"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hasan Kuru: Bu bir kuru sevda değil

Mustafa ORAL
27 Mart 2019, Çarşamba
Risale-i Nur’da Gülcü Hüseyin olarak geçen Hüseyin Kuru’nun Üstadla tanıştıktan sonra dünyası değişir.

1940 yılında gül tomurcuk açar. Hüseyin’den Hasan doğar. Hasan gülün yongası, goncası olur. Üç yaşındayken (1943) babası tutuklanıp hapse konulur. Hasan için babasız günler uzadıkça uzar. Onüç yaşında Küçük Sözler’i yazar. Üstad tashih eder; sonuna duâ yazıp iade eder. Babasıyla hizmete omuz verir. Nazif Çelebi’nin evi Nurcuların buluşma yeridir. Risaleler gizli şekilde burada çoğaltılmaktadır. Hasan, korkmadan gece geç vakitlere kadar teksir kolu çevirir.

1958 yılıdır. 18 yaşındadır. Babası seslenir. “Hazırlan Hasan’ım. Üstada gidiyorsun.” Yola çıkar. Isparta’ya varır. Babası, otel sahibi Nuri Benli’ye gitmesini söylemiştir. Otele gider. Karşısına çıkan ilk kişiye Benli’yi sorar. Benim, deyince elini öper, babasının selâmını iletir. Benli Üstada haber gönderir. Akşama doğru müjde gelir. Hasan çok sevinir. Benli Hasan’ı bir odaya götürür. “Bu yatakta Üstadımız yattı. Herkese bu odayı açmıyorum.”

Sabah olur. Benli ile Üstada doğru yola çıkarlar. Kapıyı çalarlar. Bayram Yüksel açar. Hasan’a fısıldar. “İnebolu’dan gelen sen misin?” Hasan ‘Evet’ deyince içeri alır. Aceleyle üst kata çıkar. Üstadın odasına varır. Üstad talebeleriyle sohbet etmektedir. Üstada koşar. Heyecandan ne yapacağını bilemez. Sarılmış mıdır, ellerini öpmüştür müdür, farkında değildir. Kapıya yakın oturur. Üstad yanına oturmasını ister. Tâhirî kalkar, Hasan’ı Üstadın yanına oturtur. Üstad, Hasan’ı göstererek Tâhirî’ye birşeyler söyler. Tâhirî tasdik eder. Hasan anlayamaz. Sadece Rüştü Çakın ismini işitir. Rüştü, babasının Denizli’den hapishane arkadaşıdır. Demek Gülcü Hüseyin bir gül daha yetiştirmiş, bahçe sahibi Üstadına göndermiştir.

Zamanın nasıl geçtiğini anlayamaz. Ayrılma vakti gelmiştir. Üstada yaklaşmak güneş çekimine kapılmaktır. Güneşe doğru yürür. Yine heyecandan ne yapacağını şaşırır. Odadan çıkarlar. Yavaş yavaş kendine gelir. Ayrıntıları biraz hatırlamaya başlar. Salon ve odalarda yazı eşyaları dışında nerdeyse hiçbir şey yoktur. Yerde kilime benzer bir şey vardır. Tahtalar aralıklıdır. Duvarda iplere dizilmiş, kurumaya bırakılmış meyveler vardır. Genç talebeler rahle üzerinde Risale yazmaktadır.

Tâhirî ile evden çıkarlar. Kapıda beklemeye başlarlar. Az sonra Üstadın arabası görünür. Direksiyonda Ceylan vardır.  Ceylan’ın arkasından bulutların arasından görünen güneş gibi Üstad görünür. Üstad, Ceylan’a Hasanları gösterir. Araba önlerinde durur. Tâhirî, Hasan’ı Üstadın penceresine doğru sevk eder. Üstad, Hasan’la çok ilgilenir. “Seni gezdirecektim, ama yolcusun. Sana, babana, anana duâcıyım” deyip yavaşça ayrılır. Tâhirî şaşkındır. Hasan’a döner. “Yoksa dönüş biletini mi aldın?” Hasan mahcup olur. “İki saat sonra Ankara’ya gidiyorum.” Tâhirî tatlı-sert kızar. “Sen ne yaptın! Üstad seni Barla’ya, Emirdağı’na götürüp gezdirecekti.” Biraz soluklanır. “Üstad sana çok önem verdi. Bütün kardeşlerle seni tanıştırmam için emir verdi. Yoksa İnebolu’dan üç kişi mi çıkmıştınız?” “Evet, ağabey. Onlarla İstanbul’da buluşamadık.” “Üstadımız onları sordu.” Hasan şaşkındır. Üstad bir keramet daha göstermiştir. Başından geçenleri anlatır. Tâhirî bırakmak istemez. Üstadın emri gereğince diğer ağabeylerle tanıştırmak ister. Fakat Hasan izin ister. Elini öpüp otelin yolunu tutar. Nuri Benli ile vedalaşır.

Hava çok soğuktur. Kalorifer çalışmıyordur. Gece yarısı Abana Çayı’na varırlar. Köprü yoktur. Çay oldukça derindir. Şoför “Bismillah” deyip çayın ortasına kadar ilerler. Birden tekerleğin biri çukura düşer. İçeriye su girmeye başlar. Motor durur. Ayaklarını yukarıya çekerler. Minibüs hafiften sallanmaya başlar. Yaşar “Eyvah! Gecenin bu saatinde kimi bulup da çektiririm” diye içerler. Yardım aramak için iner. Hasan ve Berk soğuktan titremeye başlar. İki saat sonra Yaşar traktörle gelir. Minibüsü çektirir. Fakat motor çalışmıyordur. Yaşar bir, iki saat daha uğraşıp çalıştırmayı başarır. Sabaha karşı Poyrazlar mevkiine gelirler. Yol kenarında on beş-yirmi araç beklemektedir. Kalabalığa ne olduğunu sorarlar. İleride heyelan olduğunu, insan boyunda çukurlar açıldığını, geçmenin mümkün olmadığını, İnebolu’dan büyük iş makineleri beklediklerini söylerler. Bekir, Yaşar’a seslenir. “Motoru çalıştır.” “Abi havadan mı gideceğiz; adama deli derler.” Hasan da Berk’i destekler. “Sen işi Bekir Ağabeye bırak. Bir bildiği vardır.” Yaşar motoru çalıştırır. Bekir Berk tekbir getirmeye başlar. Hasan ve Yaşar da katılır. Diğerlerinin “Deli misiniz?” diye bağırmalarına aldırmadan Allah Allah sesleri eşliğinde karşıya geçerler. Yıllar geçse de Hasan ve Yaşar yolu nasıl geçtiklerini bir türlü anlayamazlar. İnebolu’ya varırlar. Duruşmaya ucu ucuna yetişirler. Her zahmetten sonra rahmet vardır. Dört mazlûm da beraat eder. O gün Bekir Berk, Hasanların evini şereflendirir.

İnebolu’nun nurlu kandilleri bir bir sönmeye başlar. Çelebiler, Gülcüler ahirete hicret eder. Bekir Berkler, Sungurlar ise İstanbul’da parlamaya devam etmektedir. Kandillere yakın olmak için İstanbul’a taşınır. Çok güzel günler geçirir. Bekir Berk 1992 yılında vefat eder. Kandil söner. Cenazesine katılır. Bekir’siz dünya boştur. Hasan için İstanbul karardıkça kararır. Dünya gözünde değerini yitirir. İnebolu gözünde tütmeye başlar. 

Çelebiler, Fakazlılar, Gülcü Hüseyinler Boyranaltı Kabristanı’nda kendisini beklemektedir. O gün gelir. 29 Mart 2013 Cuma günü sonsuz uykuya dalar. Bir gün sonra da babasının yanına yatar. 

Okunma Sayısı: 4306
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp

    27.3.2019 15:12:17

    Değerli kardeşim Mustafa bey, güzel yazınız bana Osman Gazi'nin hasta yatağında oğlu Orhan Gazi'ye söylediği sözleri hatırlattı: "Oğlum! Bizim davamız kuru bir cihangirlik davası değildir. Bizim dâvâmız i'lâyı kelimetullahtır." Dâvâya göre dâvâ adamları olur ve onlar "kuru gürültüye pabuç bırakmazlar." Hitler'in de "Dâvâm" dediği dediği bir dâvâsı vardır ve bunun için eli "kanlı-deli" olmuş, cihanı kana bulamıştır. "Delikanlı" ile "kanlı deli" arasında Everest kadar fark vardır. Biri âla-yı illiyyin, diğeri esfel-i safilin. Biri tamir edici diğeri tahrip. Biri ihya edici diğeri imha. Bazı insanlar: "Bir kitap okudum, hayatım değişti" derler. Bazıları da:"Öyle bir Zât tanıdım ki hem dünyam hem ahiretim değişti" derler. Hasan Kuru ikinci sınıfa giren bir bahtiyar olsa gerektir. Böyle kahramanları bize tanıttığın için teşekkür ediyorum. Eline ve yüreğine sağlık. Selam ve muhabbetle...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı