"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir eğitimcinin ateş ve nur ile imtihanı

Mustafa ÖZTÜRKÇÜ
04 Haziran 2015, Perşembe
Yüreği yanmış, ruhu incinmişe benziyordu. Yaşadığı olumsuzluğu paylaşırken, pişman olmanın ruh hali içinde, sıkıntılıydı.

Ruh ve bağlı duygularının maruz kaldığı yaralayıcı sebepleri “Ateş” olarak telakki etmiş, korunması gereğini izhar ederken “Aman dikkat! Hem de çok dikkat!” diyerek nefsiyle olan muhasebesini, muhatabına yansıtırken, içinde yaşadığı dehşetli zamandaki günahların yakıcı ateşi karşısında duyarlılığını izaha çalışıyordu.

Ne demek istiyordu?

Kendini ciddi bir nefis muhasebesine tabi tutmuş, günahların ezici gücü karşısında, ateş ve nur ile imtihanının şuuru içindeydi.

“Ben nerede yanlış yaptım?” diyerek, ateş ve nur hattında bocalarken, zihninde kalan suallerle muhataptı.

Bu durum onun için bir fazilet miydi? Hatalardan dönmenin iyi ve güzel bir haslet olduğu idrakinin şuuru içindeydi. Ümitsizlik girdabından, ateşe mukabil nur unsurunun varlığı ümidi, ruhunda kurtuluş çarelerini aralıyordu.

Kurtuluşa doğru attığı adımlar, kurtuluşuna sebep olacak mıydı?

İnanıyordu. “Ümidinizi yitirmeyiniz” sözü beyninde iz bırakmıştı. Yeis ve ümid... Onu, bu ruh hali içinde en çok alakadar eden iki kavram olmuştu.

Ateşin yakıcılığına mukabil, nurun serin ikliminde seyretmenin kapısını aralarken, “Hem madem geçmiş günler geçti, gelecek günler ise henüz gelmemiş, hakiki ömrünü yaşadığı gün bilmek olduğu.” kaidesini kendisine rehber edinmişti.

Ruhu, Nur’un engin havasına hasret, bir halet-i ruhiyeye doğru kulaç açarken geçmişte yaşadığı günahların yakıcı ateşinin sönmesi yönünde işaretli kapılar aralanıyordu.

Eğitimcilik gibi bir mesleğin verdiği düşünme mekanizmasının işlerliği, onu bu hususta çok daha geniş bir tefekküre sevk etmişti. Çok büyük nimetler içinde olduğu idraki ile hayatını idame ettirirken, nefsinin acziyeti onu günah ateşinin çemberine düşürmüştü.

Mesleği icabı, çok geniş bir çevreye sahip oluşunun verdiği serbestiyeti ve ekseriyet itibariyle her el attığı meselede karşısına çıkan günah izleri, olumsuzluklar zincirinden kendini kurtaramamıştı.

Günahların dağlarvari dalgaları, onun dikkatsizliği ve ihmali yüzünden kendisini çepeçevcre sarmıştı.

Halbuki, insan ve bahusus Müslüman olmanın hassasiyeti daha bir dikkat gerektiriyordu.

Günlük hayatını tanzime tabi tutarken, ciddi mânâda bir nefis otokontrolü içine girmişti. Nefsiyle muhasebesi, onun yaratıcısı ile barışık yaşaması gereğini ruhuna sindirmeye çalışma azmi gelişmişti.

Beslendiği manevî kaynaklarını ciddi manada tekrar bir tetkik ve tahlile tabi tutmaya koyulmuştu.

Bu şuur onu içine düşdüğü olumsuzluklardan kurtaracak mıydı?

Maruz kaldığı yakıcı ateşin karşısında, Nur’un nesimi ikliminde seyretmeye koyuldu.

Okudu, okudu, tekraren okudu...

Ellerini semaya doğru açarken acziyetini anlamış bir vaziyet içinde Yaradanına sığındı ve yalvardı.

Beslendiği kaynaklarla yakın alakadarlığı mevcut olan, manevîyatın büyüklerinden Hazret-i Ali’nin makbuliyete mazhar olduğuna inandığı duasıyla çalmıştı Yaradanın kapısını... Şöyle ki;

“Allah´ım! Senden başka günahlarımı affedecek; kabahatlerimi öretecek; kötü amelimi iyiye çevirecek birini bulamam. Senden başka ilah yoktur; münezzehsin; sana hamd ederim.

Ben kendime zulmettim ve cahilliğim yüzünden itaatsizlik yaptım ve eskiden beri sürekli bana lütuf ve ihsanında bulunduğun için kendimi güvende hissettim (ve korkmadan sana karşı geldim.)

Allah´ım! Mevlam! Nice kötülüklerimin üzerini örttün; nice belâları benden geri çevirdin; nice hatalardan beni korudun; hoşa gitmeyen şeyleri uzaklaştırdın; layık olmadığım nice güzel övgüleri benim hakkımda yazdın.

Allah´ım! Belâm büyümüş, halimin kötülüğü haddi aşmış; amellerim beni aciz bırakmış, (heva ve heves) zincirlerim beni çökertmiş, uzun arzularım beni menfaatimden alıkoyup hapsetmiş ve dünya beni boş şeylerle aldatmış ve sürekli kötülüklere çeken nefsim, cinayeti ve müsamahakârlığımla beni aldatmış.

Ey Seyyidim! İzzetinin hakkına senden istiyorum ki; amelimin kötülüğü, duamın kabulünü önlemesin ve bildiğin gizli sırlarımı açarak beni rezil etme; gizlice işlediğim kötü amelim ve davranışım, sürekli ihmalkârlığım ve cahilliğim, nefsani isteklerim ve gafletimin çokluğu yüzünden, beni cezalandırmada acele etme!”

Bütün bütün ümitsiz değildi.

Günahların yakıcı ateşine mukabil, Nur’un serin ikliminde..

Şükür, elhamdülillah, diyordu.

Okunma Sayısı: 1130
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı