"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Dünyaevi”ne mi, “ahiretevi”ne mi girmeli?

Mustafa ORAL
13 Aralık 2017, Çarşamba
Şu âlem zıtlar ve zatlar âlemidir. Eşler, zevç ve zevceler, dengeler ve kıyaslar âlemidir. Şu âlem siyah-beyaz, iyi-kötü, çirkin-güzel, kadın-erkek şeklinde yaratılmış. Kötü olmasa iyinin, erkek olmasa kadının kıymeti nasıl anlaşılacak?

Celal ile cemal arasındaki uyumu anlayabilen birisi kemale erer. Rabbimiz celal ve cemali birlikte yaratmış. Cemaliyle nimetleri, celaliyle musibetleri halk etmiş. Nimet şükür, musibet sabır ister. Değil mi ki sofrada acı, tatlı, tuzlu, ekşi bir aradadır. Nimet verince iyi de, musibet verince kötü mü? Sofra tatlıdan ibaret olsa ortalık şeker komasından geçilmez mi?

Dünya insan, hayvan ve bitkiden yaratılmış. İnsan 1. , hayvan 2. , bitki 3. hayat mertebesinde. Bitkide cemal, hayvanda celal tecelli etmiş. İnsan cemal ve celalin tecelli ettiği kemal bir varlık. Ahsen-i takvim üzere yaratılmış. Cemal (bitki) ve celal (hayvan) ile besleniyor.

Rabbimiz bitki, hayvan ve insanı birbirine sevdiriyor. Cemal ve celal, bitki ve hayvan vücudumuzda düğün yapıyor. Vücudumuz bitki ve hayvanın evi oluyor. Evlenip dünyaevine giriyorlar. Dünyaya tekrar geliyorlar. Bitki 3. , hayvan 2. mertebeden 1. hayat mertebesine, insan makamına yükseliyor. Gözümüzle görüyor, kulağımızla işitiyor. Kalpleri kalplerimizde birleşiyor. Birbirlerini ve kâinatı daha çok sever hale geliyorlar.

Helal bir arzuyla, ebedi hayat arkadaşı aşkı ile erkeğin ve kadının kalbleri birbirine meylettiğinde evlenirler. İnsanlık ortak paydasında birleşirler. Birbirlerinin kalblerinde tekrar dünyaya gelirler. Dünyalar onların olur. Birbirlerinin kalplerinden bakarlar cennetmisal dünyaya.

Âlemde ne varsa âdemde de (insan) o vardır. Kadın cemal, erkek celaldir. Gülün yaprakları kadın, dikenleri erkektir. Yaprak ve diken birbirinin örtüsüdür. Kadın erkeğin sertliğini giderir; yenilir, yutulur hale getirir. Kokusundan, renginden verir. Erkek de kadını dikenin gülü koruduğu gibi korur. Ademler adamlığa girmesin; herkes yapraklara bakar, dikenleri kim takar. Diken dediğin sadece batar. “Dün bir gül gördüm. O kadar güzel dikenleri vardı ki” diyen kaç kişi gördün? Havvalar da havaya girmesin. O dikenler olmasa yapraklar o kadar narin kalır mıydı? Gonca ve diken ayrı yaşayamaz. Gonca ile diken, kadın ile erkek biriyle kemale erer. Birbirlerine ev olurlar. Evlenirler. Dünyaevine girerler.

Yanıcı (hidrojen) ve yakıcı (oksijen) maddelerden serinletici su dünyaya gelir. Cemal ve celalden kemal derecede su tecelli eder. Aşk da böyledir. Yanan cemaldir, yakan celaldir. Birleşince kemal olur. Evlilik kevser havuzlarından bir havuza dönüşür.

Kadın ve erkek devenin yanlarındaki yüklerdir. Dengin bir tarafında kadın, diğerinde erkek vardır. Cemal ile celal eşit olduğunda denge gerçekleşir. Dengini bulan dengesini bulur. Zira davul bile dengi dengine vurur. Değil mi ki en güzel hayat “yengeli-dengeli” olandır.

İnsan cemal ve celalden mürekkep bir varlık. Mona Lisa tablosu gibi bir gözü ağlıyor diğeri gülüyor. Ağlarken birden gülen birisini görsek “ne dengesiz” deyip hafife alırız. Hâlbuki bu denge halidir. Cemal ile celalin birleştiği kemal halidir. Ağlarken kadın erkeği, erkek kadını güldürüverir. Birbirini dengeler, fabrika ayarlarına döndürür. Evlilik budur.

Eşler güzel bir dünyada yaşamak umuduyla evlenirler, “dünyaevi”ne girerler. İhtimal ki dünyaya yeniden gelmiş gibidirler. Hatta bazıları o kadar iddialıdır ki dünyaya yeniden gelse yine o insanla evlenecektir.

Sevmek birbirinin yükünü çekmektir

Bazı evlilikler dünya ile sınırlı değildir. Onlar “dünyaevi” ile birlikte “ahiretevi”ne de girmek isterler. Sonsuz hayatta birbirlerine yol ve yoldaş olmak isterler. Birbirlerinin yollarına taş koymazlar. Zorluklar karşısında birbirine kapı ve pencere olurlar, “duvar” olmazlar. Evlilik çatısı altında toplanırlar. Hayatlarını cennetten bir köşe, evlerini cennetten bir köşke çevirirler. Evlilikleri dünya ile sınırlı olanlar dünyada da, ahirette de sıkıntı çeker. Aralarında uyumsuzluk ve huzursuzluk oluşur. Boşanmalar artar.

Dünya, “dünya”da yalnız değildir. Bu dünyanın bir de ötesi vardır. Dünya ile ahiret bacı, kardeş değildir. Eştir. Nasıl ki eşler arasında uyum olduğunda samanlık seyran olur, daha bu dünyada cennet hayatı yaşanırsa, dünya ile ahiret arasında da benzer uyum olduğunda dünyada da cennet hayatı yaşanır. Evliliklerde uyum olmadığında nasıl hayat daha dünyada cehenneme dönerse, dünya ile ahiret arasında da uyum olmadığında daha dünyada cehennem yaşanır.

Kadın ve koca birbirine küfüv ve münasip olmalı. Münasip olursa birbirine “nasip”, birbirinin nasibi olur. Küfüv ve denklik en çok da din noktasında olmalı.

Efendimiz (asm) ve eşleri (r.a.) âlemin ve âdemin özü ve özetiydi. Birbirlerinin dengi ve dengeleriydi. Annelerimiz (r.a.) bir peygamber eşi fıtratında yaşayabildikleri için Efendimiz’e (asm) eş olabilmişlerdi. Hz. Zeynep (ra) sahabe eşi olarak değil de Peygamber eşi gibi yaşayabilecek fıtratta olduğu için Rabbimiz onu Hz. Zeyd’den (r.a.) alıp Efendimiz’e (asm) vermişti.

Dengini bulan hemen her enbiya (peygamber) ve evliya evlenmiştir. Öte yandan Hz. İsa ve Hz. Yahya mücerret kalmışlardır. Adanmışlık ruhuyla yaşayan Suffe ashabı ve Bişr-i Hafi, Ahmedi-i Bedevi, Bediüzzaman gibi yüzlerce evliya da evlenmemişlerdir. Rabiatün Adeviye, Hasan Basri gibi bir evliyadan teklif almasına rağmen “bir kalbe iki sevgi sığmaz” deyip evlenmemiştir.

Evlilik bir cümledir. Kısalığı, uzunluğu önemli değildir. Cümlemiz (hepimiz) cümleye dâhil olmak zorunda değildir. Cümle özne ve yüklemden oluşur, nesne olmasa da olur. Evlilik özlem ve yüklenmekten oluşur, çocuk olmasa da olur. Bazıları cümle olamaz; virgüllü yaşamayı sever, evlen(e)mez. Evlenirse o evliliğe bir gün nokta koyacağını bilir. Bazıları özlem ve yüklem doludur. Sevdiğinin öznesi, nesnesi, yüklemi, her şeyi olur. Sevdiğinin yükünü de, yüklemini de çeker. Evliliklerine üç nokta koyarlar. Sonsuz cennette de birlikte olurlar. Hz. Muhammed (asm) ve Hz. Hatice (ra) böyleydi. Onlar aşk, özlem ve yüklemle dopdolu bir hayat yaşadılar. Evliliklerine üç nokta koydular. Eşini efendi, kendisini onun kölesi bildiler.  Böylece dünya ve cennetin efendileri oldular. Ne mutlu onlara, ne mutlu onlar gibi yaşayanlara.

Okunma Sayısı: 3970
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Yalçın Bosnalı

    14.12.2017 08:21:54

    Mustafafa bey Yazılarınızı zevkle takip ediyorum...13.12.2017 tarihli yazınızı okudum.. gönlünüze ve kaleminize Sağlık..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı