"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vefa yokuşunda cenazeler ortada kalır

Mustafa ORAL
22 Şubat 2017, Çarşamba
Vefa, İstanbul’un yokuşlarıyla ünlü bir semtidir. Şeyh Vefa Hazretleri burada medfundur.

Şeyhin kabri olsa da Vefalılar vefanın, Şeyh Vefa’nın ve Vafi olan Rabbimizin kadrini tam bilmiyor. Mehmed Âkif, kızının nikâhına Ali Şevki’yi de dâvet eder. Ali Şevki ihtiyardır. Yokuşu çıkışının vakit aldığını söyler. Âkif taşı gediğine koyar: Hangi Vefâ Yokuşu’ndan bahsediyorsun? Şimdiki nesil, o yokuşu çoktan düzledi. 

Bediüzzaman da Mehmet Âkif gibi vefalı dostlarıyla bir dönem Vefa’da sefa içinde yaşar. Vefa ile vefat kardeştir. Vefasızlığın olduğu yerde vefat vardır. “Allah’ın Sadık Kulu” Üstad da “Dostlardan ayrılık olmasaydı ölüm yol bulup gelemezdi aramıza” diyerek dostlara sarılır. Ne var ki bir dostunun vefasızlığı onu yorar, dünyaya küstürür. O günden sonra dünya ona vefa etmez. İstanbul’dan ayrılır. Ankara ve Van’dan sonra 1926’da Barla’ya gelir. Barla Sıddıkları dediği vefalı dostlarıyla tekrar hayata bağlanır. 

ÇAĞIN SAHABELERİ: BARLA SIDDIKLARI  

İhlâslı kul vefalıdır. Sözüne sadıktır. İhlâs abidesi Bediüzzaman dostlarını “aziz, sıddık, vefadar, sadâkatli” gibi ibarelerle selâmlar. Kucakladığını bırakmaz. Bıraktığında ruz-u mahşerde yüzüne bakmaz.

Barla, Medine’si olur. Çok güzel günler geçirir. Ne var ki 8 yıl sonra sürgün edilir. Serbest bırakıldığında vefasını gösterir;  köyü yerine Barla’ya döner. Hz. Muhammed Mustafa da (asm)  Mekke’yi fethettikten sonra Medine’ye dönmemiş midir?

Isparta’da Risaleleri neşreder. Bunun için Isparta ve havalisini taşıyla, toprağıyla sever. “Isparta hükümeti bana ceza verse, başka vilâyet beni beraat ettirse, yine burayı tercih ederim” der. 

Süleyman, şiddet ve zulmün koyulaştığı bir dönemde Üstadla tanışır. Kelle koltukta, kefeni boynunda, ölümle koyun koyuna hizmet eder. Barla Sıddıklarıyla sabahlara kadar kapısında nöbet tutar. Hz. Ebu Bekir (ra) “anam, babam sana feda olsun ya Resulallah” dediği için ‘Sıddık’ olur. Süleyman da “evlâdım sana feda olsun Üstadım” diyerek ‘Sıddık’ unvanını alır, çağın Ebu Bekir’i olur. Bahçesini tahsis eder. Cennet Risalesi telif edilir. Bahçe “Cennet Bahçesi” olarak anılmaya başlar. Süleyman sadâkat ve vefasıyla tarihe geçer. Risale cüzlerine, Üstadın duâlarına girer. Dünyadayken Cennette gezer. 

Üstad 18 yıl sonra Barla’ya geldiğinde kendisini bir daha görmeye ömrü vefa etmemiş vefalı dostu Mustafa Çavuş’un evinin önüne gelince gözyaşlarına hâkim olamaz. Mustafa’nın dallarına köşkçük yaptığı, Üstadın da sabahlara kadar duâlar ettiği çınar ağacına Mustafa gibi sarılır. Ağaca kendinden ruh verir. Bir dalını on bin altına değişmem, der. Sonra Nur’un ilk dershanesine girer. Eski günleri hatırlayarak hıçkırıklarla ağlar. 

EŞYAYA RUH VEREN İNSANDIR 

İnsanlar, ağaçlar, karıncalar, kediler, tavuklar, fareler gibi eşyaları da dost edinir. Selahaddin Çelebi kaşığını eski olduğu gerekçesiyle atınca gücenir: Bunu nasıl yaptın? Beni otuz yıllık arkadaşımdan nasıl ayırdın? O benim için çok kıymetlidir, derhal bul, getir!

Abdullah Gayretlioğlu’ndan kaşığını tamir etmesi istenir. Kaşık kaynak tutmaz. O da on kuruşa yenisini alır. Üstad sitem eder. ‘Kardaşım sen bilmiyor musun? Bu kaşık benim kırk yıllık arkadaşımdır” der. Bunun üzerine tamir edip Üstada getirir. Üstad memnun olur. On kuruşluk kaşığa yirmi beş kuruş tamir ücreti verir.

Dost elbisedir. Gün gelir eskir. Hakikî dostluklar ise sonsuza kadar yeni kalır. Bir gün Hafız Mustafa, Üstada gömlek hediye eder. Eskiyinceye kadar giyer. Giyilemeyecek hale gelince parçalarını yama yapar. Mustafa’nın akrabası ziyaretine geldiğinde “Bu, Mustafa’nın hediye ettiği gömleğin parçasıdır!” der. Eşyaya anlam katan mekân ve insandır. Üstad “Görmediğim hiçbir şeyi yazmadım” der. Emevi Camii’nde Hz. İsa'yı (as) müjdeler. Horhor Camii’nde Hz. Ebu Bekir’le (ra) zikreder. Mus Mescidinde Hz. Ali (ra) ve Geylani (ra) ile sohbet eder.  İhtimal ki Hz. Ebu Bekir’in (ra) eli o kaşığa, Hz. Ali’nin (ra) omuzu o gömleğe dokunmuştur. Onların aziz hatırasını korumak için hep yanında olmasını ister.

ŞEHİTLER  VEFAT  ETSELER  DE  VEFALIDIRLAR

Esaret yıllarında Rusya’da Tatar mahallesinde kalır. Tatarlar çok misafirperver davranırlar. Esaretten kurutulmasına, bir anlamda Risalelerin yazılmasına vesile olurlar. Bundan dolayı onları beş vakit duâsına dâhil eder. Hatta kendini zehirleyen Afyon Savcısını Tatar olduğu için affeder. Gün gelir, bu şekilde verilen zehirlerle şehiden vefat eder.  

Şehidin dünyadaki tasarrufu devam eder.  Vefa asr-ı hazırın ihmal ettiği duygulardan biridir. Bediüzzaman ve talebeleri birbiri için seve seve canlarını feda ederler. Yeğeni Ubeyd, Üstadın yanında Üstad yerine şehit olur. Üstad üç aylık mesafede esarette bulunduğu zaman, kabrini bilmediği halde, bir rü’ya-yı sadıkada, taht-el arz bir menzil suretindeki kabrine girer. Onu şehidlerin hayat tabakasında görür. O, Üstadı ölmüş bilmektedir. Üstad için çok ağladığını söyler. 

Binbaşı Asım duâlarından istifade etmek için Üstadından önce vefat edip Cennet kapısında beklemek ister. Nihayet Cennetin kapıları aralanır. 1935 yılında gözaltına alınır. “Doğruyu söylesem Üstadım zarar görecek, yalan söylesem askerlik mesleğimin şerefine yakışmaz. Yâ Rab, canımı al” diyerek ruhunu teslim eder. “İstikamet şehidi” olur. Halk korkudan yaklaşamaz. Cenazeyi eşi yıkar. 5-6 kişi kabre koyar.  Geylani’nin ve Üstadın kitaplarına aldıkları Asım’a bile vefasız davranılmışken günümüz insanından vefa beklemek fazla iyimserliktir. Nitekim şimdi de cenazeler ortada kalıyor. Ortalık canlı cenazeden geçilmiyor. Varsın dostlar vefa etmesin. Biz Asım olalım. Öyle bir hayat yaşayalım ki Asım’ın, Geylani ve Bediüzzaman’ın kitabına girdiği gibi biz de kalplerine girelim. 

Üstadının acılar içinde kıvranmasına dayanamayan Hafız Ali, Rabbinden onun yerine kendini huzuruna almasını ister. Duâsı kabul edilir. Üstadı zehirleyenler onu da zehirler. Bir-iki gün içinde Üstadı yerine şehiden vefat eder.  

Hasan Feyzi âşık şakirt şairdir. Üstad Denizli’den ayrılınca dayanamaz. Canını kurban etmek ister. Duâsı kabul edilir. O da şehiden vefat eder. Değil mi ki vefa eden vefat etmez, şehitler ölmez. 

Üstad kendisi için canlarını feda eden Hafız ve Hasan’a vefasını gösterir. Nerede olursa olsun her sabah kabirlerine gelip o gün hâsıl olan sevaplarını bağışlar. 

Hz. Muhammed Mustafa’nın (asm) Hz. Enes’i (ra), Üstadın Ceylan Çalışkan’ı vardır. “Seni dünyaya vermeyeceğim Ceylan. Yoksa ömrün az olur” der. Ne var ki Ceylan hikmete binaen gerektiği şekilde vefa gösteremez. Ticarete girer. Otuzüç yaşında şehiden vefat eder. 

Dost dünyada sahip çıkan, arkadan duâ edendir. Arkamızdan duâ edecek Bediüzzaman gibi dostlar edinelim.

Okunma Sayısı: 3349
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı