluyor. Bizi o eski günlere, eski aşklara götürüyor. Filmin karelerinde Zübeyirler, Sungurlar muzaffer komutanlar gibi dolaşıyor.  93 yaşında bir ihtiyar, çocuksu ama bir o kadar da cesur sesiyle salonu şenleniyor. Benim gözümden, kendi sözünden kendini bize, bizi bize anlatıyor:

Üstadın huzurunda

Muzaffer Erdem 1923’te Denizli’nin Acıpayam ilçesinde dünyaya gelir.  Astsubay olarak Anadolu’nun birçok şehrini gezer. 1950 yılında yolu Eskişehir’e düşer. Burada bir arkadaşından Bediüzzaman’ın Gençlik Rehberi kitabını edinir. 

Kitaptan çok etkilenen Erdem, Üstadı ziyaret etmek üzere yollara düşer. Isparta’ya varır. Üstadın evine gelir. Talebeler Üstad rahatsız olduğu için birçok ziyaretçiyi engellemektedir.  O gönül sultanının sırlı kapısından onu göremeden dönüp giden o kadar çok bahtsız vardır ki.  Yine de Muzaffer, halini arz eder. Üstadın hizmetkar talebeleri üzülerek reddederler. Muzaffer yıkılır. Ne yapacağını bilemez. Neden sonra kapıya yönelir. Uzaklaşırken bir çift ayak sesi duyulur. Döner, bakar.  Karşısında Bediüzzaman’ın Enes’i Ceylan Çalışkan vardır: 'Sen müteesir olma, ben seni götüreceğim' …

Yıllardan 1952, aylardan Ramazan, günlerden Perşembe, yollardan Barla’dır. 

Barla yollarında iki Ceylan: Muzaffer Erdem, Ceylan Çalışkan…

Oruca dayanılır da sevgiliden ayrılığa dayanılmaz. Sevgiliye giderken, mideyi haramdan, dili yalandan, eli kandan temizlemek gerek. Onlar da abdestli ve oruçlu olarak sevgiliye koşarlar. Barla’ya varırlar. Kapıyı Zübeyir ve Sungur açar. 

Allah’ın sevgilisi 14 asır önce “bütün kapılar kapansın, sadece Ebubekir’inki açık kalsın” demiştir. Demek sadece Ebubekir’in (r.a.) kapısından varılacaktır ona. Demek bütün kapılar Ebubekir’e (r.a.) çıkacak. 14 asır sonra o gün Sultanın (s.a.v.) bu çağdaki halifesi Üstadın  kapısında zamanın iki Ebubekir’i beklemektedir: Zübeyir ve Sungur… Demek Zübeyir ve Sungur’dan gayrı bütün kapılar kapalıdır. 

Barla’da her yol Bediüzzaman’a, her kapı Zübeyir ve Sungur’a çıkar. O kapıdan geçen zamanın Zübeyir’i ve Sungur’u olur. 

Muzaffer’i sofraya çağırırlar. Az sonra koca kapı aralanır. Koca sultan Üstad elinde yoğurtlu pirinç karışımı bir yemekle odaya girer. Muzaffer’e ikram eder. Haftalardır süren hasret orucunun iftarı ne de güzel olmuştur. Üstadının hurma gözleriyle, zemzem sözleriyle orucunu açmak ne de güzel olmuştur. 

Zübeyir kuru fasulye pişirmiştir. Fasulye dediysek suyu var, tanesi yok. Zübeyir dediysek ruhu var, cesedi yok. Adam gibi adam. Melek gibi insan.

İnsan Üstada bakarken yemek aklına gelir mi hiç… Değil mi ki sevgilinin yüzü ekmek, sözü sudur. Sevgilinin yüzünden ekmek yenilmiş, sözünden su içilmiştir. Şimdi bağlanma, arınma, abdest alma, ağlama zamanıdır. 

Ayağa kalkar Muzaffer. Sultanın ellerine uzanır. Hasret ve özlemle öper. Dokunsalar ağlayacaktır. Dünyada iken cennetin güzelliklerini yaşamaktadır. Değil mi ki onun ellerini öpme şerefi dünya sultanlığına değişilmez. 

Üstad dile gelir. Köyünü, anasını, babasını sorar. Sevgilinin, sevdiklerinin hallerini sorar. Aman ya Rabbi…Aman Ya Rabbi… Bu ne sultanlıktır…

Artık bu sultanlığı namaz ile taçlandırmak gerektir. Yokuşbaşı Mescidinde Üstadın arkasında namaza durur. Namaz hiç bu kadar güzel olmamıştır. Cennete miraç hiç bu kadar kolay olmamıştır. Ah, hiç bitmese şu namaz. Hazır gelmişken kalıverse cennette… Neler, neler geçer Muzaffer’in kalbinden.

Namaz biter. Gece başlar. İlk kez Sultanın yanıbaşında geceler. Kıyamete kadar sürecek bir gecedir sanki. Sabah olsa, yine Üstadın arkasında namaza dursa…

Sabah olur. Üstadın arkasında namaza durur. O namazla yeniden doğar. 

Üstad dile gelir: Seni misafir etmek lâzım ama gitmen lâzım, çünkü seni bekleyen var. Paran yok mu? Zübeyir! Eğer parası yoksa benim namıma bir araba tutun benim kardaşıma. 

“Benim kardaşım…” 

Aman ya Rabbi… Aman ya Rabbi. O kadar çok mu sevdin Muzaffer’ini. 

O güzel sözlerden sonra nasıl ayrılınır candan. 

Öğleye kadar bekler. Sevgilinin yüzünü belki bir daha görürüm umuduyla yaşar. Nihayet Üstad cami sofasına çıkar. Muzaffer’i görür. Misafir niye gitmedi?, der. Ceylan cevaplar: Muzaffer kardeş ‘Üstadımın arkasında namaz kılmadan gitmem’ diyor.

Üstad bu. Şefkat ve merhamet pınarı. Kırar mı hiç kardaşının kalbcazını. Değil mi kalbini kıble seçmiştir Muzaffer’i…

Namaza durulur. Muzaffer üstadın arkasındadır.  Bambaşka dünyalardadır. 

Namaz bitince Ahmed Özyazar’ın yazdığı  Hücumat-ı Sitte Risalesini arz eder.  Üstad, çok sevinir.  Denizli’de hapsindeki dostları Selâhaddin Çelebi ve Sabri Halıcı’yı sorar. 

Artık Barla’dan ayrılma vaktidir. Daha şimdiden içine hasret ateşi düşer. 

Yola koyulur. Barla eski bir film gibi uzaklarda kalır. 

Üstaddan ayrılış

Isparta’ya varır. Hüsrevler, Tahiriler nöbet başındadır. 

Hüsrev Altınbaşak askeriyen ayrılma bir nur talebesidir. Bediüzzaman’ın gözbebeğidir. Isparta’ya gelen asker kökenli nur talebelerinin sevk ve idaresinde vazifelidir. Astsubay Muzaffer’e çok ilgi gösterir. 

Tahiri Mutlu 70 evliya kuvvetinde tarifi ve tarihlere sığması imkânsız koca bir sultandır. Sultanın subayı olmak ne güzeldir. Muzaffer o sultana asker olmak ister. Öyle de olur. Tahiri’nin dua ordusuna katılır. Aman ya Rabbi bu ne büyük bir ordu… 

Hüsrevler’in, Tahiriler’in cezbesine kapılan Muzaffer 10 gün kadar Isparta kalır. Bu arada hakkında arama kararı çıkarılır. O karara rağmen kararlıdır. Üstadın talebelerinin arkasında namaz kılmadan ayrılmayacaktır. Nihayet ağabeylerden biri imam olur. Muzaffer arkasında namaza durur. Üstad’dan sonra en çok haz alınan namaz budur.

Namaz bitince Eskişehir’e döner. 

Eskişehir yepyeni bir dünyada yaşayan Muzaffer’e ağır gelir. Aklı hâlâ Barla’dadır. Hasret dayanılacak gibi değildir. Tekrar yollara düşer. Barla’ya gelir. Hiç kalp kırmayan Üstadın önünde diz kırar, el bağlar. 

Üstad ihtimal ki Denizlili Muzaffer’de Denizli şehidi Hafız Ali’nin ruhundan eser görür. 

Muzaffer, Üstadın yanında anı asra bedel huzur dolu saatler geçirir. Risalelerin ilk önce ruhlarında yazıldığı Barlalılarla halleşir. Üstadın Barla’daki menzillerini gezer. Çam Dağına çıkar. Hava astsubayı Muzaffer bu defa Çam Dağından bakar dünyaya. Çam Dağlarından bakınca bir başka güzeldir dünya. 

Anı asra bedel saatler çabucak geçer. Artık dönme vaktidir. Kalbini Barla’da bırakarak Balıkesir’e döner. 

Fırsat buldukça Üstadına koşar. Birçok kez ziyaret eder, hasretini giderir. Son olarak Emirdağ’da ziyaret eder. Kısa süre sonra cennete gidecek o masmavi gözleri dünya gözüyle son kez görür. Ondan sonra dünyaya karşı iyice körleşir. 16 Ocak 2016 tarihinde dünyaya kapalı, ahirete açık mavi gözleriyle dünyaya son kez bakar. Mavi gözlerini Üstadının kalbine bırakarak dünyadan göç eder. 

Okunma Sayısı: 3612
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı