İsmail Güven 1937 yılında Burdur’un Çavdır İlçesi’nin Kozağaç Kasabası’nda dünyaya gelir.
1952 yılında Isparta İmam Hatip Okulu’na kaydolur. O günlerde Isparta’da bulunan Bediüzzaman’ın ismi yavaş yavaş Anadolu’yu sarmaktadır. İsmail Üstad’ın ismini ilk kez o zaman işitir. Bediüzzaman Cuma namazlarını Ulu Camii’de kılar. Sevenleri görmek için her Cuma camiye akın eder. İsmail de Üstadı ilk kez burada görür. O günden sonra Üstada olan sevgisi daha da artar. Hizmete katılır. Zübeyir, Bayram Yüksel, Tâhirî, Rüşdü Çakın, Mustafa Ezener gibi ağabeylerle tanışır. Liselilerle daha çok Bayram Yüksel ilgilenmektedir. Ondan hizmetin inceliklerini öğrenir. Artık Üstadla tanışma vakti gelmiştir. Zekeriya Kitapçı vesilesiyle defalarca Üstadı ziyaret eder.
Üstad ihtiyarlığının son demlerini yaşamaktadır. Çok fazla ziyaretçi geldiğinden ihtiyarlık ve hastalığa bir de yorgunluk eklenmiştir. Bundan dolayı misafirleriyle fazla konuşamamaktadır. Bir gün İsmail 5-6 arkadaşıyla Üstadı ziyaret ederler. Üstad yatağına uzanmıştır. Bayram Yüksel 6. Sözü okur, Üstad ve İsmailler dinler. Ders bitince Üstad “Peki kardeşim safa geldiniz” der. İsmailler bu sözün ne anlama geldiğini bilmektedir. Veda vakti geldi, demektir. Kalkıp elini öperler. Vedalaşırlar.
Risaleler 1957’de matbaalarda basılmaya başlanınca Zekeriya Kitapçı ile birçok İmam Hatip Okulu’na postayla kitap göndererek hizmete katkı sağlarlar.
1958 yılında Zekeriya Kitapçı Üstadın yanında kalmaya başlar. Bir ara onun teklifiyle İmam Hatip Öğrencileri olarak Üstada mektup yazmaya niyetlenirler. Amaçları Üstadın duâsını almak, hizmeti bildiklerini ve kabul ettiklerini bildirmektir. Yaklaşan Kurban Bayramı tebrikini de ihtiva eden mektubu İsmail kaleme alır, 15 talebe de imzalar. Mektubu yanlarına alarak topluca Üstadı ziyaret ederler. Üstad çok memnun olur. “Maaşallah! Berekallah!” diyerek mübarek talebelerinin yüzlerini okşar, duâlar eder.
İsmail, Üstadın ateşiyle yanmaya başlayınca sevdikleri de bu ateşte pişip olgunlaşsın ister. Dilinin döndüğü kadarıyla etrafındakilere Üstadı anlatır. Bir gün babasını Üstada götürür. Üstad yakın takipte olduğundan ziyaretçi kabul etmemektedir. İsmailler heyecanla kapıyı çalarlar. Az sonra Zübeyir Ağabey kapıda görünür. İsmail bir çırpıda babasını Üstadın elini öptürmeye getirdiğini söyler. Zübeyir, İsmail’i tanımaktadır. Kapıdan çevirmek istemez. Ne var ki Üstad ziyaretçi kabul etmiyordur. Yine de bir umutla Üstada haber verir. İsmail’in ihlâsından olacak Üstad ziyareti kabul eder. Kalkıp kapıya gelir. İsmailler Üstadın elini öperler. Üstad talebelerini tehlikeye atmamak için “Peki kardeşim safa geldiniz.” diyerek yol gösterir. Amaç hâsıl olmuştur. Üstaddan ayrılırlar. Bir zaman sonra ağabeyi Şükrü’yü de Üstada götürür. Üstad onu da kapıda kabul eder, elini öptürür.
Doğulu Yolcu
İsmail bir gün Üstada doğru yollanır. Yolda pejmürde bir adamla karşılaşır. Nedendir bilinmez İsmail gayr-i ihtiyarî adama yaklaşarak halini sorar. Adam dertlidir. “Ben Doğu’dan geldim. Bediüzzaman hemşerimiz oluyor. Ziyaret etmek istedim.” İsmail’in alacağı ders vardır. Bu karşılaşmada elbette bir hikmet vardır. Meraklanır. “Ne oldu?” “Kabul etmedi. Bir talebesi çıktı kapıya. Gitti sordu. ‘Sen Risale-i Nur’u oku, daha fazla sevap kazanırsın.’ diyor Üstad niye kabul etmedi beni. Ben okusam Kur’ân okurum.”
İsmail, biçare adamın yanından ayrılıp Üstadın eşiğine varır. Kapıyı yine Zübeyir açar. Üstadı ziyaret etmek istediğini söyler. Zübeyir, Üstada haber verir. Az sonra Üstadın gölgesi kapı aralığına düşer. İsmail elini öper. O an anlar ki yolda karşılaştığı adam Üstadın şahsını ziyarete geldiği için kabul edilmemiştir. İsmail ise Üstadın şahsına gelmekle birlikte Risaleleri de okumaktadır. Demek ki yoldaki bahtsız Risalelerin Kur’ân tefsiri olduğunu bilmemektedir.
Hapiste soyguncu Nurcu oluyor
1959 yılında Zekeriya Kitapçı ile İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne kaydolur. Burada da aktif olarak hizmetin içinde bulunur. Nur derslerine katılır. Bir gün Mehmet Akay’ın dershaneye çevirdiği evinde ders yaparlarken baskın olur. Aralarında Mehmet Akay, Servet Armağan, Mustafa Kavurmacı, Sabahattin Aksakal ve Üzeyir Şenler’in de bulunduğu birçok talebe tutuklanır. İsmail mahkemede ifade verirken akşam namazının vakti girer. Bir köşeye çekilip namazını kılar. Duruşmanın ardından Sultan Ahmet Hapishanesi’ne gönderilirler. Hapse girdikleri gece Zübeyir Gündüzalp, yanında kalan Abdülvahit Mutkan ile yatak yorgan gönderir.
O günlerde Türkiye’de ilk kez banka soyulur. Olay büyük bir sansasyon oluşturur. Faili Necdet Elmas İsmaillerin yanına konulur. Nur Talebeleri kısa süre içinde hapishaneyi Medrese-i Yusufiyeye çevirirler. İsmail imam olur, topluca namaz kılarlar. Arkasından hatimler okurlar, Nur sohbetleri yaparlar. Çok zeki ve bilgili olan Elmas bu ulvî manzaradan çok etkilenir. Kısa süre içinde dünyası değişir. Nur Talebeleri vesilesiyle Risale-i Nurlar’ın dünyasına açılır. Kur’ân okumasını öğrenir. Arkasından namaza başlar. Önceleri hiçbir dinî bilgisi olmayan dünün soyguncusu Nurcu olur. Ondan sonra mahkeme duruşmalarında âyetlerden, hadislerden, Risalelerden örnekler vererek savunma yapar. Hapiste çıkan isyanda mahkûmlarla idare arasında arabulucu olur. Bir yangında eşyaları kurtarmak için gözünü kırpmadan alevlerin arasına dalar. Kütüphane binasını boyayıp tamir ettirir. Gazeteciler aracılığıyla kütüphaneye kitaplar getirtir. İsmail 26 gün yattıktan sonra çıkar. Fakat Elmas İsmail’i unutmaz. Bir mektupla teşekkürlerini arz eder. “Bana yol gösterdiniz. Allah sizden razı olsun.” der. Ne var ki İsmail mektubu bir süre sonra kaybeder.
İsmail hapisten çıktıktan sonra okuluna devam eder. 1963 yılında öğretmen olarak tayin edilir. Bir gün öğrencilerinden birisi elinde bir gazeteyle İsmail’e gelir. Gazetede yayımlanan bir resmi gösterir. Resim çok tanıdıktır. İsmail meseleyi anlar. Akşam gazetesi muhabiri, birkaç sene önce İsmail, Mahkeme salonunda akşam namazı kılarken fotoğrafını çekmiş, altına da tutuklanan Nurcular’dan birisi tek başına Cuma namazı kıldı diye bilgi notu düşmüştür.
Beka yurduna hicret
Birçok şehirde görev yapan İsmail Güven nihayet Denizli’ye yerleşir. 1989 yılında Denizli İmam Hatip Okulu’ndan emekli olur. İlk günkü heyecanla Nur hizmetini sürdürürken kansere yakalanarak 12 Mart 2016 tarihinde dünyasını değiştirir. Öğle vakti Denizli Ulu Camii’ndeki musalla taşının üzerinde son namazına durur. Ardından meleklerin kanadında Üstadın güzide talebesi, Burdurlu hemşerisi Mustafa Kocayaka’nın bedeninin misafir olduğu Denizli Asrî Mezarlığı’na emanet edilir. Mevlâ rahmet eyleye.