Mağara tabiî bir barınaktır.
Zalimlere karşı sığınaktır. Ashab-ı Kehf, Hira ve Erek gibileri asırlarca gönül erlerine menzil olmuştur. Efendimiz (asm) fitnelerden uzaklaşmak için Hira Mağarası’na çekilir. Derin yalnızlıklardan sonra ilk vahiy gelir. Mağara sözün yansıdığı ilk yer olur...
Efendimiz (asm) ve Hz. Ebubekir (ra) gençlik günlerinden itibaren yozlaşan topluma yolunca yol gösterirler. Ne var ki şiddetli baskılara maruz kalırlar. Baskılar dayanılmaz hale gelince, insanlık tarihinin en uzun yolculuğuna çıkarlar. Takipten kurtulmak için Sebir Dağı’na sığınırlar. Dağ kutlu misafirlerinin zarar görmesinden korkup, titrer. “Yâ Resulallah benden ininiz! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa, Allah beni tâzib eder” der. Çağrı Hira’dan gelir “Bana gel Ya Resulallah!” der. Dağın çağrısına uyup Hira’ya sığınırlar. Bu sır içindir ki o gün bu gündür ehl-i kalb Sebir’de korku, Hira’da emniyet hisseder.
Görüyorsun ya dağ zulmün parçası olmaktan titriyor da dağ gibi adamlar zulmederken, kul hakkına girerken zerrece tınmıyor. Karşıki dağ masumları korumak için “bana gel” diyerek kendini feda ediyor da milyonlarca insan yeryüzündeki haksızlıklar karşısında taş kesiliyor. Yine de korkma O gün Allah onları görmedikleri ordularla destekmiş, üzerlerine sekinet indirmiş, mu’cizeler gerçekleşmişti. Kim bilir Rabbin inayet ederek seni de selâmete erdirir.
Hz. Ebubekir, Efendimiz’e (asm) zarar gelecek diye Sebir gibi titrer. Teskin etmek yol arkadaşına düşer. “Ey Ebu Bekir! İki kişinin üçüncüsü Allah olursa sen ne olacağını zannediyorsun? Korkma, Allah bizimle.” Ah ki korkunun kol gezdiği çağ Ebubekir’ini arıyor.
Sekiz yıl sonra Mekke’yi fethederler. O gün memleketlerinde kalmak yerine hicret yurduna dönerler. Çünkü on yıl önce onlar Mekke’den çıkmaya zorlanırken, Medine “bana gel” demiştir. Bilirim içinde şehrinden sürülmüş peygamberlerin hüznü vardır. Affet, affet ki için güzelleşsin.
Hicret yolcuları Hira’dadırlar, ama bir aradadırlar. Dışarıda Ebucehiller fink atıyordur. Başlarını birazcık eğseler yakayı ele vereceklerdir. Hz. Ebubekir endişelenir. Efendimizin (asm) zarar görmesinden kederlenir. Kendini siper eder. O gün Kur’ân Hz. Ebubekir’i “yol arkadaşı” olarak anar. O günden sonra da Allah dostları arasında “yar-ı gar” (mağara yarı) olarak anılır.
Bilirim kendini çölün ortasındaki mağaracıkta sıkışıp kalmış Hz. Muhammed (asm) ve arkadaşı gibi hissediyorsun. Etrafım Ebucehil’i aratmayan cahillerle dolu diyorsun. Bil ki düşmanlar arasında sahra mağara kadar dar, dostlar arasında mağara sahra kadar geniştir. Hem onları mağarada saklayan, sırlayan seni hiç yalnız bırakır mı?
HİCRETİN HÜZÜNLÜ DURAĞIDIR HİRA
Kader ağlarını örer, örümcek harekete geçer. Hicret yolcularını korumak için mağara ağzını örer. Bugün sanma ki birileri çorap ördü de başına bunlar geldi. Sadece kader ağını ördü, Mevlâ’n korumak için seni mağaraya hapsetti. Ah ki çok insan var bedenleri sarayda, ama ruhları mağarada. Şükür ki çok insan var bedenleri mağarada olsa da ruhları sarayda. Dünya tehlikelerle dolu sahradır, Rabbimiz sevdiklerini korumak için mağaraya koyuyor. Kaderle kapılarını örüyor. Şükret ki seni mağaralara mahkûm edenlerin kalblerini örümcek bağladı da haberleri yok. Ya senin de kalbini örümcek bağlasaydı. O zaman haksızlık edecek, dünyadaki haksızlıkları görmeyecektin. Girmekten korktuğun mağara belki de senin için en güvenilir yerdir.
Çok küçükler var, büyük işler yapar. Karıncalar Firavun sarayını dağıtır. Sinek Nemrut’un nefesini keser. Ebabiller Ebrehe ordusunu siler. Öte yandan bir karınca safım belli olsun diye ağzında suyla İbrahim (as) için hazırlanan ateşe koşar. Hira’da örümcek ağı Ebucehillerin gözlerini kör ederken, bir çift güvercin hicret yolcuları için kendilerini feda eder. Yumurtaları umut olur. O gün yüreklere milyonlarca yumurta bırakılmıştı. Umudunu yitirme. Firavunlara, Nemrutlara, Ebrehelere, Ebucehillere karşı sevdiklerine karıncaları, sinekleri, ebabilleri, güvercinleri gönderen Rabbin seni yarsız, yardımsız bırakır mı? Hüzünlenme gayrı, Allah seninle.