"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kalbinde sevda, omuzunda kalem yükü

Mustafa ORAL
01 Temmuz 2018, Pazar
İnsan uzun yolculuğa çıkmaya hüküm giymiş.

Yol değil, yoldaştır asıl olan. Yoldaş sağlamsa elbet bir gün menzile varılır. Ezelden ebede uzanan hayat ve hakikat yolculuğunda herkes sermayesine uygun vasıtaya biner. Kimi atla, katırla, gemiyle, kimi de trenle gider. Yakup Cemal nam-ı diğer “Trenci Yakup” için yolun, yolcunun, yoldaşın, istasyonların ve trenin ayrı bir önemi vardır. 1900 yılında Denizli’nin Moran köyünde hayat trenine biner. Kendisi lokomotif olur; kuzuları, koyunları arkasına vagon vagon takar, kırlara çıkar. Bilahare köyün makinistliğine (muhtarlık) kadar yükselir. Henüz muhtar bile değilken dürüstlüğünün meyvesini alınır; köyün hatırı sayılır ailelerinden birisinin kızıyla evlenir. Bir ay sonra DDY’nda memur olur. Kader yıllar sonra makinistliğe terfi ettirir.

Denizli’den kalkan tren 1929 yılında Isparta, Kuleönü İstasyonunda durur. Oğuz Atay’ın Demiryolu İşçilerini hatırlatan bir hikâye yazılmaya başlar. Makinist Yakup anlatılanlara kulak kabartır. Bediüzzaman isimli makinist bir evliya Barla İstasyonuna demir atmıştır. Risale-i Nur isimli kâğıttan tren yapmış, kitaplarını vagon vagon eklemiş, Cennete seferler düzenlemektedir. Heyecanlanır. İçini Yusuf hasreti sarar. Bu yolculuk kaçmaz, deyip sefere katılır. Bir gece yarısı katır arabasına binerler, Barla’ya doğru demir alırlar. Arabacı tedirgindir. Zira Barla İstasyonu sürekli gözetim altındadır. Üstad ikibuçuk yıl kadar karlar ülkesi Rusya’da kaldığından bu durumlara alışıktır ama arabacı değildir. Tolstoy romanlarını hatırlatan bir gerilim içindedir. Sanki top mermisi kaçırıyormuş gibi Yakup ve arkadaşının üstünü örter. Katır arabası karanlığı yara yara ilerler.

Sabah namazına doğru Barla İstasyonuna varırlar. İstasyonun dibinde çeşme ve asırlık bir çınar, üstünde gözetleme kulesi gibi bir ev vardır. Abdest alırlar. Su cennet kokuyor; kevser havuzundan akıyor olmalıdır. Cennete ayak basıyormuşçasına bir heyecanla ahşap merdivenleri adımlarlar. Tam cennetin kapısını çalmaya hazırlanırken açık olduğunu fark ederler. O kapı kime açılacağını bilir. Sen Yakup olursan bütün yollar Yusuf’a çıkar, bütün kapılar açılır.

İçeri süzülürler. Ev hol, mutfak ve iki odadan ibaret cennetten bir köşk gibidir. İşte Yusuf orada! Yakup, Denizli’de olsa bu kokuyu tanır. Evliya makinist katar katar melekleri arkasına takmış Ya Cemili Ya Allah, Ya Karibi ya Allah, diye diye cennete doğru treni sürmektedir. Yakupları fark eder. Kontağı kapatır. Şu iki meleği almadan bu tren gitmez.

Yakuplara bakar. Yakup şaşırır. Beyaz cübbeli, beyaz sakallı bir makinist. Halbuki sakalsız olduğunu söylemişlerdi. Başını öne eğer. Dayanamaz, bir daha bakar. Bu sefer Üstad bahsedildiği şekilde görünür gözüne. Ah Yakup ah, sen Yusuf hasretinden ne yaptığını bilmiyorsun. Şaşkın halde bir süre baktıktan sonra toparlanır. “Üstadım Ben Yakup Özkan. Kuleönü’nde demir yollarında çalışıyorum.” Üstad memnuniyetini ifade eder. Bir süre sonra mevzuyu tayyarelere getirir. “Ruhumun tayaranında, bir tarafım hep Kuleönü’ne çekiyordu. Demek ki orada sen vardın Yakup kardeşim.” Kardeşim, dedi, yemin ederim kardeşim dedi bu garip Yakup’a, siz de şahit olun melekler… Şimdi Yakup, Yakup peygamber gibi ağlamasın da ne yapsın… Ağlama Yakup. O gül cemalin solmasın artık. Bak Üstad ne diyor. “Yakup kardeşim, sen memursun, sana zarar gelebilir. Bundan sonra senin adın Cemal olsun.”

Çok güzel bir yüze sahip Yakup, Üstadın Cemal ismini vermesiyle daha da güzelleşir. O gün Yakup Özkan, Yakup Cemal olur, Risale-i Nur treninin seyir defterine yazılır. Bu ismi makinist ve yolculardan başka kimse bilmez. Polisler senelerce seyir defterindeki Yakup Cemal’i ararlar. Bu kişinin Yakup Özkan olabileceğini düşünerek takip ederler. Evini ararlar, kitaplarını talan ederler ama Yakup Cemal’den başkasını bulamazlar. Yakup Özkan, Üstadın kerametiyle hiçbir zaman zarar görmez, gözleri hapis yüzü görmez.

Kuleönü, Cemal için hayatının en güzel günleridir. Cennete burada ayak basmıştır. Sık sık Barla’ya gider, Üstadın elini öper. Bir ara hasret ağır basınca her tehlikeyi göze alarak üç gün Üstadın evinde kalır. Üstad abdest alırken ibriğiyle su döker. Üstadın gönlünde abdest alır, yıkanır, arınır. Sular aşkla Üstadın gözlerini öperken o Üstadın gözlerine bakma aşkıyla yanmaktadır ama bakamamaktadır. Değil mi ki “Üstad’ın gözlerine bakılmaz; bakılsa dağları eritir.” Yakup’un dağ gibi yüreği Üstadın sesiyle eridikçe erir. Ne zaman yanında Üstad anılsa o gözler Kamer Dağı olur, Nil Nehri gibi akar durur.

Beni Rabbime Cevşen’le göndersinler…

1978 yılında Cemal’in sohbetiyle feyizlenen bir geceden sonra aile odalarına çekilir. Derin bir uykuya dalarlar. Bir süre sonra kuvvetli şekilde dış kapı vurulur. Bu saatte kim ola ki... Oğlu kapıya yönelirken Cemal’in huzur dolu sesi odayı doldurur. “Yusuf’um korkma. Üstadım geldi. Kapıyı kilitlememişsiniz, onu haber verdi.” Yusuf gidip kapıya bakar. Hakikaten de kilitlemeyi unutmuşlardır. Şen olasın Denizli! Şen olasın Cemal Efendi!

Üstadla tanıştıktan sonra kendini hizmete verir. Vefat edinceye kadar aşkla tam 58 sene Risale yazar. Öyle ki yazmaktan kürek kemiği kamburlaşır. Nur talebeleri manevi cihat yapmaktadır. Bu yoldaki çile gazilik beratı kazandırır. Cemal Rabbinin huzuruna o beratla gidecektir.

01.07.1987 akşamı gelini Gülçin’in telefonu acı acı çalar. Kader hükmünü vermiş, Cemal’in Üstada ayarlı saati çalmış, Azrail zili kapatmıştır. Tren dünya istasyonundan demir almıştır. Trenci Yakup ebedi yolculuğa çıkmıştır. Çocukları hemen yola çıkarlar. Eve vardıklarında masa üzerinde el yazması iki risaleyle karşılaşırlar. Belli ki Azrail Yakup’u iş üzerinde yakalamıştır. Yakup risaleyle tanıştığı ilk günkü heyecanla yaşamış, hayatını Nur’larla sonlandırmıştır. Amel defteri o risaleler gibi ebediyen açık kalmıştır. Cemal cenazesinde okunmak üzere Cevşen’i kendi sesinden kaydetmiştir. Gelini kaseti teybe koyar, düğmeye basar. Cemal hüzünlü sesiyle ruhuna okumaya başlar. Cevşen biterken imam içeri girer. Kaset donar. Cemal’in dünya kaseti dolar.

Yakup’u İlbadi Kabristanına götürürler. Cenazeye meleklerle birlikte melek yüzlü yüzlerce insan katılır. Yıllar önce Risalelerde adı yanyana yazılan Hafız Ali ve Hasan Feyzi ile bu sefer aynı toprağa yatar. Kabir kimine bal kovanı, kimine tren vagonudur. Yakup trencidir. Çeşme başında, ardıç ağacın altında bir istasyonda demirler. Dünya treninden iner, ahiret treni biner.

Okunma Sayısı: 4903
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı