"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kaybetmek güzeldir, kaybetmekten korkma!

Mustafa ORAL
01 Kasım 2017, Çarşamba
Varlık yokluktan daha ağır imtihandır. Fakir, kaybetmekten korkmaz. Ancak varlıklılar yokluktan korkar.

Son yıllarda dünyalığımızı kaybetme korkusuyla, bir avuç toprak için, üç günlük dünya hevesine o kadar çok değerimizi, sevenimizi yitirdik ki. Kendimizi kurtarmak adına o kadar çok yalan söyledik, gayr-i meşrû yollara girdik ki. 

Yenilgiyi kabullenmek zordur. Dünya sürprizler dolu bir oyundur. Yenmek de var yenilmek de. Ne var ki hedefimiz hep galibiyet oluyor. Yenilgiyi hazmedemiyoruz. Oysa kaybetmek sanıldığı kadar acı değildir, hatta güzeldir bile. Bazen kazanırken kaybedersin, bazen de kaybederken kazanırsın. Dünyayı kazanır, ahireti kaybedersin. 

Kaybederken neler kazandığını bilseydin hep kaybetmek isterdin. Kazanırken neler kaybettiğini bilseydin hiç kazanmak istemezdin. Rabbinin katında sinek kadar kıymeti olmayan, incir çekirdeğini bile doldurmayan dünya için ahireti kaybetmeyi göze alamazdın. Bazen birileri sinsi bir oyun oynar; aşını, işini, eşini, dostunu, dünyalığını kaybedersin. Ama öyle insanlar, öyle güzel hâller kazanırsın ki bunları kazanacağını, Rabbin katında onlardan daha iyi makamda olacağını bilselerdi kıskançlıklarından çatlarlar, aldıklarını fazlasıyla vermeye çalışırlardı.

Mazlûmca ölmek zalimce yaşamaktan güzeldir. Kazanan zalim olmaktansa kaybeden mazlûm olmak yeğdir. Varsın dünya onların, ahiret bizim olsun. Varsın biz geda olalım, onlar sultan olsun. Yeter ki Rabbimizin katında sultan olalım. Bil ki dünyayı başkasına Cennet yapan ahirette sultan olur, Cennette yaşar. Cehennem yapan ahirette geda olur, yaktığı ateşte yanar.  

Anne çocuğunu oyalamak için önüne balonlar koyar. Renkli balonlar çocuğun gözünü boyar, başka bir şey görmez. Gün gelir balonlar patlar, etrafındaki mücevherlere değişilmez eşyalar ortaya çıkar. Dünyalılar önüne handan, hamamdan, makamdan, mevkiden, servetten, saltanattan, köşkten, saraydan balonlar; Rabbin Cenneti satın aldıran elmaslar, mücevherler koyuyor. Balonlar patlayınca, oyuncağın elinden alınınca ağlamaya başlıyorsun. Allah balonları alıyor, yerine ebedî hazineler veriyor. Görmüyor musun, dünyada kaybeden sevgililer sevgilisi Rabbini buluyor.  

Ahiret dünyanın rövanşıdır. Peygamberler, sahabeler, Allah dostları dünyayı yendiler. Hz. Nuh suya, Hz. Yusuf kuyuya, Hz. İbrahim ateşe galip geldi. Değil mi ki su da, kuyu da, ateş de Rabbinin emriyle hareket ederdi. Hz. Nuh (as) dünyalılarla girdiği mücadeleyi kaybetmişti. Bir avuç hasbi mü’minle küçük dünyasını gemiye sığdırmış, dünyaya sırtını dönüp uzaklara, engin sulara açılmıştı. Rabbinin huzur dolu limanına sığınmış, mağlûbiyetini itiraf etmiş, “Rabbim ben artık mağlûp oldum, bana yardım et.” diyerek inlemişti. Hz. Yusuf (as) kendisine âşık olan Züleyha’nın iftirasına maruz kalmış, Züleyha’nın Sultan eşine mağlûp olmuş, zindana düşmüştü. Buna rağmen sabırla şükretmiş, gün gelmiş saraya sultan, Züleyha’ya eş olmuştu. Demek ki saraya giden yollar kuyudan ve zindandan geçiyor. Hz. İbrahim (as) Nemrut’un ateşine atılmıştı, iman ve teslimiyetiyle kızıl kıyamet ateşi gül bahçesine çevirmişti.

Medine, Mekke’nin rövanşıdır. Mekke’de kaybedenler Medine’de kazanmışlar, daha sonra Mekke’yi de fethetmişlerdi. Fakat  gurur, kibir ve zulme girmemişti. Evine el koyan Hz. Ali’nin kardeşi Akil’in yaptıklarına üzülmüş, ama geri alma gereği de duymamıştı. Ebedî yurdun yolunun Medine’den geçtiğini hissetmiş, Medine’ye dönmüş, orada vefat etmişti. Görüyorsun ya Peygamber (asm) bile olsan doğduğun yerde vefat edemeyebiliyorsun, sen neyin peşinden koşuyorsun? Dünya sırtına yüklenmiş yük. Yeri gelince üzerinden alınıyor. Alana teşekkür, aldırana şükür etmek gerek. 

Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Yezid’e mağlûp olmuşlardı. Dünya da kaybetseler de ahirette ezici üstünlük sağladılar. Dünya sultanlığını yitirdiler, ama ahiret sultanlığını kazandılar. Onlar velilere sultan olurken Yezidler, Haccaclar azgın topluluklara vali oldular. Bu gün kimse Yezid ile anılmak istemiyor, Hasan ve Hüseyin deyince yürekler yerinden çıkacak gibi oluyor. Sen de kazanan taraf olsaydın kazananların yaptığı yanlışları yapacak, istemediğin şeylere imza atacak, gerçek sevenlerini kaybedecek, yalancı, ikiyüzlü insanlarla uğraşmak zorunda kalacaktın. 

Dünyadan bakılınca Ebu Hanife, Mevlânâ, Bediüzzaman gibi birçok Allah dostu zamanın sultanlarına, sultandan çok sultancı kesilenlere mağlûp oldular. Ateşler içinde ömür geçirdiler. Sürgün edildiler, zindanlara düştüler, nihayet idam edildiler. Bediüzzaman dünyaya tutunmamıştı. Evi, eşi, evlâdı olmamıştı. Sürgünler, hapisler, ölüm tehditleri, suikastlar, açlıklar, türlü zorluklar üzre çileli bir hayat yaşamıştı. Süslü balon dünyanın karşısına elmas kıymetinde Risalelerle çıkmış, onu her şeyi bilmiş, telifi biter bitmez, kazanan taraf olduğu ilânını duymadan dünyadan ayrılmak istemişti. Dünyada kazanan taraf olmanın insanı sarhoş eden hazzını yaşamak istememişti. Öyle ki kabrinin bile bilinmesini istememişti. 

Hemen herkesin bir zaafı vardır. Kimisi mala, kimisi makama, kimisi öteki cinse karşı zayıftır. Zaaf gün gelir imtihan olur.  İnsanı en zayıf yerinden vurur. Her an kaybetme korkusuyla yaşar. Zaafla mücadele zordur. Kaybetmeyi kabullenmek zorun zorudur. En zoru da aşkta kaybetmektir. Zira aşka kaybetmek benzemez başka şeyleri kaybetmeye. Bir faniye baki duygularla gönül bağladıktan sonra terk edilmek hatta ihanete uğramak kadar acısı yoktur. Malı kaybedersin, devran döner fazlasıyla kazanırsın. Makamı kaybedersin daha üstüyle ödüllendirilirsin. Üste çıktıktan sonra kimsenin eskisinde gözü olmaz. Ama aşk öyle değildir işte. Birine gönülde kaybettikten sonra bir daha başkasını gönlüne alamazsın. Başka birinin gönlünü kazanmaya çalışamazsın. 

Makam da, mevki de, sevgili de bir yere kadar. Doğarken ne getirdin ki elinden çıkınca üzülüyorsun. Kundağın da, kefenin de cebi yok. Dünya kimseye kalmıyor. Kalbinden ve Rabbinden başka kimse sığınılmayı hak etmiyor. 

Hastalık mikroba yenilmektir. Musîbet insan suretine girmiş mikroplara yenilmektir. Bediüzzaman hastalığı sağlık, musîbeti nimet bilir, hastalara, musîbetzedelere acımaz. Talebesi Hulusi’nin kalbi bir ara bir parça dünyaya meyleder. Alkış tufanıyla kendinden geçer. Kısa süre sonra alkışlar kesilir, hüzün eski bir dost gibi çıkagelir. Üstad acısını hisseder. “Dünyaca bazı müşkilâtına” dostu hesabına bir parça müteessir olur.  “Fakat madem dünya bâki değil ve musîbetlerinde bir nevi hayır vardır; senin bedeline “Yâ Hû bu da geçer” kalbime geldi… Senin yerine teselli buldum. Cenâb-ı Hak bir abdini (kulunu) severse, dünyayı ona küstürür, çirkin gösterir. İnşaallah sen de o sevgililerin sınıfındansın.” 

Üstad, senin, benim gibi bütün kaybedenlerin yerine teselliyi bulmuş, adını da Risale-i Nur koymuştur. “Madem öyledir; hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letaiflerini onda batırma.” Dünyada kaybetmek güzeldir, kaybetmekten korkma! 

Okunma Sayısı: 11789
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp

    1.11.2017 11:04:15

    Sevgili kardeşim, her vakit vicdanların bam teline dokunan yazılarınızı merakla ve ilgiyle okuyoruz. Teşekkür ediyor, Allah (cc) ebeden razı olsun diyoruz. Dünyanın ve dünyalığın hükümfermâ olduğu, hatta bir kısım Müslümanların bile haddinden fazla dünyevileştiği şu zamanda, uhrevi hayatı ve bâki meyvelerini, sabrı, şükrü, rızayı ilahiyi, Hak dostlarını nazaran veren güzel ve ibretli yazılara hepimiz bilhassa şu asırda daha fazla muhtacız. Ehl-i dünya (ve buna dünyevileşmiş Müslüman da dahil) yalancı cennetleri olan dünyaları ellerinden kaçmasın diye dört elle sarılıyor, kardeşlerine, dünyayı cehenneme çevirmekte tereddüt etmiyorlar. Ehl-i hak ve hakikat, dünyanın üç yüzünü bildiklerinden dünyaya da kaybettikleri dünyevi şeylere de ehemmiyet vermiyorlar. Dünyayı kaybetmekten korkanlar düşünsün!

  • Hakan

    1.11.2017 09:20:19

    Yazılarınızdan çok istifade ediyor ve paylaşıyorum.Allah(c.c) ebeden razı olsun.

  • yahni kemal

    1.11.2017 03:04:02

    Gercekten oyle cok guzel

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı