Çocuk kokusu reyhana (fesleğen) benzer.
Efendimiz (asm) “Çocuk kokusu Cennet kokusundandır” der. “Dünyadaki iki reyhanım” dediği torunu Hasan ve Hüseyin’i ‘“Ey Rabbim bunlara rahmet et, çünkü ben bunlara karşı merhametliyim” diye duâlar eder. Ne var ki gün gelir, merhametten nasibini almamış Yezid, Hz. Hüseyin’in boynunu vurdurur. Aşktan ve şefkatten payını almamış eşi Hz. Hasan’ı zehirleyerek şehit eder. Cennet kokulu Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i katlederek kendilerini Cennet kokusundan mahrum ederler. Kader hükmünü vermiş, Allah Yezid ve Yezidleşenlerin Cennet kokusunu yeryüzünden yok etmesine müsaade etmemiş, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin denilen reyhanlar yıllar sonra Geylani, Bediüzzaman gibi fesleğenleri sürgün vermiştir. Üstadın fesleğeni sevmesinin sırrı belki de burada saklıdır.
Hz. Hüseyin dünyaya geldiğinde Efendimiz (asm) gözyaşı döker. İhtimal ki daha en başta gayb perdesi açılmış, torununun şehadeti bildirilmiştir. Bir gün Hz. Hüseyin yanına varır. Efendimiz (asm) avucundaki toprağı gösterir. “Bu Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit olacağı topraktır.” Gerçekten de yıllar sonra Kerbelâ’da şehit edilir.
HAFIZIN KABRİNDE FESLEĞENLER AÇAR
Halkın bir kısmı Yezid’in zulmünden rahatsızdır. Hz. Hüseyin halkın çağrısına uyarak Küfe’ye hareket eder. “Allah’ım! Sen biliyorsun ki, bizim tarafımızdan gerçekleşen kıyam, saltanat için yarışmak ve değersiz dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir. Senin dinini öğretmek, ıslahat yapmak, mazlûm kullarına emniyet ve güvence kazandırmak, İslâm’ın farzları ve Resulullah’ın (asm) sünnetleri ve hükümleriyle amel olunmasını sağlamak içindir” diyerek niyetini belli eder. Haberi alan Yezid pusu kurar. Kerbelâ’da etrafını çevirirler. Hz. Hüseyin ve yakınları çöl ortasında üç gün aç, susuz bırakılır. Annelerin sütleri kesilir, çocuklar susuzluktan bayılır. Hz. Hüseyin ve yakınlarının kanını içmeye azmeden Yezid bir yudum suyu dahi esirger. Kundaktaki oğlu ölüme durunca Hz. Hüseyin dayanamaz, Yezid tarafındaki henüz vicdanını kaybetmediğini umduğu Müslümanlardan yardım ister. Bazılarının merhamete geleceğini anlayan İblis soylu biri bebeği katlederek gözdağı verir. Hz. Hüseyin Müslüman kanı dökülmesini istemediğinden anlaşmak ister. Ne var ki teklifi kabul edilmez. Tekrar seslenir: “Görüyorsunuz, dünya değişmiş. İyisi gitmiş, kötüsü kalmış. Hayatın bir tadı kalmamış. Ömrümüzün kalan kısmı, kabın dibinde kalan su artığından, havası ağır ve sıkıcı bir otlak hayatından başka bir şey değildir. Artık hak ile amel edilmediğini, batıldan vazgeçilmediğini görmüyor musunuz? Böyle bir durumda kalan ölümü hayata tercih etmesi gerekir. Ben ölümü mutluluk, zalimlerin idaresinde yaşamayı ise alçaklık olarak görüyorum.”
Vicdanlar susmuş, kalpler sağırlaşmıştır; kimseden ses yoktur. Hz. Hüseyin Yezid’in menhus niyetini anlar. Etrafındakilerden Medine’ye dönmelerini ister. Onlar şecaat sahibi, sahabe ruhlu bahtiyarlardır. Peygamber (asm) torununu bu zor günde yalnız bırakmayacaklardır. Hz. Hüseyin büyük bir faciayı engellemek için son defa Yezid’e seslenir. “Resûlullah (asm) bir hadisinde şöyle buyurmuştur. ‘Kim insanlara zulümle muamele eden, Allah’ın haram kıldıklarını pervasızca işleyen, Resûlullah’ın yolundan gitmeyen ve Allah’ın kulları arasında zulüm ve haksızlıkla iş gören bir idareciyi görür de ona göz yumar, eliyle veya diliyle karşı çıkmazsa, Cenâb-ı Hakk’ın o kimseyi müstahak olduğu yere göndermesi hak olur.’ Bu adamlar (Yezîd ve Ziyad) şeytana uymaktadırlar. Allah’a ibadet etmeyi bırakıp bozgunculuk ve fesat çıkarmaktadırlar. Allah’ın kanunlarını işlenemez hâle getirmiş bulunmakta, devletin hazinesini kendi aralarında paylaşmaktadırlar.
“Allah’ın haram kıldığını helâl, helâl kıldığını haram kılmaktadırlar. Buna karşı çıkmak herkesten önce benim vazifemdir. Beni öldürmeniz size bir iyilik getirir mi? Ben Peygamberinizin (asm) kızının oğlu değil miyim? Resûlullah (asm) benim ve kardeşim hakkında ‘Bunlar Cennetlik gençlerin efendisidir’ buyurmamış mıdır?”
Vicdanlar körelmiştir bir kere. Çağrısı yine karşılık bulmaz. Zalimler güruhu Hz. Hüseyin ve sevdiklerini şehit eder. Hz. Hüseyin’in başını keserler. Kimsenin bulmaması için izbe bir yere defnederler. Fakat toprağından yayılan hoş kokuyla köylüler kabri bulur. O gün oklar, kılıçlar, mızraklar 72 mü’mini şehit eder. Onlardan birisi vardır ki Cennet kokusu bu günlere kadar uzanmıştır: Hz. Cevn. Savaşmak için izin ister. Dedesinden (asm) merhamet ve adalet dersini alan Hz. Hüseyin teklifi kabul etmez. Fakat Cevn ayaklarına kapanır. “Ben kötü kokulu, hasebi düşük ve rengi siyah bir köleyim. Güzel kokulu, şerif hasebli ve beyaz renkli olmam için Cennete girmeme müsaade edin.” Cevn’in şehadet aşkı Hz. Hüseyin’i ikna eder. Cevn meydana iner, vuruşa vuruşa şehadete erer. Hz. Hüseyin başucuna gelir, duâlar eder: Allah’ım! Onun yüzünü ak et, kokusunu güzelleştir, onu salih kişilerle haşret ve onu Muhammed (asm) ve Ehl-i Beytiyle haşret.
HZ. HÜSEYİN’İN MERHAMET VE ADALET ÇAĞRISI
O gün bir avuç sahabe ruhlu insan Hz. Hüseyin’in dâvetini kabul ederek şehadete ererler. Kokuları ebede ulaşır, Cennetten dünyaya yayılır. Hz. Hüseyin’sen Yezidlere, fesleğensen Cennete hazırlan. O günden sonra Hz. Hüseyin’in yolunu tutanların hayatları hep çileli olur. Yolları yoksulluğa, vefasızlığa, sürgünlere, hapislere, nihayet şehadete uğrar. Çiçeklerden en çok fesleğeni seven Hz. Hüseyin’in torunu Bediüzzaman’ın ömrü de zamane Yezidleri sebebiyle sürgünlerde ve hapislerde geçer. Nihayet dedesi Hz. Hasan gibi hapiste zehirlenir. Talebesi Hafız Ali, Bediüzzaman’ın yolundan, dolayısiyle Hz. Hüseyin’in izinden gidenlerdendir. Rüyasında kendisine bir avuç Denizli toprağı verilir. Mesaj alınmıştır. Hz. Hüseyin’in yolu açılmıştır. “Denizli’ye gideceğim ve orada vefat edeceğim.” dediği gibi olur. Kısa süre sonra Denizli Hapsine düşer. Orada zamane Yezidleri tarafından zehirlenir. İlbadı Kabristanı’na yatar. Bir zaman sonra toprağında Hasan Feyzi Yüreğil gibi sümbüller açar. Onlar yok edilmek için toprağa atıldılar, fakat zamanla sümbül ve fesleğen oldular.
Ah, bilirim sen de bazen içinde küçük Kerbelâlar yaşarsın. Onurun kırılır. Çiçek boynun bükülür, çiçek yüzün solar. Vefasızlık canını yakar. Sesini duyan olmaz. Acıların gözyaşlarına sığınır. Dünyaya sığamazken bir köşede sızıp kalmışsındır. Üzerine ölü toprağı serpmişlerdir. Varsın unutulmuşluk, terk edilmiş, vefasızlık toprağına gömsünler. Sabret, Hasan ve Hüseyinlerin kaderidir bu. Çiçek gibi yaşayınca bir zaman sonra illaki güzel kokular veriliyor dünyaya. Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Bediüzzaman gibi güzel işler yap da kokusu asırlar sonrasından da duyulsun.
Tarih içinde iki ses çağırır bizi. Biri Yezid’in, diğeri Hz. Hüseyin’in; biri kan ve cinayetin, diğeri adalet ve merhametin. Rabbim hepimizi Hz. Hüseyin’in adalet ve merhamet çağrısına uyanlardan eylesin, âmin.