"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kalbe kaplar biçmek

Mustafa ORAL
07 Haziran 2017, Çarşamba
Rüştü Mırmır 1927 yılında Kastamonu’nun İnebolu İlçesinde dünyaya gelir.

Baba adı Nuri, anne adı Azize’dir.1 İnebolu Kahramanları 1943 yılında Denizli Hapsi’nde destan yazar. Rüştü, Risale-i Nurlar’ın harf harf kendilerine işlendiği bu kahramanlardan Bediüzzaman Hazretleri’nin ismini duyar. Risale-i Nur’un ruhlarda nasıl büyük bir inkılâp yaptığını görür. Nefsin köleliğinden, ruhun sultanlığına nasıl terfi edildiğine şahit olur. O da ruh sultanı Bediüzzaman’a köle olmak, İnebolu Kahramanları arasına katılmak ister.  

Rüştü kunduracıdır. Yoldan, yolcudan, elden, ayaktan anlar. Herkesin vücut yapısına uygun ayakkabı yapar. Bir ayakkabı ne kadar yol gider, bir kalp ne kadar yolda seyrü süluk eder, bilir. Yorulan kalptir, ayaklar bahanedir. Mana âlemine kalp ayağıyla gidilir. O ayağa herkes ayakkabı biçemez. O mi’raca her ayakkabıyla yükselinmez.

Ayaklara kap biçen kalbe de kap biçmesini bilmeli. Her işin piri vardır. Ayakkabıcılarınki Necaşi’dir. Kalplere ayakkabı biçmektedir. Ayakkabıların bağı yoktur. Kimse kimseye ayakbağı değildir. Kimsenin kalbi dünyayla bağlı değildir. Barlalı Sıddık Süleyman bunun en güzel şahididir. Üstadın yağmurda ıslanmış, toprağa bulanmış ayakkabılarını taşımıştır. Barlalıların sultanı oluvermiştir. Ah, Rüştü, Süleyman olsaydı. Kalbi dengeye gelseydi. Böyle iki ileri bir geri gidip gelmeseydi… Bu kalp rengini, bu ayakkabılar dengini bulsaydı. 

Asrın Bişri Hafi’si Rüştü. Çıkar kalbindeki ayakkabıları. Yalın ayakla, yalın kalple gidilir Sultanın huzuruna. Ayak uydurmak ayakkabı uydurmaktan zordur. İnsan öyledir; ağzım balık yesin, ama ayağım suya değmesin ister. Allah dostları derin denizlerdir. Her yanlarında ‘yüzme bilmeyenler girmesin’ yazılıdır. Sonu gelmez yollardır. Her yanlarında ‘yürümesini bilmeyen, ayakkabıları hemen eskiyen gelmesin’ yazılıdır. 

Bu yola yürek dayanmaz. Bu yolcuğa halden anlamayanla çıkılmaz. Meleklerin ayakkabıları kanatlarıdır. Rüştü melekler gibi uçup gitse Üstadına, ama bu hacaletli yüreği bu ayaklar yalnız başına taşıyamaz ki. “Sakın kimse tek ayakkabı ile yürümesin, ya ikisini de çıkarsın, yahut ikisini de giyinsin” demiyor mu Sevgili (asm). Bu yolda pabuç pahalıdır. İşin sonunda şeytana pabucu ters giydirmek kadar pabucu dama atılmak da var. Şimdi ne yapsın Rüştü... Birden kunduracı dostu Sadullah Yılmaz gelir aklına. Dostunun kalbini ayak yapar, çıkar yola. İlk durak Küre’dir. Dursun Efendi’nin kapısını çalarlar. Emirdağ’daki Nur Talebelerinin adreslerini alırlar. 

Hey Rüştü! Sevince kalpler eskir mi hiç?

Üç günlük yolculuktan sonra Emirdağ’a varırlar. İnebolu’dan Emirdağ’a deniz havası gelmiştir. Yağmurların yağacağını hisseden Üstad kalplere rahmet dostların da geleceğini hisseder. Üç gündür İnebolu’dan gelecek misafirlerin muhabbetiyle yanarken birden serinler. Abdullah Yeğin, Rüştülerden bahsedince “İnebolulular hemen gelsin” diyerek kapısını açar. Kapı sesine billur sesi eşlik eder. Rüştü’nün eşiğine erer. “Ben sizi üç gündür bekliyordum. İnebolu’dan misafirlerim gelecek, diye muntazırdım” diye iltifat eder. Aman ya Rabbi. Sultan, Rüştü kölesini beklemekteymiş. Aman ya Rabbi. 

Ayakları yerden kesilir. Rüştü için kalbinin ayaklarına ölçü alma vaktidir. Gönlü deniz gibi dalgalanmaktadır. Başka âlemlerde gezmektedir. Bu hâller hiçbir hâle benzememektedir. Nerelere gitmiştir, ne kadar gezmiştir bilinmez, ama artık dünyaya dönme vaktidir. 

Sultanın ellerinin sesiyle kendine gelir. Üstad yere bir daire çizer: Seni Rüştü Çakın gibi on senelik hizmet yapmış olarak Nur dairesine kabul ettim… Ben seni yirmi yedi senelik bir Nur Talebesi olarak kabul ediyorum…

Her hicret mi’raclar taşır içinde. Rüştü yeni yeni mi’raclara yükselir. Emirdağ’a hicretten sonra bu mi’raclar ne de güzel gelmiştir. Artık ayakkabılar sıkmıyordur. Kalp ağrılarını ve ağırlığını yitirmiştir. 

ÜSTAD’IN YOLUNDA GİDEN YORULMAZ 

Üstadı görmenin sevincinin yanına, ayrılmanın hüznünü de alarak memlekete yollanırlar. Risale’nin yolu Nur’ludur. Bediüzzaman en büyük yolcusudur. Üstadın yolunda giden yorulmaz, yarı yolda kalmaz. Üstad’dan ayrıldıktan kısa süre sonra önlerinde bir kamyon durur. Şoför “Efendi Hazretleri’nin ziyaretlerinden mi dönüyorsunuz?” der. Rüştüler “Evet” deyince adam çözülür. Arabasıyla Üstad Hazretleri’ni defalarca kıra götürdüğünü söyler. Üstad misafirlerine güzel bir uğurlama hazırlamıştır. “Allah’a binlerce defa şükürler olsun ki” Üstad Hazretleri’nin kırlara gittiği arabayla Rüştüler de seyahat etme bahtiyarlığına ermiştir.

İnebolu’ya varır. Yepyeni bir ruhla hizmeti omuzlanır. Elleri ayaklara, sözleri kalplere daha güzel şekil verir. Ne var ki Üstad özlemi anbean ruhunu kaplamaktadır. Susuzluğu arttıkça artmaktadır. Bulutlar toplanmış meleklerin arş emrini beklemektedir. Yağmurlar yağdı, yağacaktır. 1959 yılının son günleridir. Recep Uysal ve Hasan Kuru’ya hâlini açar. Onlar da aynı dertten mustariptir. Üstada gideceklerdir; bu hasret dayanılacak gibi değildir.

Üstad o günlerde Ankara Gölbaşı’ndadır. Rüştü Üstadına kavuşur. Ellerini öper.  İçindeki bulutlar çözülür, Gölbaşı’na yağmaya başlar. Rahatladıkça rahatlar. Üstad bu; gölden de, gönülden de; buluttan da, yağmurdan da anlar. Nemden yağmur kapar. Sevdiğinin gönlüne düşer yanına aldırır; susuzluğunu hisseder yağmurlar yağdırır. Rüştü yağmurlara kanarak İnebolu’ya döner. Dünyayla da bağını keser. Bediüzzaman gibi bir “devlet” bulmuştur, başka devletleri neylesin. Yeryüzü medrese-i nuriye, kâinat vatan kılınmıştır; Nur Talebesine dünya neylesin…

DÜNYA DEHLİZİNDEN, AHİRET DENİZİNE  

23 Mart 1960’da Üstad toprağa düşer. Rüştü hazineyi hazireye kaldırmak için Urfa’ya gider. Üstadı ebediyete uğurlar. Gözleri Üstadın kabrinde,  gönlü kalbinde kalmıştır. Arkasından bakakalmıştır. Teselli bulmak için yıllarca göklere bakar durur. Üstad vefat etmiştir, ama eserleriyle yaşamaya devam etmektedir. Rüştü, Risaleleri çiçek gibi göğsüne takar, gittiği her yere götürür. Nihayet İstanbul limanında demirler. Ufuklara bakar. “Cihana yayılan Nurların bayramını seyrederek hamdeder.” 

1997 yılıdır. Yaşı yetmişe varmıştır. Ayakkabıları artık yıpranmıştır. Dünya iyice ayakbağı olmuştur. Dünya dar, Üstad yardır. Üstada gitme zamanıdır. Üstadından dâvet bekler. Dâvet gelir. “Düğün, dernek hazır, gel artık”, denilmektedir. Artık demir almak günü gelmiştir zamandan. Üstada giden bir gemi kalkacaktır limandan. 

Rüştü güverteye çıkar. Dünyaya sırtını döner. Gözünün önünde derya gibi açılan Kasımpaşa Kulaksız Kabristanı’na baka baka kendinden geçer. Gözlerini dünyaya kapar. Dünya dehlizinden ahiret denizine dalar. Bilir ki Nur Talebeleri için bütün yollar Barla Kabristanı’na çıkar. Allah rahmet eylesin. Amin.

Dipnotlar:

1- İhsan Atasoy (İnebolu Kahramanları)

Okunma Sayısı: 3538
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İsmail Cebecili

    8.6.2017 04:16:50

    Sn ORAL, 24 Şubat 2017, Cuma tarihli Röportajınızda, Hanımefendi'nin bahsettiği "Bir gün bir Kur’an-ı Kerim aldım. Kapağını açtığımda içinden küçük bir kitapçık çıktı. Bir sayfasında amcamın kısa bir biyografisini gördüm." dediği Biyoğrafiden bahsetmemişsiniz. Bilgi verirseniz sevinirim. Allah razı olsun.

  • GAZİ

    7.6.2017 10:00:25

    Allah razı olsun kardeşim. Kalemine sağlık. Allah bütün kahramanlara bu aziz mübarek günler hürmetine rahmet eylesin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı