Milyarca yıldır milyarlarca hayvan kardeşçe yaşıyor.
Allah için o kadar önemliler ki bazıları Nahl (arı), Ankebût (örümcek), Neml (karınca) gibi sûrelere başlık oluyor. İnsana göre bir “tık” geride olmalarına rağmen birçok konuda pir ve üstatlar. Arıdan bal, koyundan süt yapmasını öğrenen insan birçok şeyi de karıncadan öğrenir. Göklerin öğrencisi olmayan yerlerin öğretmeni olamaz. Karıncalar semavidirler, 1400 yıl önce göklerden Kur’ân’a düşmüşlerdir. Şefkati annesinden, cesareti babasından, hakikati Kur’ân’dan ders alan çağın başöğretmeni Bediüzzaman sosyal hayatın vazgeçilmez unsuru cumhuriyet dersini de karıncalardan almıştır. Onların öğrencisi olmasaydı karınca sayısınca insanın öğretmeni, piri ve üstadı olamazdı.
Her hayvan bir ümmettir, karıncalar en kalabalıklarıdır. Cirimleri küçük olsa da hayat itibariyle dünyadan daha büyüktürler. Soğukta yaşayamazlar. Kutuplarda, hele de kutuplaşan toplumlarda hiç. Hastaneleri, hapishaneleri yoktur, ne hastalanırlar ne de suç işlerler. Zaten varlığın haklarına riayet edilse hastanelere, hapishanelere gerek kalır mı?
En sosyal varlıklardır. Mübarek, samimî, dürüst, mütevazı, çalışkan, emekçi ve paylaşımcıdırlar. Ben yerine biz duygusunu öne çıkarırlar. Kraliçe, asker, işçi gibi sınıflara ayrılsalar da ast-üst ilişkisi olmadan yaşarlar. Zekâ ve sağduyuyla hareket ederler. Yeri geldiğinde solcudurlar, solduyularını da iyi kullanırlar. Şimdilerde çokça ihtiyaç duyduğumuz sahabe devrindeki cumhuriyet ve demokrasinin en güzel örneğini verirler.
KARINCALAR HAK VE ADALET SAVAŞÇILARIDIR
Her daim Musaların, İbrahimlerin, Muhammed’lerin (asm) yanındadırlar. Hakkın tarafında saf tutan Allah’ın sadık kullarıdırlar, düzenin değildirler. Hak ve hakikati haykıran adliye memurlarıdır. Firavun’u leşe, sarayını zindana çevirirler. Nemrut, İbrahim’i yakmaya kalkışınca tulumbacı olur, yardıma koşarlar. Sineklerle işbirliği yaparlar; Nemrut’a nefes aldırmazlar; ağzından girip burnundan çıkarlar.
Zalimlere karşı celâlli iseler de melek gibi meliklere karşı cemallidirler. Ama şartsız itimat ve itaat etmezler. Hz. Süleyman karıncaya yılda ne kadar yediğini sorar. Karınca “bir buğday” der. Test etmek için bir buğdayla karıncayı şişeye koyar. Bir yıl sonra bakar ki yarısını yemiş. Şaşırır. Karınca merakını giderir: “Eskiden rızkımı Allah verirdi. O’na güvenerek birini yerdim. Araya insan girince güvenemedim, yarısını yedim. “
İnsanoğluna güvenilmez. Sağı solu belli olmaz. Bediüzzaman sağı solu, yolu yordamı belli olan adamdır. Hz. Süleyman kadar olmasa da bir sultanlığı vardır. Sıddık Süleyman ve Mübarek Süleyman adında karınca ruhlu tebaası vardır. Kedileri, köpekleri, arıları, karıncaları dost sayar. Elinde olanı dostları için harcar. Çorbasını Cumhuriyetçi karıncalarla paylaşır.
KARINCALARIN KIRK YILLIK HATIRI
Kırk yıl sonra sözde cumhuriyetçiler Eskişehir Mahkemesi’nde onu ve talebelerini cumhuriyet düşmanı ilân ederler. Karınca dahi incitmeyen insanları idamla yargılarlar. Nur Talebelerine düşen karınca sabrıyla güzelce beklemektir. Dostlarla içilen bir fincan kahvenin ve bir tas çorbanın kırk yıl hatırı vardır. Bu kadar da zalimlik olmazdır. Üstad ayağa kalkar. Sözü eğip bükmeden, zulme boyun eğmeden konuşmaya başlar. Çorba içtiği karıncaları ve cumhuriyetseverliğini anlatır.
Mahkeme Heyeti şaşırır. Karıncalar kadar uysal bu adamın dudaklarından çıkan sözler kırk yıl önceki çorbanın sıcaklığını taşımaktadır. Firavun’un sarayını yıkan, Nemrut’un ateşini söndüren karıncalar heyetin kalbini istilâ eder. Devlet gücünü arkasına alıp devleşen adamlar karşılarında devlet gibi adam Bediüzzaman’ı görünce küçüldükçe küçülürler. Bir karınca kadarcık canları varmış gibi ölüverecek hale gelirler. Çaresiz kalırlar. Beraatlarına karar verirler.
1943 yılında sözde Sultan Süleymanlar, Süleyman Hünkar, Bediüzzaman gibi kahraman karıncaları taştan şişe olan hapse koyarlar. Bir lokma ekmekten, bir yudum sudan mahrum ederler. Fakat bilmiyorlardı ki onlar Allah’ın kullarıdır. İki âlemin sultanına boyun eden hangi sultana boyun eğer ki. Gizli düşmanların, istibdad-ı mutlaka (despotizm) ‘Cumhuriyet’ nâmı verdiklerini söyleyerek kendi cumhuriyetlerini ilân ederler. “Acaba bir şeriat, ‘Karıncaya bilerek ayak basmayınız’ dese, tazibinden menetse, nasıl benî adem’in hukûkunu ihmal eder?” diyerek masumiyetlerini ifade ederler. Karınca ve katillerle dolu koğuşlarda şefkat ve merhamet dersi verirler. Karınca duâsındaki hakikatleri yaşarlar, yaşatırlar. Karınca olurlar, karındaş olurlar, arkadaş olurlar. Ekmeklerini karıncalarla paylaşırlar. Kısa süre içinde katiller karıncaları bile ezemez hale gelirler.
DÜNYA KARINCALANIYOR
Karıncalar dünya kurulduğundan beri nasılsalar bu günde aynıdırlar. İnsansa sürekli değişiyor, zalimleştikçe zalimleşiyor. Şimdilerde yeryüzünden aşk, şefkat ve merhamet çekiliyor. Dünya nüfusu artarken karıncaların ve karınca kalpli insanların sayısı azalıyor. Karıncalara kıyılıyor. Her yandan kan ve gözyaşı fışkırıyor. Analar, suçsuz yere çocuklarından ayrılıyor. Babalar, haksız yere hapse atılıyor. Öte yandan bazı ana-babalar dünyadan daha çok pay almak için çocuklarını kreşe bırakıyor. İnsanlık cinnet geçiriyor. Başkalarının acılarına duyarsızlaşıyor.
Büyükleri için hayat hapishaneye dönüyor. Çocuklar için her yer kreş oluyor. Artık hapishanelere güneş doğmuyor, kreşlerde hiç batmıyor. Nesiller heder oluyor. dünyanın dört bir yanında her gün yeni hapishane ve kreşler açılıyor. Ana-baba şefkatinden yoksun, çocukluğunu yaşayamamışlar bir gün kendileri de gireceklerini bile bile masumları hapse atıyor. Sahabe devrinde tesis edilen Cumhuriyetin kazanımları hızla elden çıkıyor.
Hz. Ali (ra) bir gün farkında olmadan karıncayı ezer. Üzüntüsünden ağlar.
O gece rüyasında Efendimiz’i (asm) görür: “İki gündür bir karınca yüzünden gökler yasa boğuldu. Öyle bir karıncayı incittin ki o hakikatten haberdardı. İşi gücü Allah’ı zikretmekti” der. Hz. Ali (ra) korkudan titrer… Biz ne çok insanı madden veya manen öldürdüğümüz halde kalbimiz hiç titremiyor.
İnsan olan insan karınca gibi olmalı. Kendini toprak ehli bilmeli, dünyaya meyletmemeli. Bediüzzaman ‘ev üstüne ev olmaz’ diyerek karınca yuvalarına dokundurmazdı. Derdin deniz de olsa dert etme. Karıncalar da, Rabbin de uyumaz. Vefasızların kalplerinin karınca yuvası gibi kaynadıkları günler yakındır. “Yarın Hakk’ın divanına varınca Sultan Süleyman’dan hakkını alır karınca.”
Sen de zamane Süleymanlarından alırsın hakkını, unutma.