"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nur efesi Sami Tüzün

Mustafa ORAL
16 Ocak 2019, Çarşamba
Demokrat Parti İktidar olmasına rağmen eski zihniyet hâlâ görev başındadır. O dönemde Sami’nin de bulunduğu Yirmi Homa Nur talebesi tutuklanır. Sami Tüzün’e 14 ay hapis cezası verilir, diğerleri serbest bırakılır. Baraklı Sarı Hafız Başbakan Menderes’e mektup yazarak haksızlığın durdurulmasını ister, fakat faydası olmaz.

Risale-i Nur’da Denizli’nin Çivril İlçesinin Homa (Gümüşsu) Kasabası ‘Nur Kalesi’, Nur Talebeleri ‘Homa Kahramanları’ olarak belirtilir. Hacı Sami Tüzün 1901 yılında burada dünyaya ayak basar. Homa’da Nur hizmeti 1943 yılında Hasan Atıf Egemen, Sami Tüzün ve Mehmet Ali Çakıcı önderliğinde başlar. Sami hizmetin kumandanlığını yapar. Üstadın ifadesiyle Nur Efesi unvanını alır. Varlığını ve ömrünü bu yolda harcar.

Camilere bid’alar girdiğinden evini mescide çevirip vakit namazlarını burada kılar. Homa’ya gelen Nurlu mektuplar ona gelir. Sav ile Homa arasında mekik dokur. Sav’dan getirdiği risaleleri Homa Kahramanlarına dağıtır. Bazen bir şakirdin evinde, bazen de dağın eteğindeki Ece Sultan Türbesi’nde ders yaparlar. Mekke günlerini hatırlatan zorlukların yaşandığı dönemde türbe, Nur Kahramanları için Hz. Erkam’ın evi vazifesini görür. Sık sık baskın yapılır. Fakat hizmetten geri adım atmazlar. Hizmet halkası her geçen gün artar. Halkaya girenler savcılık tarafından bir bir kayda geçirilir.

Kurt sisli havayı sever. Hava kararmaya görsün, geceyüzlü adamlar sahneye çıkar. Homa’da da aynı şeyler yaşanır. Kasabada bazı sefil ruhlar türer. 1943 yılında “Bediüzzaman’ın adamları rejimi devirecekler” gibi suçlamalarla zabıt tutturmaya çalışırlar. Nihayet tutuklanarak Üstadlarıyla birlikte idam talebiyle Denizli Hapsi’ne atılırlar. Sami Üstadıyla hayatının en güzel günlerini yaşar.

Isparta ile Homa arasında köprü vazifesi gören Sami, Isparta’daki Nurun erkânlarıyla sürekli irtibat halindedir. Hüsrev Altınbaşak bunlardan biridir. Hüsrev’in Sami’nin kalbinde yeri bambaşkadır. Zaman zaman mektuplaşırlar. Bunlardan birinde Hüsrev durumun nazikliğinden dem vurarak ihtiyatlı hareket edilmesini ister. “Sami Bey. Selâm ile ellerinizden sıkarım. Bir garaza mebni iftiraya uğradık. Evi bastılar. Zülfikar ve Musa, beş altı Söz ile yukarıdan gelen dört mektup suretini bulup aldılar. Manisa’ya götürdüler. Bakalım iş nereye varacak. Vaziyetim çok kötüdür. İnşallah sonu hayırlı olur. Yukarıdan (Üstad Hazretleri’nden) duâ talep ederiz. Hiçbir şey gönderme, vaziyeti sonra yazarım.”

1952 yılında Bediüzzaman hakkında İstanbul’da dâvâ açılır. Denizli’de beraat ettiğinden mahkeme kararını emsal göstermek isterler. Hüsrev durumu Sami’ye yazarak kararın bir örneğinin gönderilmesini ister.

Nur Efesi Sami Bey ile Kafkas Kartalı Zübeyir Gündüzalp arasında güzel bir bağ vardır. Zübeyir İstanbul’da risalelerin neşir işlerini organize etmekte, Sami de Nur postacılığı yaparak Isparta ve Denizli civarında dağıtmaktadır. 30 liralık kitap parası Zübeyir’de kalmıştır. Zübeyir borcunu iade etmek ister, fakat sıkı takip altında olduğundan fırsat bulamaz. Sami’nin adresini bilmediğinden ilk fırsatta parayı Hüsrev Altınbaşak’a gönderir. Bir mektupla da Sami’yi bilgilendirir. Kafkas Kartalı, Bediüzzaman’ın biricik yaveri Zübeyir Gündüzalp’in Nur Efesi Sami Bey’e karşı hürmetkâr ifadeleri onun ne kadar yüce ruhlu bir insan olduğunu göstermeye yeter. “Aziz, sadık, kahraman ve fedakâr Sami Bey…”

Demokrat Parti İktidar olmasına rağmen eski zihniyet hâlâ görev başındadır. O dönemde Sami’nin de bulunduğu Yirmi Homa Nur Talebesi tutuklanır. Sami Tüzün’e 14 ay hapis cezası verilir, diğerleri serbest bırakılır. Baraklı Sarı Hafız Başbakan Menderes’e mektup yazarak haksızlığın durdurulmasını ister, fakat faydası olmaz.

Sami’nin hayatı hep sıkıntılarla geçer. Fakat hiçbir zaman şikâyet etmez. İlk cezayı başındaki sarığı çıkarmadığı için alır. Daha sonra Bediüzzaman’ın talebesi olduğu gerekçesiyle 9 ay Denizli hapsinde kalır. Bu sefer aynı gerekçeyle 14 ay ceza almıştır. Artık arananlar listesindedir. Bundan sonra ailecek hep kaçak hayatı yaşayacaklardır. Baraklı Sarı Hafızla ailesini Isparta’ya getirmeleri konusunda anlaşırlar. Sarı Hafız Homa’ya gelerek Tüzün’ün hanımını ve kızı Zeliha’yı at arabasına alarak Baraklı’ya götürür. Oradan da trenle Isparta’ya varırlar. Otele yerleşirler. Sami sabah otele gelir. Perişan haldedir. Yaşadığı olaylar onu şeker hastası yapmıştır.

Ailesiyle otelden ayrılarak Tahiri Mutlu’nun köyü Atabey’de dağ başında bir eve yerleşirler. Sami yine çoğu kez eve uğrayamaz. Sılada iki garip kuş dağbaşında günlerce gâh gözyaşlarıyla, gâh duâlarla evlerinin direğinin gelmesini beklerler. Fakat burada da rahat bırakılmazlar. İki yıl kaldıktan sonra Sav’a yerleşirler. Savlı Süleyman aileye sahip çıksa da derin güçler nefes aldırmazlar. Oradan da ayrılarak akarsular içindeki Kışla Köyü’ne yerleşirler. Orada da baskın yiyince dağa çıkarak çadırda yaşamaya başlarlar. Keçi besleyerek geçimlerini sağlamaya çalışırlar. Bu arada Sami’nin hastalığı günden güne artmaktadır. Ne yapacağını şaşırır. Buna rağmen ailesini çadırda bırakarak hizmetten hizmete koşar. Hasta haliyle risale yazıp çoğaltmaya devam eder.

Hanımı da Sami’nin yolundadır, aynı duyarlılıkları paylaşmaktadır. Üstadı görmenin hasretiyle yanmaktadır. Bir gün kızıyla kendini Isparta’ya vurur. Üstadın huzur bahçesini andıran evinin kapısında durur. Talebeler kapıyı açar. Üzüntüyle “Üstadımız ziyaretçi almıyor” derler. “Homalı Hacı Sami’nin hanımı geldi, deyin” deyince Tahiri Mutlu devreye girer. Üstadın huzuruna alınırlar. Ziyaretin ardından tekrar çadıra dönerler.

Bir süre sonra çadıra da baskın yapılır. Köylüler Sami’yi saklarlar. Kızı ve hanımı çaresizdir. Gözyaşlarını içlerine akıtırlar. Evin direği tekrar arananlar listesine girince Homa’ya dönerler. Köy meydanına girer girmez gözaltına alınırlar. Dönem ne kadar zalim olsa da kadınlar ve çocuklar zindana atılmaz. Hanımı ve çocuğu serbest bırakılır. Sami tutuklanarak kesinleşmiş dokuz aylık hapsini yatmak üzere hapse götürülür.

HAPİSTEN CENNETE

Dokuz ayın sonunda bitkin halde köyüne döner. Hastalığı iyice ağırlaşmıştır. Ayakları yara bere içindedir. Isparta Hastanesine kaldırılır. Namaz kılmasına izin verilmeyince tedaviyi yarıda keserek Homa’ya döner. Gün geçtikçe hastalığı artar. Bu sefer Ankara Hastanesi’ne götürülür. Hapis, hastane, gaiplik, yoksulluk ve çileyle dolu hayatı burada son bulur. (1962) Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde namazı kılındıktan sonra Homa Kabristanı’nı şenlendirir. Arkasından kadim dostu, hizmet arkadaşı Tahiri Mutlu, Sami’nin kabrini şenlendirir. Sami sarığını, cübbesini, hizmetin parası olan bin liranın Tahiri Mutlu’ya verilmesini vasiyet etmiştir. 

O gün emanetler emin ele teslim edilir. Ondan arkaya kabrindeki Tahiri Mutlu’nun bir testiyi andıran hüzün sağanağı gözleri kalır.

Ne güzeldir Nurlu mirası Tahirilere emanet etmek…

Ne güzeldir dünyayı kaybederken dünyalara değişilmez Bediüzzamanların, Hüsrevlerin, Zübeyirlerin, Tahirilerinin dostluğunu kazanmak…

Okunma Sayısı: 3714
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali

    17.1.2019 01:28:20

    Bu güne kada hizmete dair yaşanmış, böyle damardan ve sarsıcı bir hikaye okumadım.Allah razı olsun.

  • Gündüz Alp-2

    16.1.2019 14:58:27

    Demokratlar iktidarda olsa bile "ipler kimin elinde" ona bakmalı.İktidar olmak ile muktedir olmak, özellikle yönetim açısından hayati öneme haizdir. Yani, "isimlerin değişmesi gerçeği değiştirmiyor" hakikati her zaman hükmünü icra ediyor. Dünküler "irtica faaliyeti" ile "mürteci" etiketini kullanırken, bugünküler, demode olmuş "mürteci"den daha çok, inandırıcı olsun zihinlerde şok etkisi yapsın, kitleleri tahrik etsin diye "hain, darbeci, terörist.." damgalarını tercih ediyorlar. Bu damgayı yiyen de işini, eşini, aşını kaybediyor. Toplumda cüzzamlı muamelesi görüyor. "Ağaç kökü" yemeleri isteniyor. Onun için Nur kahramanlarının hikayelerini okurken, lütfen, "devir değişti 'dindar' iktidar zamanıdır, geçmişte yaşanmış şu olaylar bir daha yaşanmaz" demeyin. "Emanetin zayi edildiği" her zaman diliminde şu kahramanların yaşadığı haller -Allah korusun- misliyle yaşanabilir. Müminin öne çıkan vasfı "emin" insan, "emniyet insanı" olmasıdır. Bilmem ki anlatabildim mi? Muhabbetle.....

  • Gündüz Alp

    16.1.2019 14:39:39

    Değerli kardeşim Mustafa bey, her biri Oskar ödülüne layık filmlere konu olabilecek bir hayat yaşayan Nur Kahramanlarını bize tanıttığın yazılarından dolayı binlerce tebrik, teşekkür ve dua ediyorum. Ege deyince akla Efeler ve Zeybekler gelir. Nur Kahramanları içinde de efe edalı ve efe karakterli kahraman çoktur. Bunlardan birisi Sami Tüzün ise diğeri de Denizli hapsinde, kendilerini Bediüzzaman ve talebeleri hakkında uyaran Hapishane Müdürü ve Savcısının karşısında hak ve hakikati bir efeye yakışır tarzda efece söyleyebilen, efe kıyafetiyle efelik yapan efe karakterli Beylerbeyli Süleyman Hünkar'dır. Allah (cc) hepsinden ebeden razı olsun. Zaman tüneline girip 1940'lı yılların Türkiye'sine hayalen ve fikren bir yolculuk yaparsanız, o tarihte efelik yapmak demek, serden ve yardan vazgeçmekle eş anlamlıdır. Keşke himmet sahipleri el atsa da her bir Nur Kahramanının, gözlere ve gönüllere kazınacak hayatlarının filmini yapsalar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı