Vefatının 71. yılında rahmet duâsıyla…
Bediüzzaman Hazretleri, başlığa taşıdığımız sözü, talebesi Hafız Ali Ergün için kullanmıştır.
Abdurrahman, Bediüzzaman Hazretlerinin öz yeğenidir. Büyük ağabeyi Molla Abdullah’ın oğludur.
Gençlik yıllarında, Bediüzzaman Hazretlerine sadakatle bağlı olup, onun hizmetinde bulunanlardandır.
Özellikle, Bediüzzaman’ın Rus esareti sonrası teşrif ettiği İstanbul’da kaldığı yıllarda, Hz. Üstad’a hizmette kusur etmeyen yeğeni Abdurrahman’ın, Üstadın hayatı ile alâkalı eski talebelerinden Müküslü Hamza ile birlikte küçük hacimli bir de kitabı mevcuttur.
Nur’un satır aralarındaki bir çok mektubunda, yeğeni Abdurrahman’ın sadakat ve fedakârlığından bahseder Bediüzzaman Hazretleri.
“Çok Abdurrahmanları taşıyan bir Ali”1 dediği İslamköylü Hafız Ali Ergün’ü de sadakat, ihlas ve gayretinden dolayı yeğeni Abdurrahman’a nisbet eder.
Hafız Ali Ergün, Bediüzzaman Hazretlerinin Barla’ya ilk teşrif ettiği yıllarda ona talebe olur ve aralıksız sekiz sene hizmetiyle birlikte, ihlas, sadakat içinde hizmette kusur etmeden Nurları yazar, okur ve yayar. Bu yüzden de “Hafız Ali sisteminde Nur talebesi olunması yönünde” tavsiyede bulunulur.
Hafız Ali ağabeyi araştırmak ve tanımak adına doğduğu köy olan İslamköy’e birkaç defa seyahatımız olmuştu.
Çevrede “Ali Hafız” olarak tanınan Hafız Ali’nin aynı köyde ve civarında hâlen ondan ders alan bir çok talebesi mevcuttur. Bunlarla birlikte Hafız Ali’nin İslamköy’de kaldığı evi de halen ayaktadır. Kur’ân kursu olarak tahsis edilen evi, bu vesileyle ziyaretçiler tarafından gezilmekte, ruhuna fatihaların okunmasına vesile olmaktadır.
Hafız Ali Ağabey 1898 yılında İslamköy’de dünyaya gelmiştir. 17 Mart 1944 yılında Üstad’la birlikte Denizli hapsindeyken hastalanır. Bazı rivayetlere göre zehirlendirilerek ve hastaneye kaldırılarak şehîden vefat eder. Mezarı Denizli eski kabristanındadır. Eşinin ismi Ümmühan’dır, merhumun mezarı İslamköy mezaristanında bulunmaktadır.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Hafız Ali’nin bu acı veren hâli karşısında Lem’alar’da şöyle der:
“..Sonra gizli düşmanlar beni zehirlediler. Ve Nur’un şehid kahramanı merhum Hafız Ali benim bedelime hastahaneye gitti ve benim yerimde berzah âlemine seyahat eyledi, bizi me’yusâne ağlattırdı.”2
Kudsî Nur hizmeti içinde büyük bir rükûn olan Hafız Ali Ağabeyin bir önemli vasfı da “Nur fabrikası nam sahibi” olarak Üstadın senasına mazhar olmasıdır.
Hazreti Üstad’ın Denizli Hapsinden tahliye olduğu gün, Denizli Mezarlığı’nda bulunan Hafız Ali’nin mezarı başına giderek ruhuna fatihalar yolladığı anlatılır.
Bediüzzaman Hazretlerinin Hafız Ali Ağabey için kendi el yazısıyla yazdığı dua: “Allah’ım, İsm-i A’zam hürmetine Hafız Ali’nin kabrini bir ravza-i Cennet ve bir berzah-ı medrese-i nuriye eyle. Âmin. Ve onu Cennetü’l-Firdevsinde saadet-i ebediyeye mazhar eyle. Amin, âmin.
Hazreti Üstadın talebelerine gösterdiği vefa hususunda bir ölçü olan bu nezih tavrı ile alâkalı hatıra ise şöyledir:
Selahaddin Çelebi anlatıyor:
“Hapishaneden beraet edip tahliyemizde, Üstadımızın ilk işi Denizli’nin yeşillikler içindeki kabristanına gitmek oldu. Hafız Ali’nin kabri başında Kur’ân okundu. Üstad hazin bir duâ yaptı. Elini semaya kaldırdı. ‘Bu şehid bir yıldızdır’ dedi. O sırada gayr-i ihtiyârî başımızı kaldırdığımızda, semada ışıl ışıl bir yıldız parlıyordu.”3
“Ben merhum Hâfız Ali’yi unutamıyorum; onun acısı beni çok sarsıyor”4 diyen Hazreti Üstadın nazarında “Çok Abdurrahmanları taşıyan bir Ali”nin, Nur hizmeti içindeki yeri işte böylesine mühimdir.
Cenab-ı Hak, Aziz Üstadımızın ve o kahraman Nur talebelerinin şefaatlerine bizleri mazhar kılsın. Âmin.
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, yeni tanzim, mektup no: 2, s. 20
2- Lem’alar, Yirmi Altıncı Lem’a, On Altıncı Rica
3- Son Şahitler, c: 2, s. 117
4- Şualar, s. 321