"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Oruç tutanı kim tutar?

Mustafa ORAL
23 Mayıs 2018, Çarşamba
İnsan dünyada uzun bir yola çıkan bir araba gibidir.

Günlük, haftalık, aylık, yıllık bakımlara ihtiyacı vardır. İbadetler ve musîbetler insanı tamir eder, bakımını yapar. Namaz günlük, Cuma namazı haftalık, ay ortasındaki oruç onbeş günlük, ay sonundaki oruç aylık, Ramazan orucu yıllık, Hac ömürlük bakımdır.

Oruç, abdest, namaz, musîbet insanı arındırır. Bir değirmendir dünya, geleni geçeni, kaçanı göçeni öğütür.

Orucu vücuda giren, abdesti vücuttan çıkan, kalbi hem giren hem de çıkan bozar. Değil mi ki insanı ancak insan bozar.

Oruçluyken yenilmez, içilmez, harama bakılmaz, yalan söylenmez, yanlış işler peşinde koşulmaz. Bu şekilde vücut dinlenmeye çekilir. Bir anlamda insan dünyadan çekilir. Ramazan orucuyla vücudun yıllık bakımı yapılır. On bir ay yiyip, içerek yorulan beden oruçla bir aylık aktif dinlenmeye çekilir. Efendimiz (asm) vücudun haftalık bakıma da ihtiyacı olduğunu hissetmiş olmalı ki Pazartesi ve Perşembe oruçlarını da tavsiye etmiş.

Her şeyin zekâtı vardır, bedeninki oruçtur. Oruç bedeni açlıkla yormak, ruhu çileyle yoğurmaktır. Oruç hicrettir, bedenin ruha göçüdür.

Oruç doğumdur, diriliştir, tekrar yaratılmadır. İnsan çocuğu için nelere katlanmaz ki. Anne küçük bir dünya büyüklüğündeki bebeği dokuz ay taşıdıktan sonra kendisine dünyalar bahşedilir. 

Fakat dünyalar verilse de bebeğinden vazgeçemez. Hangi anne çocuğun doğmasından, hangi insan oruçtan keyif almaz ki… Göğsündeki şu dünya yüküne yüklü kadınlar gibi sabret.

Anne bütün sıkıntılara sabreder, duâ eder. Dokuz ay sonra evlâdı dünyaya gelir. Duâlarından duâ edecek yeni bir insan doğar. Hayatına hayat katar. Bir damla atık sudan dünyaya gelen o çocukla nesli devam eder. 

Kendisi için duâ edecek hayırlı insana sahip olur. Oruç ilâhî güzelliklere hamilelik dönemidir. Dokuz ay değil, otuz gün açlığa, türlü sıkıntılara sabredilir. Sonunda nurlu güzellikler yaratılır. İnsan güzelleştikçe güzelleşir.  Evet, çocuk anneyi, oruç tutanı güzelleştirir.

ORUÇ DÜNYA YÜKÜNÜ İNDİRMEKTİR  

Sen içinde sürekli ezanlar okunan, zikirler yapılan, namazlar kılınan, duâlar edilen camisin. Oruçluyken enerji kaybedersin. Zayıflarsın. Vücudundaki bir sürü yükü atarsın. Ölü hücreler yavaş yavaş bedenini terk eder. Azaların temizlenir. Rabbin vücudunun dengesini sağlamak için kendini zikredecek, kendine yar, sana yardımcı olacak yeni hücreler yaratır. İçindeki cami yepyeni cemaatle tanışır. Hiç günaha bulaşmamış bebek gibi hücreler varlığında zikretmeye başlar. İhtiyarın duâsıyla çocuğun duâsı bir midir hiç… Değil mi ki çocuk tertemiz dili ve kalbiyle, bütün zerreleriyle; ihtiyar günaha bulaşmış azalarıyla bismillah der.

Çocuk melektir. Çocuk için anne de melektir, melekler âleminden gelmiştir. Melekler yiyip içmez. Onun için nuranidirler. Anne sütüyle beslendiği müddetçe çocuk güzel görünür. On gün yıkanmasa yine de güzel kokar. Çünkü henüz dünya içine kaçmamıştır. Çocuk anne sütü dışında başka gıdalarla beslenmeye başladığı andan itibaren kokusu da, görüntüsü de değişir. Yaşı ilerledikçe eski güzelliğini kaybeder. Helâl süt emmiş, helâlle beslenen daima çocuktur, daima melektir. Evliyalar helâl süt emmiş, helâl ile beslenmiş olduklarından çocuklar gibi güzel, melekler gibi temizdir. Oruç insanı melekleştirir. Melekler yiyip içmez. Oruçluyken insan yemekten, içmekten kesilir. Zamanla melekleşir. Melekleşir ve kâinatın sultanı olur.

Hz. Hamza Cebrail’i görmek istemişti. Efendimiz de (asm) Kâbe’de göstermişti. Dağ gibi Hamza o haşmet ve cemal karşısında düşüp bayılmıştı. Ahmet Bedevi kırk gün yemek yemeden yaşayan Allah dostlarındandı. Kendini yemekten, içmekten alıkoyduğu için bedenin ve cismin hayatından çıkıp ruhun ve kalbin hayatına yükselmişti. Melekler gibi bir hâl almıştı. Yüzünde öyle bir güzellik oluşmuştu ki görenler düşüp bayılıyordu. Bunun için yüzünü peçeyle kapatmak zorunda kalırdı. Dedik ya oruç insanı güzelleştirir, melekleştirir.

Oruç vedadır. Yemekten, içmekten, haramı hayal etmekten çekilip dünyaya ve dünyeviliğe veda etmek, ruhun ve kalbin hayatına hicret etmektir. Oruç vefadır. Vafi olan Allah için dünyaya veda etmektir. Vefasız erken vefat eder. Oruç tut, sağlık bulursun, demiyor mu Sevgili (asm).

Kalb manevî âlemin midesidir. Günahlar bozuk, sevaplar sağlıklı gıdalardır. Gıdalar ağıza girdikten sonra varlığa yayılır. Musîbetler, dertler, sıkıntılar kalbin orucudur. Çile orucuyla kalbimizde, ruhumuzda, aklımızda ve diğer azalarımızda biriken ölü hâller atılır, yeni hâller yaratılır. 

Oruç görünüşte ölüm, gerçekte doğumdur. Musîbet en büyük doğumdur. Nimet ise çoğu kere öldürür. Anne dokuz ay sıkıntı çektikten sonra nur topu gibi bebek dünyaya getirdiği gibi kulda da çektiği sıkıntı orucundan sonra nur topu gibi manevî hâller doğar. 

Nimetler vücutta kırk gün kaldıktan sonra atılır. Oruçla vücuttaki haram nimetler ve hâller atılır. Ramazanda kilo verilir, zayıflar; fakat manen güçlenir. Musîbet oruca benzer. İnsan musîbetle birçok gereksiz şeyi hayatından çıkarır. Dost, sevgili bildiği birçok insanı kalbinden atar.

Kıştan sonra bahar, oruçtan sonra bayram gelir. Oruç tutmayan bayramın tadını alamaz. Oruç tutmayan kendini tutamaz. Beden nimetsizlikle, ruh çileyle oruç tutar. Sabret. Şu Ramazanın arkası bayram, şu çilenin sonu Cennet. İşin sonunda Cennet çağlayanlarının başında iftar etmek var.

Okunma Sayısı: 5278
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-2

    23.5.2018 11:12:03

    Bediüzzaman'ın Ramazan'a dair telif ettiği (29.Mektup, 2.Nükte) Ramazan Risalesini sosyal manzara ve toplumsal tabloyu da dikkate alarak bir kez daha yine ve yeniden inceden inceye düşünerek okumak gerekiyor. Çünkü bu risale gerçek orucu ve oruçluyu bize canlı bir tablo, resim veya manzara halinde gözümüzün önüne getirip koyuyor ve adeta : "İşte oruç budur! Oruç tutan buna denir!" diyor. Çünkü öyle anlıyoruz ki "oruç tuttuğunu zannedenler" ile "oruç tutan ve orucun tuttuğu" kimseler çok farklılar. İşte şu anda toplumda gördüğümüz manzaralar da bu farklılıkların cisimleşmiş halleridir. Oruç mevsimi gelip çatınca, yıl boyunca uykuda olan onlarca dert uyanır, hastalık depreşir de "bay mazeretin" tavsiye ve telkinine kulak veren sabırsız nefisler orucu, oruç da onları tutmaz. "Tutunamayanlar" desek... Selâm, dua ve muhabbetle.

  • Gündüz Alp

    23.5.2018 10:46:04

    Değerli kardeşim, arınma mevsimi olan oruç ayında benim gibi avam orucu tutanların maneviyatını takviye eden, baharı ve bayramı müjdeleyen güzel yazınız için teşekkürler. Korku, baskı ve karamsarlığın hakim olduğu şu zamanda bu tür yazılar insana geleceğe dair ümit veriyor. Midesine pranga vurup, elinin ve dilinin, gözünün ve kulağının prangalarını çözen "orucun kendilerini tutamadığı" nice insanların da var olduğunu görüyor ve gerçek anlamda orucun ne olduğunu ve nasıl bir oruç tutmamız gerektiğini daha iyi anlıyoruz. Kırk gün yemeden-içmeden yaşayan Hak Dostlarına bedel, "kırkını bile çıkarmayı" beklemeyen sabırsızlara ne demeli. Bugüne kadar hep orucu, "yemek-içmek-ilişkiden uzak durmak" şeklinde olarak daraltılmış kavramlarla dar bir çerçevede halka anlattılar. Öyle anlaşıldı ki, sanki yeme-içme-ilişki yasak sair şeyler serbest. Bugünkü manzara, o günkü (eksik) söylemlerin canlı acı tabloları.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı